Uzmanlar Cevaplıyor: NATO’nun Vilnius Zirvesi
* 11-12 Temmuz arasında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta başlayan NATO zirvesi geçtiğimiz yılki Madrid zirvesi gibi tarihsel bir önem taşıyor.
* Avrupa güvenlik mimarisi ve uluslararası güvenlik ortamını derinden sarsan Rusya’nın Ukrayna saldırısının ikinci yılında zirvede birçok önemli gündem maddesi bulunuyor.
* Bu kapsamda NATO’nun aldığı tedbirler, Ukrayna’ya verilen askeri destek ve bu ülkenin…
UHA / Europe İnternational News Agency
11-12 Temmuz arasında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta gerçekleşecek olan NATO zirvesi geçtiğimiz yılki Madrid zirvesi gibi tarihsel bir önem taşıyor. Avrupa güvenlik mimarisi ve uluslararası güvenlik ortamını derinden sarsan Rusya’nın Ukrayna saldırısının ikinci yılında zirvede birçok önemli gündem maddesi bulunuyor. Bu kapsamda NATO’nun aldığı tedbirler, Ukrayna’ya verilen askeri destek ve bu ülkenin gelecekteki muhtemel NATO üyeliğinin yanı sıra İsveç’in üyelik başvurusu ve Türkiye’nin İttifak içindeki rolü gibi hususları konunun uzmanlar cevapladı.
SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Murat YEŞİLTAŞ, NATO’nun Vilnius Zirvesi’ni şöyle değerlendirdi:
Öncelikle Ukrayna’ya verilen desteğin birçok farklı kapsamı var ve savaş başladığından bu yana bu kapsam sürekli genişledi. Artık eğilim stratejik nitelikte ya da stratejik niteliği haiz silahların ve platformların Ukrayna’ya verildiğini söyleyebiliriz. Bu destek tabii ki Ukrayna’nın özellikle yeni başlattığı operasyonda etkili oluyor. Ancak bu etkiyi sadece belirli alanlarda görebiliyoruz. Rusya’nın bütün bölgelerden geri çekilmesini sağlayabilecek ölçüde bir askeri desteğin söz konusu olmadığını biliyoruz. Bunun arkasında yatan temel sebep de böylesi bir desteğin savaşı daha da derinleştirebileceği veya çatışmayı daha da artırabileceğidir. Rusya’nın öngörülemez cevaplar vermesini mümkün kılacağının böylesi bir gerekçe olduğunu söyleyebiliriz. Ama hava üstünlüğünün olmadığı bir durumda –ki şu anda Ukrayna’da böylesi bir üstünlük Rusya’ya karşı sağlanamadı– bu hal ve şartlarda verilen askeri destek ise Ukrayna’nın Rusya’yı bölgeden tamamıyla uzaklaştıracak ve bazı bölgeleri geri alabilecek kabiliyete ulaşmasını engelliyor. F-16’ların verilmesi, eğitim döneminin akabinde harp sahasına yönlendirilmesi sonrasında daha farklı ve hızlı gelişmeler yaşanabilir. Ancak şu anda verilen askeri desteğin Batı’nın istediği şekilde Rusya’nın yenilmesini sağlayacak veya Moskova yönetimini masada bir barışa/anlaşmaya zorlayacak nitelikte olmadığını görüyoruz.
Bu sorunun bir parçası olan Ukrayna, NATO üyesi olabilir mi? Bu soruya evet cevabı veren hiç kimse yok. Ukrayna’da böyle bir eğilim, böyle bir istek söz konusu ancak bu isteğin NATO tarafından İttifak üyeliği kapsamında desteklenmesi çok mümkün gözükmüyor. Evet, NATO üyesi ülkelerin en az yirmi biri Ukrayna’ya üyelik konusunda destek verdiğini, ancak bu işgal durumunun devam etmesinin üyelik önünde en büyük engellerden biri olduğunu biliyoruz. NATO böyle bir riske hiçbir zaman girmeyecektir. Güvenlik garantileri de bu bağlamda düşünülmeli. Güvenlik garantileri bir anlaşma sağlanmadan ve savaşın geleceğinin nereye doğru evrileceğini görmeden çok mümkün değil. Güvenlik garantileri zaten NATO kapsamında çok mümkün değil şu anda. İkili ilişkiler düzeyinde ülkelerin verdikleri desteklerle de o ülkeler Rusya ile çatışmaya girebilecek bir güvenlik garantisini Ukrayna’ya sağlayamayacak gibi gözüküyor.
