Yunanistan ve/veya İran Nükleer Silah Sahibi Olursa, Türkiye’nin de Nükleer Silah Geliştirmeye Odaklanması Gerekir mi?
Türkiye öncelikle silah geliştirmek yerine kazanacağı nükleer teknolojiden istifade ile nükleer güçle çalışan savaş gemisi veya denizaltı sahibi olmak Türkiye’nin caydırıcı gücüne katkı sağlayacak önemli bir yetenek olacaktır.
UHA / İnternational News Agency
Nazım ALTINTAŞ, Araştırmacı-Yazar
Emekli Korgeneral ve Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ, Stratejik Araştırmalar Merkezi (STRASAM) için “Yunanistan ve/veya İran Nükleer Silah Sahibi Olursa, Türkiye’nin de Nükleer Silah Geliştirmeye Odaklanması Gerekir mi?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Nükleer silahlar etkileri bakımından sadece askerî açıdan dikkate alınacak vasıtalar değildir. Askeri alanda sağlayacağı bazı üstünlüklere rağmen sahiplik konusunda siyasi açıdan karşılaşılabilecek sorunlar, teknik gereksinimler ve maliyet gibi tüm faktörler dikkate alınmak zorundadır. İnceleme kapsamında yukarıda değinilen faktörler ışığında Türkiye’nin nükleer silah ihtiyacı şu şekilde değerlendirilmiştir.
Güvenlik kavramının kapsamı çok geniştir. Askerî açıdan bakıldığında ittifak üyesi olarak kuzeyden gelebilecek nükleer tehdide karşı NATO tarafından sağlanan güvenceler mevcuttur. Bu maksatla ortak karar alma süreçleri işletilmiş olsa bile kullanım yetkisi ABD’ye ait bir kısım nükleer silah da Türkiye topraklarında bulunmaktadır. Çıkar çatışmaları yaşanabilecek komşu ülkelere karşı nükleer silaha başvurma seçeneği Türkiye’nin NATO üyeliği devam ettiği sürece mümkün değildir ve böyle bir niyet ittifak üyeliğinden ayrılmayı gerektirir. Diğer taraftan Ukrayna Rusya ve Filistin savaşlarının sonunda oluşacak durum, İran ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki gelişmelere bağlı olarak ihtiyacın yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Sadece Ortadoğu değil Kafkaslarda yaşanacak gelişmelerin de güvenlik riski yaratması halinde İran’ın nükleer silah seçeneğini daha öncelikli bir güç unsuru olarak kabul edebileceği göz ardı edilmemelidir. Önümüzdeki dönemde görüşmelerle bir sonuca ulaşılamaz ise İran’ın sahip olacağı nükleer kapasiteye karşı ABD veya müttefikleri tarafından girişilebilecek muhtemel bir askerî harekât Türkiye için de sorun yaratacaktır.
Bu kapsamda İsrail’in elindeki silahlar Türkiye açısından potansiyel bir risk olmaya devam edecektir. Çünkü onların varlığı diğer ülkelerin silahlanma isteğini tetikleyen bir unsurdur. Bölgesinin nükleer silahlardan arındırılması gerektiği yönünde politika belirleyen Türkiye’nin resmi olarak beyan edilmeyen ancak İncirlik üssünde bulunduğu ifade edilen ABD kontrolündeki nükleer silahların varlığını da sorgulaması gerekmektedir. Rusya’dan yönelecek tehditlere karşı topraklarında nükleer silah bulunmayan diğer NATO ülkeleri de ABD tarafından sağlanan güvenceye sahip olduğuna göre askerî açıdan bu silahların bulundurulması gereklilik değildir (Kibaroğlu, 2018). Türkiye’nin bu silahları politik gerekçelerle bulundurduğu yönündeki görüşler ağırlık kazanmaktadır.
Prestij ve saygınlık açısından nükleer silaha sahip olmanın getirisi her zaman beklendiği kadar yüksek değildir. Siyasi ve ekonomik çıkarların korunması için böyle bir silahın kullanımı kolaylıkla öne sürülebilecek bir güç unsuru değildir. Nükleer silah sahibi ülkelerin rejim açısından istikrarı da risk faktörü olarak ele alınmaktadır. Dış politikada bazı ülkeler nezdinde Türkiye’ye prestij kazandırabilecek bu yeteneğin daha büyük ekonomik ve siyasi işbirliği içerisinde olduğu ülkelerle ilişkilerinde sorun yaratması kaçınılmazdır. Silahların yayılmasını önleme ve izleme için alınan tedbirler geçmiş döneme göre oldukça artmıştır. Ülkelerin ekonomik olarak karşılıklı bağımlılığı tedbirlerin çeşidini ve etkisini güçlendirmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda bu tedbirleri göğüslemesi çok zordur.
Askeri gücün idamesi ve silahlanma açısından bazı üstünlükler sağlamakla birlikte böyle bir yeteneğin elde edilmesi, idamesi ve karşı tarafın tehditlerine karşı geliştirilmesi gereken korunma önlemlerinin maliyetinin çok yüksek olacağı da dikkate alınmalıdır. Çünkü nükleer silah sahipliği karşı tarafın tehdit algısını değiştireceğinden yeni yetenekler geliştirmesine neden olacaktır. Bunun sonucunda ortaya çıkacak silahlanma yarışının tırmanma riskine karşı çeşitli seçeneklere de sahip olma zarureti vardır. Ayrıca silah yapımında teknik destek alınabilecek ülkenin seçimi de dış politikada hangi ittifaklar içerisinde olunabileceği konusunda bağlayıcı olacaktır. NATO üyeliği devam ederken bağımsız bir yetenek kazanmak ancak ABD’nin onayı ile mümkün olabilir. Bunun için de İsrail ve Pakistan örneklerinde olduğu gibi hem Türkiye hem de ABD için tehlike teşkil eden ciddi bir tehdit olması gerekir. Böyle bir durumun mümkün olmayacağı değerlendirilmektedir. (devam edecek)
***
Yazar hakkında
Nazım ALTINTAŞ, 1975 yılında Kara Kuvvetlerinde subay olarak göreve başladı, 2001 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi etti ve 2013 yılında Korgeneral rütbesinden emekli oldu. Kara harp Akademisi ve Silahlı Kuvvetler Akademisinden mezun oldu, İngiltere ve Almanya’da mesleki eğitim aldı, ABD ve Afganistan’da görev yaptı. Yurt içinde yoğun olarak terörle mücadele ve Kara Kuvvetleri modernizasyon çalışmaları ile eğitim planlamasında görevler üstlendi. Emekli olduktan sonra ASELSAN Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu. Webster Üniversitesinden işletme yüksek lisansı yaptı.