Yurtdışı yayınlarına son veren Hürriyet’in, 56 yıllık geçmişinde, gazeteciliğe örnek olacak yayınlardan kesitler

* BAŞLANGIÇTAKİ MUHTEŞEM YÖNETİM VE KADRONUN YERİNİ ALANLARIN BASİRETSİZLİĞİ, GAZETEYİ SONSUZLUĞA GÖTÜRDÜ.
* 17 NİSAN 1969’DAKİ İLK BASKISINDAKİ NÜSHADA, ESKİ YÖNETİM OKUYUCUYA MERHABA DERKEN, SONRAKİ YÖNETİM 31 OCAK 2025’DEKİ SON NÜSHASINDA OKUYUCUYA VEDA BİLE ETMEDİ.
* HÜRRİYET AVRUPA’NIN KURUCULARINDAN GARBİS KEŞİŞOĞLU’DAN YAŞANAN GERÇEKLER…
(BU YAZI BİR GAZETECİLİK ÖĞRETİSİDİR. DOSYALAYIP ARŞİVİNİZE KOYUNUZ)
UHA / İnternational News Agency
Hürriyet gazetesi yurtdışı yayınlarının durdurulması üzerine yazmış olduğum ilk haber,
Türk medyasında çok geniş yer aldı. Kimi haberimi tam olarak imzam ile yayınlarken, kimi haberimden imzalı ve imzasız olarak kesitler yayınladı. Bu yayınladan sonra, konuyla ilgilenen pek çok yazar, kendi görüşleri doğrultusunda iddialarda bulundular.
Bunun üzerine, o zamanlar gazetenin yönetiminde bulunan Genel Müdür Garbis Keşişoğlu ve Genel Yayın Müdürü Ertuğ Karakullukçu’dan, yazılı beyanlar alarak ikinci haberimi yayınladım.
Haberlerim Türk medya dünyasını çalkaladı adeta…
Çok olumlu reaksiyonlarda bulunanların yanında, karşı görüş belirten bazıları da vardı.
İşte bu nedenle, ‘Hürriyet Almanya’nın kurucularından Garbis Keşişoğlu’dan, rapor gibi yeni bir yazılı beyan aldım.
Keşişoğlu’nun anlattıkları içinde pek çok bilinmeyen var.
Keşişoğlu’nun, şaşkınlık yaratacak beyanlarını, giriş bölümünden sonra okuyabilirsiniz.
Yazının sonunda, Aydınlık gazetesinde Meral Akkaya imzasıyla yayınlanan haberin fotoğrafını ve daha önce yayınladığım iki haberi de, görmeyenler için ekliyorum.
YURTDIŞI HÜRRİYET’İN DOĞUŞU VE BATIŞI…
17 Nisan 1969, Türk basınının önemli bir dönüm noktasıydı. Yurtdışı Hürriyet gazetesi, cesur bir adımla yayın hayatına başladı ve kısa sürede, sadece bir gazete olmanın ötesine geçerek, toplumun temel yapı taşlarından biri haline geldi.
İlk baskısındaki nüshada, okuyucusuna “merhaba” diyen eski yönetim, gazeteciliğin en saf, en değerli halleriyle okuyucuya seslenmişti. Hürriyet’in ilk yıllarında, gazetecilik anlayışı sadece haberi aktarmaktan öteye geçiyor; aynı zamanda ‘toplumu bilgilendirme, eğitme ve onunla birlikte olma’ gibi kutsal bir misyona sahipti.
O yıllarda, toplumun her kesiminden insanın ilgisini çeken haberler, zengin içerik ve derinlemesine araştırmalarla dolu sayfalar, Hürriyet’i sadece bir haber kaynağı değil, aynı zamanda Türk basınının yükselen yıldızı yapıyordu. İlk yıllarındaki yayın yönetimi ve kadro, gazetecilikteki etik değerleri ve toplumsal sorumluluk anlayışını en yüksek standartlarda taşıdı. Geniş okur kitlesiyle, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde adını duyurdu. Her sayısında bir ‘ilk’ yaparak, toplumsal bilincin oluşmasına büyük katkı sağladı.
Ancak zamanla, bu yüksek standartların yerini gittikçe zayıflayan bir yönetim anlayışı ve azalan kalite aldı. Son yıllarda, Hürriyet’in tarihi misyonuna sadık kalmak bir yana, artık sadece ticari kaygılar ve basitleşen içerikler öne çıkmaya başlamıştı.
