2000’i dönmeden az önce başlayan teknolojik gelişmeler, 20 yılda hayatlarımızda daha önce düşünemediğimiz olanakları mümkün hale getirdi. Korona ise bu düzeylere geçişteki “durma / tembellik / yenilikten korku”yu aşmak gerektiğine işaret etti. Bu nedenle daha önce internetten alışveriş etmeyi düşünemeyenler bile bugün sanal pazarları tercih ediyorlar. Ya da eğitimde fazla kullanılmayan uzaktan eğitimin aslında ne kadar da verimli olduğu farkına varıldı [2].
İş Süreçleri Zaten Değişiyordu, Şimdi Hızlanacak
İnternet iletişimi kolaylaştırarak “ortak akıl” ve “paylaşım ekonomisine”ne yol vermesi sayesinde, 21ci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığımız bugünlerde teknolojik patlama ve kırılma (disruption) görüyoruz.
Bu, globalde sayısal (dijital) ekonominin yükselmesi anlamına geliyor. Geleneksel endüstri sınırları yok oluyor. Kırılma (disruption) ile oluşan yeni ekonomilere katılmak için, yöneticilerin bir yandan kendi şirketlerini dönüştürmeleri, diğer yandan kendi endüstrilerinin ve pazarlarının, diğer endüstrilerle nasıl bağlantılı olduğunu daha iyi anlamaları gerekiyor. İnsanların içinde olduğu iş süreçleri, hızla makineleşiyor. Ama yeni iş alanları da doğuyor.
Korona ise buna katalizör olarak katkı yapacak. Şimdiye kadar dijital devrimden uzak kalan endüstri ya da şirketler, internet ve dijital ortamda yer almadıklarında yok olacaklarını yani kendi alanlarındaki “kırılma”nın anlamını şimdi daha net görebildiler.
Dijital Devrime Kim Liderlik Yapıyor? Kim Üstün gelecek?
20. yüzyılda inovasyonun çoğunluğu batıda yaratılırken, 21. Yüzyılda doğunun payı yükseldi ve hatta öne geçti. Bu da Ticaret savaşlarını başlattı. Bilişimle casusluk ve dezenformasyon daha yüksek sesle konuşulur oldu [3].
Teknolojiyle para kazanırken, bir yandan da istihbarat elde etmeye alışmış ABD, yerini bırakmaya hazır değil. Bu yüzden, 2019 yılını suçlamalar, Huawei patronunun —adeta rehin alınmak yoluyla— tutuklanan kızı, Trump’ın Çin’e karşı engelleme girişimleri ile geçirdik.
Engelleme demişken, dijital sektörde ilk defa “ambargo”görmeye başladık. Venezuela, İran, Suriye, Kuzey Kore’ye karşı uygulanan Adobe, GitHub gibi “yazılım” ya da “platform” kısıtlamaları söz konusu. Yani teknolojiler artık paylaşılmaya değil, saklanılmaya çalışılıyor. Patlamanın motoru “ortak akıl” bir kenara itilerek, fiziksel duvarların yanında İran, Suriye, Venezuela’ya yarın bilmiyoruz hangi ülkeye karşı “İnternet Duvarları“ yükseliyor [4].
Korona krizinde, “biyolojik saldırı mı?” düşüncesini tetikleyen bir konu, salgının başlangıç noktası olan Wuhan şehrinin ABD ve diğer ülkelerdeki teknolojik üretim ya da operasyonlarda kullanılan parçaların üretim üssü olmasıydı [5]. Arkasından da “tedarik zincirinde kopmalar ya da aksamalar”görülmeye başlandı. Sadece salgın nedeniyle üretimin düşmesinden ötürü değil, yanısıra ülkelerin başka ülkelerden gelecek tedarikler (bu sadece teknolojik değil, tarım bazlı ürünlerde de daha fazla öngörüldü) için “bulaşma riski”ni düşünmesiydi.
Gözetim, Takip Artıyor mu? Bireysel Özgürlükler Endişesi Çok Yüksek
Korona Salgınının hızının yavaşlatılmasında, dünyanın pek çok ülkesinde evlere kapanarak dijital olanakları kullandık ve “bulaş riski”ni azalttık. 1918’deki İspanyol Gribi ile yapılan bir karşılaştırmaya göre, eve kapanmasaydık bu salgında ölen sayısı 220-430 milyon arası kişi olabilirdi [6].
Ancak eve kapanma, ülkelerin ekonomilerine büyük zararlar verdi. Bir takım ülkeler bunu vatandaşlarına ve şirketlere destek vererek aşsa da, ABD, İngiltere, Brezilya gibi bazı ülkeler —en azından başta— hiç kapanmamayı, “sürü bağışıklığı geliştirmeyi” tercih ettiler. Gerçi onlar da bir yandan finansal destek vermiyor değillerdi.
