ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
10:32 Doğal akışı değiştirilen ‘Dilkaya Deltası’ yok oluyor
09:35 Uludağ İhracatçı Birlikleri’nin (UİB) Kasım’da yüzde 3,19 ’luk artışla 3,3 milyar dolarlık ihracat…
09:19 Pençe operasyonlarıyla 2 bin 202 bölücü terör örgütü etkisiz hale getirildi
08:58 “Xodus” Elon Musk’ı Yıpratabilir mi?
08:43 Kriter’in Aralık Sayısı Çıktı: Trump 2.0 | Dünyayı Ne Bekliyor?
08:23 Güvenli altyapı ve kesintisiz hizmetin adresi: Simpra
07:05 Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen’in katili Monte Melkonian’ın ‘Asala’ terörist kimliği…
07:02 Barikatlı Siyasi Eylemin Kime Ne Faydası Var?
06:31 Uluslararası Hukuk Açısından Kudüs’ün Statüsü
06:09 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, “Savunma sanayiinde dönüşüm devrim niteliğinde”
06:03 Turgut Özal Vakfı Başkan Vekili Semih Narlı, “Kürt sorununun çözümüne yönelik atılan tüm adımları destekiyoruz”
00:46 Suriye ve Irak’ın kuzeyinde 12 terörist etkisiz hale getirildi
00:32 Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Temiz su kaynaklarına erişim beka meselesidir”
00:28 Nesin Vakfı İyilik Peşinde Koşuyor!
00:22 İletişim Başkanı Altun’dan “3 Aralık Dünya Engelliler Günü” mesajı
00:14 Bakan Fidan’dan NATO’da diplomasi trafiği
00:09 5 soruda Suriye’de yaşanan gelişmeler
00:07 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile görüştü
00:04 Kocaeli Kartepe Belediyesi’nden çocuklara tiyatro gösterisi
19:32 Nizip Ticaret Odası Heyeti, Bakü Büyükelçiliği’ni Ziyaret Etti
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Seçim Sonrası Türk Dış Politikasının Öncelikleri

Seçim Sonrası Türk Dış Politikasının Öncelikleri
3 Haziran 2023
13
A+
A-

* Türk dış politikasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreklilik oluşturacağını belirtmiştik.

* Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı Türk dış politikasında bir kopuş yaşanma ihtimali söz konusu olabilirdi.

* Suriye, Doğu Akdeniz, Batı ile ilişkiler, Rusya konusunda değişimlerin olacağı yüksek bir olasılıktı ancak bu olasılık şimdilik ortadan kalkmış görünüyor.

28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri beklendiği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandı. Artık 28 Mayıs seçimleri sonrası bir Türkiye üzerine çeşitli mülahazalar yapmak daha mümkün hale geldi. Seçimlerin birçok açıdan Türkiye siyasetinde bazı yeni trendlerin oluşmasına imkan tanıdığını bu süreçte gördük. Birinci ve ikinci tur arasında yaşanan gelişmeler de bu trendlerin ana akım siyaset tarafından nasıl okunduğunu bize göstermiş oldu. Özellikle de Kılıçdaroğlu’nun radikal bir değişimle siyasi söylemini dışlayıcı bir milliyetçilik üzerine kurmuş olması bu yeni trendin nasıl okunduğunu gösterir nitelikteydi. Dolayısıyla birçok açıdan 2023 seçimlerini çok daha fazla konuşuyor olacağız. Muhafazakarlık, yeni milliyetçilikler, ulusalcılık, Batı karşıtlığı, dindarlık, devlet-toplum ilişkisi, kutuplaşma ve benzeri birçok başlığı önümüzdeki dönemde konuşacağız. Bu tartışmaları daha sonra yeniden yapmak üzere ben, seçimlerde ve kazanan tarafın kazanmasında büyük bir payı olduğunu düşündüğüm dış politikanın nasıl şekilleneceğine odaklanmak istiyorum.

Muhalefetin Dış Politika Boşluğu

Dış politika, Millet İttifakı tarafından göz ardı edilen bir alan oldu; Kılıçdaroğlu birçok kez strateji değiştirdi, siyasetini pazarlık üzerine kurdu ve tutarsız bir kampanya yürüttü. En önemlisi de dış politikada gerçekten nasıl bir Türkiye inşa edileceğine dair somut bir çerçeve sunamadı. Bunun tersine Cumhurbaşkanı Erdoğan kararlı bir biçimde Türkiye’nin dış politikada kazanımlarını koruyacağı, değişen ve değişmekte olan uluslararası sistem içinde Türkiye’nin çok aktif bir şekilde yerini alacağına yönelik bir çerçeve geliştirdi. Ve bu çerçeveyi adeta kampanyanın her bir parçasına eklemledi. Örneğin terörizm konusu belki iç siyasetle ilgili bir konuydu, lakin bugün PKK meselesinin Türkiye sınırlarını aşan, sadece Suriye ve Irak’la da ilgili olmayan bilakis ABD ve Avrupa başta olmak üzere Türkiye’nin dış politika mimarisini ilgilendiren bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda CHP’nin ya da Millet İttifakı’nın bu ağırlığı yeterince idrak edemediği çok açıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün bir Millet İttifakı’nı ve Kılıçdaroğlu’nun kampanya stratejisini bu alana çekmeyi başardı ve neticede Kılıçdaroğlu bu alanda çok kötü bir performans sergiledi. Diğer bir ifadeyle, Kılıçdaroğlu kampanya süresince terörizmle mücadele konusunda Suriye’de Türkiye’nin nasıl bir askeri strateji izleyeceği hakkında, bu konuyu ABD başta olmak üzere diğer yabancı aktörlerle nasıl çözeceği konusunda bir açıklık ortaya koyamadı. Tam tersine muğlaklığı, stratejik bir yaklaşım olarak benimsedi.