BİR İLK VE BİR SON: 1969 İLE 2025 ARASINDA HÜRRİYET’İN EDEBİ VE TOPLUMSAL ETKİSİ
İlk baskısındaki coşku ve heyecan ile, son baskısındaki vedasız gazete arasında ciddi bir uçurum vardı. 1969’da, Hürriyet, halkın sesi olma misyonuyla çıktığı yolda, sosyal sorumluluk bilinciyle haber yapıyordu. Gazetecilik, toplumsal dönüşümün en önemli araçlarından biri olarak kullanılıyordu. Her haber, bir farkındalık yaratıyor, her köşe yazısı toplumun vicdanını rahatlatıyordu. Gazetenin son yıllarında, bu türden derinlemesine etki ve toplumsal yankılar giderek azalmıştı. Hürriyet’in tarihsel mirası, toplumun belleğindeki yerini büyük ölçüde korusa da, son yıllarda gözlemlenen içerik zayıflığı, özgünlük eksiklikleri ve basitleşmiş dil, gazetenin edebi ve toplumsal etkisini zayıflatmıştı.
Hürriyet, Türk gazeteciliğinin başlangıç yıllarında, kendisini sadece bir haber kaynağı olarak değil, aynı zamanda toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlayan bir entelektüel ve kültürel güç olarak konumlandırdı. Oysa son yıllarda, gazetenin sayfalarındaki haberler artık daha çok gündem maddelerine dayalı ve yüzeysel olmaktan öteye gidemedi. İlk yıllardaki özgün içerik ve topluma yönelik güçlü bir misyon anlayışı, zamanla yerini ticari kaygılara ve anlık haber döngüsüne bıraktı.
VEDA EDİLMEDEN GİDİLMEMELİYDİ: OKUYUCU İLE BAĞ KOPTU
31 Ocak 2025’teki son baskısında, gazetecilik tarihinde önemli bir ‘veda’ eksikti: Okuyucuya doğru ve
düzgün bir şekilde veda edilmedi. Gerçekten de, bu basın organı yıllar boyu Türk toplumunun gündemini şekillendiren, ona ses olan bir mecra iken, kapanışında okurla kurduğu duygusal bağa bir tür “saygı” gösteremediler. Oysa ki, gazeteler sadece kâğıt ve mürekkep değil, okurun zihninde ve yüreğinde yer eden bir ses olmalıdır. Hürriyet’in son baskısında, o sesin sonuna kadar yankılanması gerekirdi. Bir gazete okuruyla arasında duygusal bir bağ kurmalı, okuru sadece bilgiyle değil, aidiyet duygusuyla da beslemelidir. Bu bağ kopmuştu.
Hürriyet, kapanışından önce, eski yönetimin izlediği gazetecilik çizgisini daha fazla sürdüremedi. Toplumun her kesimine hitap eden içerikleri, cesur haberleri ve özgün bakış açıları, artık eskisi kadar güçlü bir şekilde hissedilmiyordu. Bu noktada, Hürriyet’in kapanışında bir “veda” eksikliğinin hissettirilmesi, yalnızca okurları için değil, Türk basını için de büyük bir kayıp oldu. Çünkü bir gazetenin, kapanışında okuruna veda edebilmesi, toplumla kurduğu bağın ne kadar sağlam olduğunu gösterir. Ancak bu veda, son baskının sayfalarında görünmeyen bir boşlukta kayboldu.
Bu yazıda, Hürriyet’in ilk yıllarındaki gazetecilik anlayışına, son yıllardaki değişime ve kapanışındaki “veda eksikliğine” dair önemli bir çerçeve sundum.
Yazının tonu hem nostaljik hem de eleştirel bir yaklaşımla kaleme alındı.
Gazeteciliğimin göz bebeği olan ve Türk toplumu için sadece bir haber kaynağından çok daha fazlası olan Hürriyet, adeta bir köprüydü. Kalemi güçlü, toplumunun nabzını tutan gazeteciler için Hürriyet, bir nevi kimlik meselesi haline gelmişti. Hürriyet, Avrupa’daki Türkler için, yalnızlık ve aidiyet duygusuyla mücadele ederken, sayfaları onlara bir dost gibi, bir yol gösterici gibiydi.
Her bir haber, bir bağ, bir hatırlatmaydı; anavatanla olan mesafeyi kısaltan, birer ip uçlarıydı. Sadece bir gazete değil, aynı zamanda bu insanlar için evin, köyün, bir yudum sıcak çayın kokusunu da taşıyan bir haber kaynağıydı. O yıllardaki Hürriyet, bir toplumun kendisini bulmaya çalıştığı, bir arada durduğu ve sesini duyurduğu bir mecra idi. Ve şimdi, bu gazetenin kapanışı ve sonrasındaki boşluk, her ne kadar zamanla kabullenilse de, bir kayıp olarak üzüyor.
