Sezai KARAKOÇ: Gelelim İsrail’e
Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da, Amerika’da ve İstanbul’da doğmuş, oraların iktisadi, kültürel, hatta siyasi hayatına karışmış birtakım kimseler, ırk değişikliği ve iki bin yıl önceki yurt hayali iddiasıyla Filistin’e gelip orada bir devlet kuruyorlar. Artık bu devleti, bir topluluğun, tabii gelişmesini tamamlaya tamamlaya vardığı normal ve tabii bir sonuç kabul etmeye imkân yoktur.
UHA / İnternational News Agency
[Türk şair, yazar, düşünür ve siyasetçi Sezai KARAKOÇ]
UHA Haber’in ‘ULU Kanal’dan aktardığı, Türk şair, yazar, düşünür ve siyasetçi Sezai KARAKOÇ’un 1980 yılında Diriliş Yayınlarından çıkan bir eserinde, “Gelelim İsrail’e” başlıklı yazısında, “Görmek gerekir ki, İsrail, Ortadoğu’da bir bakıma küçük bir Avrupa’dır” diyor.
Sezai KARAKOÇ şöyle devam ediyor:
“İsrail Devleti, Avrupalı, Amerikalı fertlerden bir araya gelen yeni bir devlettir. Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da, Amerika’da ve İstanbul’da doğmuş, oraların iktisadi, kültürel, hatta siyasi hayatına karışmış birtakım kimseler, ırk değişikliği ve iki bin yıl önceki yurt hayali iddiasıyla Filistin’e gelip orada bir devlet kuruyorlar.
Artık bu devleti, bir topluluğun, tabii gelişmesini tamamlaya tamamlaya vardığı normal ve tabii bir sonuç kabul etmeye imkân yoktur. İsrail Devletini, görünüş ve iddialar ne olursa olsun, aslında, Avrupalıların Ortadoğu’yu istila edebilmek ve elde tutabilmek için, içinden gönderdiği birtakım kişilerin askeri ve siyasi bir karargâhı gibi düşünmek zorundayız.
Avrupa böylece bir taşla iki kuş birden vurmaktadır. Hem içinden, iktisadi bakımdan memleketi sömürebilecek bir ırkı yavaş yavaş çıkarmış olmakta, hem de tutunamayıp kovulduğu Ortadoğu’ya, İsrail paravanası arkasında tekrar sokulmaktadır. Onun için bütün gücüyle, gizli veya açık, İsrail’i destekleyecektir.
Birinci İsrail savaşında İngiliz ve Fransız uçaklarının ve donanmasının İsrail ordusunu koruyucu kanatlarının altına alması bundandı. İkinci büyük savaşta da Fransız uçakları ve Amerikan donanması İsrail’i başarı yolunda iyice destekledi. Rusya’nın Arapları desteklemesi görünüştedir.
Ciddi ve tesirli hiçbir yardımı görülmemiştir. İsrail, işte bu özel durumdan faydalanmaktadır. Nasıl olsa Avrupa ve bütünüyle Batı, silinmesine hiçbir zaman göz yummayacaktır.
Her İsraillinin Avrupa’da veya Amerika’da henüz akrabası vardır ve bunlar kendi içlerinden birinin Ortadoğu’ya bir nevi bir batı akıncısı gibi gitmiş olduğunu düşünmektedir.
Yarın İsrail devleti, Ortadoğu’da bir imparatorluk halini alırsa, bu emperyalizmin yemişlerinden yalnız İsrailliler değil, Batılılar da faydalanacaklardır.
Ortadoğulu bir devletin görünüşü altında Batı, Ortadoğu’yu yepyeni bir metotla el altında tutma denemesine girişmiştir. En büyük soğukkanlılıkla İsrail’in beklenmedik başarılarını bu açıdan görmek gerekir. Yani, bütün Ortadoğu’nun karşısında olan, gerçekte, yalnız İsrail değil, İsrail görünüşü altında bütün bir Avrupa ve Batı’dır. Rusya’da danışıklı dövüş içindedir.
Bu gerçekleri insan bilmeli, ama yine de umutsuzluğa kapılmamalı. Batı hangi plandan hareket ederse etsin, yüz milyonluk bir kütleyi köleleştiremeyecektir. Ne kadar kayıp olursa olsun, en sonunda bu topraklar emperyalizmin her türlüsünü çiğneyebilecektir. Er veya geç bu olacaktır. Cezayir bir örnektir. Vietnam bir örnektir.
Müslümanlar aralarındaki basit ve köksüz ayrılıkları ortadan kaldırıp bir tek vücut gibi düşünmeye başladılar mı, artık, korkacak bir nokta kalmaz.
Acı tecrübeler ister istemez Müslümanları bu kopmaz birlik çizgisinde toplayacaktır. Herhalde İsrail’in ve onu arkadan destekleyenlerin Ortadoğu’da kurmak istedikleri imparatorluk hayali bir gün iflas edecektir. Yeter ki Müslümanlar tehlikeyi iyice görüp birleşsinler ve bir tek vücut olsunlar. O zaman Allah da yardım edecektir.
Aslında, İsrail de Batının bu kışkırtıcılığına uymakla büyük hata etmektedir kendi hesabına. Geçici başarılar başını döndürmektedir. Halbuki yarın şu veya bu sebeple Batı kendisini yalnız bırakırsa İsrail için durum hiç de iç açıcı olmaz. Yüz milyonluk kütleyi kuvvetle ezmenin de imkânı yoktur. Üstelik, Müslümanlar, her zaman Yahudiler için en müsamaha gösteren insanlar olmuşlardır.
Rusya’da, Japonya’da, Almanya’da Yahudi katliamları olunca kaçanların sığındığı tek ülke, yine Müslümanların yurdu olmuştu. Müslümanların içinde asırlarca sulh, refah ve emniyet içinde yaşamışlar, zengin olmuşlar, âdeta bu memleketlerin ekonomisini ele geçirmişlerdir.
Müslüman ülkelerde öbür ülkelerdeki gibi hiçbir zaman bir Yahudi katliamı görülmemiştir. Bu hoşgörüyü unutmamak lâzımdır. Yahudiler eğer bir intikam almak ihtiyacında iseler herhalde en son öç alacakları insanlar Müslümanlar olurdu. Halbuki şimdi yalnız hınç konuları Müslümanlardır. Bütün hınçlarını Müslümanlardan çıkarmak istiyorlar.
Bu eski Yahudi gururundan doğuyor. Bu gururun cezasını çekerler. Bunu bir gün anlarlar ama iş işten geçer. Allah, Kutsal Kitabında, kendilerine verdiği nimetleri hatırlatıyor, bunu inkâr ettikleri her sefer çarpıldıkları cezaları bir bir gösteriyor. Bunu unutmamak lâzımdır. Müslümanlar, Allah’ın insanlığa bağışladığı bir nimettir.
Bu nimetin değerini bilmeyenler, tarih de şahittir ki belaların en belasına çatmışlardır. Biz Müslümanlar kendi suçlarımızın cezasını çekiyoruz. Ama bize sataşan da kendi cezasını çeker.
Kaynakça* “Sütun, Sezai Karakoç, Diriliş Yayınları, İstanbul 1980, s. 220-221-222.”