Diğer taraftan Çin meselesi, NATO’nun geçtiğimiz yıl yayımlanan strateji belgesinde (yeni stratejik konsept belgesinde) çok detaylı bir şekilde ele alınmıyor. Ancak ilk defa Çin’in stratejik bir meydan okuma olarak tanımlanması, NATO’nun Soğuk Savaş sonrası tarihi ve dönüşümü düşünüldüğünde bir ilk olarak değerlendirilebilir. Bu noktada Çin’in meydan okumasının, NATO’ya yani İttifak üyesi ülkeler ve bu ülkelerin oluşturduğu bölgeye bir askeri meydan okumasından ziyade siyasi ve ekonomik bir meydan okuma oluşturduğu şeklinde. Henüz NATO, Çin’i bir tehdit olarak nitelendirme konusunda hazır değil. Öte yandan Çin ile ABD arasındaki rekabette Amerikan perspektifinin İttifakı daha küresel bir formata ve forma dönüştürme noktasında bir politika olduğunu ancak bütün NATO üyelerinin bu yaklaşımı benimsemediğini biliyoruz. Dolayısıyla Çin’e karşı NATO’nun bir bütün olarak hareket etmesi şu anda pek mümkün gözükmüyor. Ancak önümüzdeki dönemde Washington-Pekin rekabetinin boyutlarının nereye doğru evrileceğine bağlı olarak NATO da kendi içerisinde böyle bir pozisyon yenilemesi yapabilir. Ama yakın vadede Çin’in tehdit kavramı ile tarif edilmesinin de pek mümkün olmadığını söyleyebiliriz.
Diğer taraftan Türkiye’nin Vilnius zirvesindeki en önemli ajandalarından bir tanesi tabii ki İsveç’in üyeliği konusu. Bu durum şu anda Türkiye tarafından en azından yeşil ışık yakılmamış bir üyelik süreci. Bunun da sebepleri arasında elbette İsveç’in terör örgütü PKK konusunda aldığı ve uyguladığı kararların, yasal/anayasal değişikliklerin ve kanun değişikliklerinin henüz sahaya yansıması noktasında olumlu bir durumun oluşmaması yer almakta. Öte yandan böylesi bir süreç devam ederken İsveç’te PKK’nın gösteriler yapması, İsveç hükümetinin buna izin vermesi ve Kur’an-ı Kerim yakma gibi olaylar İsveç’in Türkiye açısından NATO üyeliğini henüz destekle(ye)meyeceğini bize gösteriyor. Tabii ki Türkiye’nin öncelikleri arasında bu bağlamda kendi terörizmle mücadele politikasına hem NATO’nun kurumsal olarak hem de İttifak üyelerinin destek vermeleri bulunuyor.
Öte yandan Ukrayna, Türkiye’nin yine bu zirvede öncelikleri arasında yer alabilir. Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşındaki dengeli veya dengeci balancing act politikası halihazırda güncelliğini koruyor. Türkiye, Ukrayna’daki çatışmanın sona erdirilmesi veya ateşkes ilan edilmesi ve bir müzakere zemini oluşturulması konusunda İttifak üyelerinden farklı düşünüyor. Bu bakımdan Ukrayna meselesinde ülkenin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliği desteklenmekle birlikte NATO’nun bu sürecin içerisinde öyle ya da böyle yer alması konusunda Türkiye’nin çekinceleri var. Bu çekinceleri de zirvede açık bir şekilde dile getireceğini söyleyebiliriz