O yılların etkisi öylesine derin ki, “Almanya Hürriyet” kaybolduğunda, aslında sadece bir gazete kaybolmuyor, bir kültürün, bir aidiyetin, bir dönemin parçası da yitiriliyor. O dönemde yaşanan kolektif hissiyatı, şu anki duygu karmaşasıyla karşılaştırmak oldukça zor. İnsanlar sadece günlük haberleri değil, kendi hayatlarının, ailelerinin, toplumlarının meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu da Hürriyet’in kimlik inşasında ve aidiyet bağlarını güçlendirmede ne kadar önemli bir rol oynadığını gözler önüne seriyor.
GARBİS KEŞİŞOĞLU’DAN TARİHE IŞIK TUTACAK OLAN GERÇEKLER…
TÜRK BASINININ AVRUPA’YA AÇILMASI
Federal Almanya’ya Türk işçi göçü 60’lı yıllarda başladı. Bavyera eyaletinin başşehri Münih, Almanya’nın Türkiye’ye açılan kapısı gibiydi ve “68’ inci vilayet“ olarak adlandırılıyordu.
Tauern Express treni ile Münih’e getirilen işçilerin bir kısmı, Bavyera eyaletinde kalıyor, diğerleri başka şehirlere sevk ediliyordu.
Binlerce, on binlerce kadın ve erkek işçi fabrika yurtlarında kalıyor, hafta sonlarında ise hemşehrileriyle buluşmak üzere tren istasyonlarında kümelenip hasret gideriyorlardı.
Cep telefonu diye bir kavram, henüz hayallerde bile yoktu. Normal telefonlarla Türkiye’ye ulaşabilmek için saatlerce beklemek gerekiyordu.
60’lı yılların ikinci yarısında Münih, Almanya’nın en çok Türk barındıran kenti haline gelmişti.
Türk Hava Yolları’nın günlük İstanbul-Münih seferleriyle Türkiye’den basılı gazete getirme işini, rahmetli gazeteci Kâzım Kip başlattı.
Tercüman gazetesinin sahibi rahmetli Kemal Ilıcak ileri görüşlü bir patron olarak, Münih tren istasyonun yanında Tercüman’ın ilk bürosunu kurdurtmuştu. Tercüman gazeteleri her gün uçakla getirilip, Almanya’nın her tarafında satışa sunuluyordu. O dönem İstanbul’da basılıp gönderilen gazeteler, ertesi günkü tarihi taşıyordu.
Münih’in önem kazanması üzerine, Hürriyet Haber Ajansı, tecrübeli gazeteci rahmetli Ahmet Uran Baran’ı büro açmakla görevlendirmişti. Büro sadece haber üretmek için açıldığından, bir süre sonra kapatıldı..
1966’ da Hürriyet’in Almanya muhabirliğine kadrolu olarak tayin edildim.

O yıllarda Hürriyet’in sahibi Erol Simavi, sık sık Münih’e gelip Bayerischer Hof otelinde kalırdı.

Gazetenin Genel Yayın Müdürü, yeniliklere çok açık, ileri görüşlü bir gazeteci olan Necati Zincirkıran’dı ve Hürriyet’in Almanya’ya gelmesini çok arzuluyordu. Birlikte tüm olanakları araştırdıktan sonra, gazetenin Münih’te basılmasını en uygun çözüm olduğunu gördük. Erol Simavi’nin oluru alındıktan sonra düğmeye basıldı.
Bild gazetesinin Bavyera baskılarını yapan Münchener Buchgewerbehaus ile görüşmelere başladık. 1960 Kıbrıs Anayasasını hazırlayan Alman anayasa profesörü Forsthoff’un asistanı avukat Dr. Christian Heinze’yi bizim şirketi kurmakla görevlendirdik.

Böylelikle Hürriyet, Kambiyo’dan izin alarak, sermayesi Türkiye’den transfer edilen ve merkezi Münih’te bulunan bir dış yatırımın sahibi oluyordu.
Kurulan şirkete “Hürriyet Europa Zeitungs GmbH” adı verildi.
Türkiye’de gazeteler o yıllarda henüz ofset baskıya geçmemişti; tipo baskı sistemini kullandıklarından, sayfaların matrisleri THY ile Münih’e gönderilecekti. Alman matbaasında bu matrislerden kurşun kalıplar hazırlanarak, baskıya geçilecekti.