Karantina uygulayan ülkeler bir süre kapalı kaldılar. Sonunda açılmak zorunda kaldılar. Çünkü ekonominin ve çalışan/emekli insanların bu şekilde uzun süre kapalı kalması sürdürülebilir değil. İşte bu noktada da hayatımıza, gözetim ve takip uygulamalarının daha fazla girmeye başladığını gördük[7]. Çin’de zaten salgın başlamadan var olan “sosyal puan” uygulaması ile ilgili endişe varken [8], salgın sonrası uygulamalar çılgın bir hale dönüştü izlenimi veriyor [9].
Bu arada dijitalin öneminin arttığını gören komplo teoriciler, 2000’lerden beri gündemde olan “deri altına gömülen çipler” konusunu gündeme getirdiler[10].
2000’lere 11 eylül saldırı ile başlamıştık ve “mahremiyet mi, güvenlik mi?” sorusu ile karşılamıştık. Edward Snowden, Anoynmous, Wikileaks ve mahremiyet savunucuları bu konuda savaş veriyorlar [11]. 2020’ye ise, “sağlığımız mı, mahremiyet mi?” ile girdik. Burada sorun şu; sağlık için getirilen bazı mobil uygulamalar —siz yüklememiş olsanız bile— zaman içinde özgürlüğünüzü engelleyecek hale gelir mi? Sizin şuraya ya da buraya gitmenizi engeller mi? Ya da nereye gittiğinizi takip eder hale gelir mi?
Dezenformasyon Günümüzün Trendi
Dezenformasyon yeni bir kavram değil. Eğer M.Ö.500’lü yıllarda San Tzu tarafından yazılan “Savaş Sanatı” [12] isimli kitaba ya da İsviçreli yazar ve avukat Harro von Senger tarafından yazılan ve antik zaman Çin hilelerinin anlatıldığı “Strategem” kitaplarına bakarsanız [13], dezenformasyonun M.Ö. bile çok yoğun kullanıldığını görebilirsiniz.
Ancak Donald Trump’ın başkan olduğu 2016 Amerikan seçimlerinde “Cambridge Analytica”nın ve Rus trollerinin Facebook üzerinden gerçekleştirdikleri operasyonlar, bu konunun daha çok konuşulmasına neden oldu [14].
Gerçi, ondan önce 2010 yılında başlayan “Arap Baharı”nın [15] yaratılmasına bakarsanız, geçmişte bir çok ülkede fiziksel olarak yaratılan karmaşanın artık dijital çıkarılmaya başlandığını görürsünüz. Örneğin 1953’te CIA’in İran petrollerini devletleştiren başbakan Muhammed Musaddık’ın devrilmesinde “fiziksel” olarak uygulanan yöntemlerin [16], Arap baharına “dijital“ olarak uygulandığı bir gerçektir. Önceleri bir devrim olarak alkışlanan bu hareketlerin bugünkü sonuçları çerçevesinde artık birer kaos oldukları düşünülüyor.
Benzer şekilde Twitter’ın 2020 haziranında uyguladığı —“devlet destekli troller”olarak tanımlanan– 7.340 hesabın engellemesinde de —Stanford Üniversitesi araştırması olarak sunulsa ve AKP karşıtı kullanıcıları memnun eden bir yön olsa da—tam anlamıyla demokrasi hareketi gibi gözükmüyor. Çünkü AKP’nin de haklı olarak dile getirdiği PKK ya da FETÖ bazlı trollerin engellenmemesi yanında bir kaç farklı detay daha rapora şüphe ile bakmamıza neden oldu. Zaten daha önce yazmıştık, bunlar ticari şirketler ve dertleri sizin, onun, diğerinin demokrasisi filan değil [18].
Sahte haberler yetmiyormuş gibi, şimdi bir de “deep fake” teknolojileri var. Özellikle seçim güvenliği açısından hassas bir konu olacak [19]. (devam edecek-Bilişim – Telekom Sektörünün Yükü Artıyor..)
[1] T24 Yıllık 2020 çıktı: 180 sayfa, 57 yazar, uzman, çizer ve sanatçı…
[2] The COVID-19 pandemic has changed education forever. This is how
[3] 2019 Aralık Dosyası – Ticaret Savaşları, ABD, Çin ve Diğer
[4] 2019 Ekim Dosyası : Bilişim ve Telekomünikasyonda Ambargo ve Yaptırım
[5] Ticaret Savaşları Nereye Evriliyor, KoronaVirüs Bir Biyolojik Saldırı mı?
[6] The Single Most Important Lesson From the 1918 Influenza
[7] Korona Sonrası Kitlesel Takip Zirve Yapıyor
[8] Çin Sosyal Kredi Sistemi Başka Ülkeleri de Özendiriyor
[9] Çin Korona ile Mücadelede Yapay Zekayı Nasıl Kullanıyor
[10] Dövme Out, Deri Altına Chip In
[11] Gözetliyor, Kullanıyor, Unutmuyorlar, Kitlesel Takip, Edward Snowden’in Gözünden
[13] 36 Strategem
[15] Wiki-Turk : Arap Baharı/a>
[16] Şahın Bütün Adamları
[17] Twitter, Çin, Rusya ve Türkiye’den Binlerce Trol Hesabı Kapattığını Açıkladı
[18] Netflix, Twitter, Google, Facebook, Sansüre Karşı Durur mu?