Tur ve yolcu otobüsü kazaları kaderimiz değil, aç gözlülüğümüzün eseridir
Gün geçmiyor ki bir tur otobüsü devrilmesin, yolcu otobüsü kazasında onlarca insanımız hayatını kaybetmesin. Olmuyor, öğrenmiyoruz, paramız gidecek ya, öğrenmemek işimize geliyor. İnsan hayatına önem vermiyoruz. İnançlarımız, geleneklerimiz, öğretilerimiz gereği suçu kadere atıyor; suçluları da Allah’a havale edip üç beş güne yaşanan acıları unutuyoruz.
Kaç insanımız öldü bu kazalarda, kaç turist tatile diye gelip mezara girdi, insanlar sevdiklerinin cenazesini taşıdılar ülkelerine.
Sabah gazeteyi açıyorsunuz ve 12 insanımızın yolcu otobüsü kazasında öldüğünü öğreniyorsunuz. Sayı bu kadar çoksa bilin ki ağır yaralı sayısı da fazladır, neymiş otobüs şarampole yuvarlanmış. Peki, neden?
Şoförler çok uzun saatler çalıştırılıyorlar. Maaşları desen çok düşük. Çalışmam deme lüksleri yok, evine ekmek götürecek, çocuğunu okutacak. İşine gelirse çalış, gelmezse güle güle diyorlar.
Kazaların suçu ‘‘hayatta kaldıysa’’ şoföre yıkılıyor, kusurlu elbet ancak neden kusurlu, sorgulanıyor mu, sorunun ana kaynağına çözüm bulunuyor mu? HAYIR.
Yolcu otobüsü şirketinin sahibi bilmem kimin nesi çıkıyor, al gülüm ver gülüm sisteminin faturası insanlık dışı çalışma koşullarına razı bırakılan şoförlere kesiliyor. Uzun yolda çift şoför çalışma zorunluluğuna ne oldu, uygulanıyor mu? Uzun yol giden şoförler ertesi gün tekrar geri dönüyorlar, belki ertesi gün bile değil, 3-5 saat içinde. Tabuttan hallice dinlenme alanlarında yarım yamalak uyuyup sonra tekrar geri dönüyorlar. İnsan bunlar, kurmalı makine değil, can emanet ediyoruz.
Bu sabah yaptığım aramada İstanbul-Yozgat biletinin 800 TL olduğunu gördüm. Bunun çoğu maliyetlere gittiği için, nereden kısılıyor: insan emeğinden, çalışan sayısından, dinlenme zamanından. Artan maliyetler her sektörde çatlaklara, iş gücü hırsızlığına neden oluyor. Kötü ekonominin sonuçları birçok alanda olduğu gibi burada da karşımıza çıkıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tanıtım çalışmaları yaparken bir taraftan da turizmi, insan hayatını tehlikeye atan olayları da diğer bakanlıklarla birlikte çalışarak çözmek zorundadır. Bir turist, bir turizm çalışanı trafik kazalarında ihmal nedeniyle ölüyorsa o sorunu düzeltmek artık turizm bakanlığının sorumluluğuna girer.
Her zaman yazdığım gibi, turizm büyük bir ekosistemdir. Sezon ortasında yol yapım çalışmaları, susuzluk sorunu, elektrik kesintileri, tur otobüsü kazaları, yok efendim kalifiye çalışan bulamadık yakınmaları sektörün prangasıdır. Her yıl milyon milyon turist sayısı açıklanıyor lakin ana sorunlar kesinlikle çözülmüyor. Yetmişi aşkın yazı yazdım, sorunlar aynı, dertler aynı, tablo aynı, yazacak konu kalmadı!
Halının altına süpürdüğümüz sorunlarla ilerleyemiyoruz.
Süslü tanıtım filmleri çekmek, bizi ve kültürümüzü yansıtmayan Brezilyalı mankenlerle İstanbul tanıtımları yapmak sektörümüzün gerçeklerini değiştirmiyor. O halı artık kalksın, silkelensin, hatta atılsın.