Hürriyet‘in satış fiyatı 60 pfennig olarak tesbit edildi.
16 Nisan 1969 günü Hürriyet 17 Nisan tarihli olarak baskıya girdi ve Almanya, Hollanda, Belçika’da piyasaya girdi.
Almanya’daki vatandaş Hürriyet’in gelişinden çok memnun kalmıştı. Artık seslerini duyurabilecekler, isteklerini ilgili makamlara iletebileceklerdi.
Hürriyet’in Almanya’daki kuruluş yılında, Türkiye’deki en iyi dönemini yaşıyordu.
Tiraj bir milyona ulaşmıştı.. Dedikoducular ise boş durmuyor, Erol beyi devamlı olarak Necati Zincirkıran ile Cüneyt Arcayürek aleyhine kışkırtıyorlardı. Erol beye devamlı bu ikilinin gazeteyi ele geçirme planları yaptığını belirtiyorlardı..
Neticede 1 Temmuz 1969’da Münih’te, benimle beraber olan efsane yayın müdürü Zincirkıran çok kısa süren bir telefonla görevden alındı. Yerine yazı işleri müdürü ve milli atlet Ferhan Devekuşoğlu getirildi. Hürriyet’te taşlar yerinden oynamaya başlamıştı..
Vefa, Hürriyet’in patronu için, İstanbul’da sadece bir semt olup, başka bir anlamı yoktu.
Bu anlayış gazetenin Aydın Doğan’ a satılmasına kadar devam etti..

Hürriyet’in 21. Yıldönümünün kutlandığı 1 Mayıs 1969 günü Erol Bey, Almanya’nın Baden Baden Kaplıcalarında buluştuğu, 1960 ihtilalinin güçlü simalarından Yarbay Orhan Erkanlı’yı Genel Müdür olarak gazetenin başına getirdi.
Erkanlı, 13 Ocak 1970de genel müdür olmasının ardından, Yassı Ada komutanı Tarık Güryay’ın hatıralarını yayınlattığında, gazete birden 200 bin okuyucu kaybetti.
İşlerini Divan Otelinin barından yönetmeyi seven Erol Simavi paniğe girdi..
Almanya’da ise Münih Riem Havaalanının tek pisti onarıma alınınca, Münih’te yapılan baskının önemi kalmadı ve işler Frankfurt’a kaydırıldı.
Erkanlı, gazetenin markasından istifade ederek, Hürriyet Europa Zeitung – HEZ adı altında , Türkiye’ye uçak seferleri işine girdi.
Süratli büyüme yüzünden HEZ nakit sıkıntısına girdi. Gazete bundan çok zarar gördü.
Şimdi burada tekrar bir parantez açmak durumundayım: Erol Bey, Orhan Erkanlı’dan “bıktığı” için, ondan kurtulma yollarını arıyordu. 1970 Eylül’ünün başında Erol Bey, ağabeyi Haldun Simavi ve eski başdanışmanı Prof. Memduh Yasa ile Divan Oteli‘nin bir odasında buluşması sonucunda, yönetimi Haldun Simavi’ye bırakmayı kabul etti.

2 Eylül 1970 sabahı Haldun Bey, yanında Necati Zincirkıran ile Hürriyet Haber Ajansı’nın eski genel müdürü merhum Ahmet Uran Baran olduğu halde Hürriyet’e gelip yönetime el koydu.
4 Eylül günü Erol Simavi’nin ismi künyeden çıkarıldı. Haldun Simavi’nin yönetimi ele almasıyla Orhan Erkanlı istifa etti. Erol Simavi ani bir kararla Almanya’daki şirketi Erkanlı’ya bıraktı.
1970 Nisan’ında genel yayın müdürü olan Hürriyet’in Amerika muhabiri Muammer Kaylan, Haldun Bey’in gelişi üzerine gizlice önce Avusturya’ya, sonra da Amerika’ya gitmişti. Muammer Kaylan hâlâ Güney Florida’da, Bonita Springs’de oturuyor.
Fakat üzülerek belirtmeliyim ki Erol Bey, yıllarca Almanya’dan “bol” para aldığı halde oraya adeta “üvey evlat” gözüyle baktı ve yine yıllar sonra diğer bir başka genel müdüre bir süre için de olsa Hürriyet Almanya gibi bir kaleyi adeta “teselli mükafatı” olarak bırakmayı göze alabildi.
Haldun Simavi, Ocak 1971’de Hürriyet’ten tekrar ayrıldı. Erol Simavi de gazeteye genel müdür olarak atandı. Genel idare müdürü olan merhum Nezih Demirkent, sonradan genel müdür olarak tayin edildi.
Tercüman gazetesi 1970’de Frankfurt’fa ofset baskı yapabilen modern bir tesis kurmuştu.
Ben o tarihlerde sadece İstanbul’daki Hürriyet’in temsilciliğini yaptığımdan uçak işleri ile ilgim yoktu.
Hürriyet’in başına gelmiş olan tecrübeli gazeteci Nezih Demirkent’le birlikte,
Erol Beyin bilgisi dahilinde EGE-Türkische Zeitungs- und Druckerei limited şirketini kurduk. Şirketin genel müdürlüğüne Erol Simavi tarafından ben atandım.
26 Temmuz 1971’de kurulan şirketin ortakları arasında Nezih Demirkent (yüzde 42,5), Hürriyet’in o günkü ticaret müdürü Refik Hammas (yüzde 42,5) ve ben (yüzde 5) bulunuyordum. Şirketin genel müdürlüğüne Erol Bey tarafından ben atandım.
İstanbul’dan aldığım yetki ile, yasal yoldan Hürriyet’in isim hakkını Orhan Erkanlı’dan devraldım.
İsim hakkını aldıktan sonra, Ekim 1971’den itibaren, gazetenin devamlılığını sağlamak amacıyla, Tercüman’la yeni bir baskı anlaşması imzaladım.

1971’de merhum Nezih Demirkent genel müdürlüğe getirildi.
EGE GmbH kurulduktan sonra Frankfurt’un merkezindeki Kölner caddesinde matbaa in müsait bir bina kiraladık. Harris-Marinoni firmasından 5 üniteli, dört renkli baskı yapabilen V-15A modeli bir makine ısmarlayarak, taksitleri sonuna kadar EGE firması olarak ödedik.
Avrupa Hürriyet’in kuruluşu için Türkiye’den 140 bin Alman Mark’ı ödenmişti. Biz ise yıllar boyu Erol Simavi’ye milyonlarca Mark ödedik.
Tercüman’ın net satışı 18 bini bulmuştu..
HEZ henüz hafızalardan silinmediği için ilan almakta zorlanıyorduk.
Makinenin kurulması ve 1972 sonbaharından sonra yaptığımız kampanyalar, sürekli olarak Almanya, Hollanda ve Belçika’yı karış karış tarayıp vatandaşın yanında yer almamız, gündemi tayin etmemiz ve Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki dinamik haberciliğimiz sayesinde, gün geldi Tercüman’ın tirajı çok gerilerde kaldı

Bu arada, rahmetli Nezih Demirkent ile, İstanbul’daki Avrupa Yazı İşleri Müdürü olan, Almanya konusunda Türk basının tek uzmanı Ertuğ Karakullukçu’un gayretleri, fikirleri ile katkıları olmadan, güçlü olamazdık.
İlhan Karaçay Murat Çulcu İbrahim Gül Doğan Uluç
İlhan Karaçay’ın olmadığı bir Benelüks haberciliği tasavvur edemiyorum.
Ayrıca durup dinlenmeden okuyucuların yanında olabilmek için devamlı direksiyon başında olan Murat Çulcu ile İbrahim Gül’e teşekkür etmek istiyorum.
Hürriyet’in Amerika baskısı projesini de ben hazırlayıp, rahmetli Nezih Demirkent ile Erol Simavi’yi ikna ettim ve gazete Frankfurt’ta basılarak 29 Ekim 1981’de Amerika ve Kanada’da piyasaya çıktı.
Hürriyet sonradan basılı gazeteyi Frankfurt’tan gönderme yerine, New York muhabiri rahmetli
Doğan Uluç’un gayretleriyle orada basılmaya başlandı ve üzerinde güneş batmayan gazete haline geldi…
Bugün ise, bir zamanların amiral gemisi artık Haliç’te çürüyor.
Okuyucu Avrupa’da sahipsiz kaldı, problemlerini ilgililere duyurma imkânı artık yok..
Bu işten kazançlı çıkanlar da oldu, hakları olmayan hisselerin bedelleri ile ceplerini dolduran, liyakatsiz bazı yöneticileri unutmamak gerekir. (devam edecek-YAŞANAN BÜYÜK OLAYLAR VE ÖNEMLİ KONULAR HÜRRİYET’TE NASIL YAYINLANDI?)
Yorumlar