Şimdi yeni dönemin dış politikası hakkında konuşmak için önemli bir aşamadayız. Seçimi kazanması halinde Türk dış politikasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreklilik oluşturacağını önceden belirtmiştik. Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı Türk dış politikasında bir kopuş yaşanma ihtimali söz konusu olabilirdi. Suriye, Doğu Akdeniz, Batı ile ilişkiler, Rusya konusunda değişimlerin olacağı yüksek bir olasılıktı ancak bu olasılık şimdilik ortadan kalkmış görünüyor. Peki yeni dönemin dış politikada öne çıkan başlıkları neler olacak? Ve nasıl bir dış politika süreci bizi bekliyor?

 Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Moskova'daTürkiye, Rusya, İran ve Suriye’deki Esed rejimi Dışişleri Bakanlarının “Suriye konulu” toplantısı Rusya’nın başkenti Moskova’da yapıldı.Toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Suriye’deki Beşşar Esed rejiminin Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad katıldı. (Cem Özdel/AA, 10 Mayıs 2023)

Dış Politikada Suriye Başlığı

Türk dış politikasının ajandasında yer alan en önemli başlık Suriye olacak gibi görünüyor. Zira Suriye birçok açıdan Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir mesele. Terörizmle mücadele, sığınmacıların geri dönüşü, ABD başta olmak üzere diğer aktörlerle olan ilişkilerin tayin edilmesi bu konular arasında yer alıyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birincil önceliği Suriye konusunda devam eden süreci akamete uğratmadan başarılı bir şekilde nihayete erdirmek olacaktır. Devam eden süreç açısından ele alındığında belirli bir yol haritasının oluştuğu görülüyor. En son Moskova’da yapılan Dışişleri Bakanları zirvesinde, bu yol haritasının dörtlü formatta sürdürüleceği anlaşılıyor. Sığınmacıların geri dönüşü, terörle mücadele ve Suriye’de kapsamlı bir çözüme ulaşılması, bu yol haritasının hedefleri arasında yer alıyor. Türkiye’nin zaten sığınmacıların geri dönüşü konusunda daha somut adımlar atmakta olduğuna şahit oluyoruz. En son Suriye’nin kuzeyinde geri dönüş için başlatılan altyapı projesi bu politikanın somut çıktılarından bir tanesi. Terörle mücadele konusunda ise aslında Suriye ile ortak bir anlayışın oluşmakta olduğunu söyleyebiliriz. Fakat YPG konusunun nasıl çözüleceğine ve hangi takvimde ilerleyeceğine dair bir netlik söz konusu değil.

Öte yandan sığınmacıların Esed yönetimindeki bölgelere nasıl döneceği bir muamma. Sığınmacıların Esed’in kontrol ettiği bölgelere dönmek istemediği çok açık. Zira bu bölgelerde sığınmacılar için ciddi kaygılar söz konusu. Ancak bu noktada Esed ile Arap ülkeleri arasında son aylarda yürütülen müzakerelerin sığınmacıları da içerdiği dikkate alınırsa bu konuda en fazla rahatlayacak ülkenin Türkiye olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla sığınmacıların geri dönüşü konusundaki sürecin Arap ülkeleri ile senkronize edilmesi, sürecin daha sağlıklı ve planlı bir şekilde işlemesini sağlayabilir.

Elbette Suriye konusu sadece sığınmacı ve terörizmle mücadele bağlamında ele alınamaz. Kapsamlı bir çözümün sağlanabilmesi için Cenevre sürecinin aktif hale getirilmesi gerekir. Yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2254 nolu karar kapsamında anayasanın yazılması, Suriye’de seçimlerin yapılması ve bir geçiş sürecinin tasarlanması gerekecek. Suriye’deki bütün dinamikler dikkate alındığında bu hedefin henüz uzağında olduğunu söylememiz mümkün. Bununla birlikte terörle mücadele konusunda Türkiye’nin yeni bir askeri operasyon yapıp yapmayacağı da merak konusu. Son haftalarda sahadan yansıyan fotoğraf, YPG’nin her geçen gün askeri gücünü ABD sayesinde daha fazla konsolide ettiği şeklinde. Giderek güçlenen ve bulunduğu bölgede gücünü yaymaya ve konsolide etmeye devam eden YPG sorunuyla sadece müzakere yoluyla baş edebilmek pek kolay olmayabilir. Bu konunun aynı zamanda Türkiye ile ABD arasında bir mesele olduğu dikkate alınırsa Esed ile normalleşerek Türkiye’nin güvenlik kaygılarını ortadan kaldırmak çok da kolay olmayacak. Dolayısıyla yeni dönemde Suriye meselesinin yine dış politikanın merkezinde yer alacağını söylemek abartılı olmayacaktır.

Arabulucu Pozisyonun Korunması

Dış politikanın yeni dönemde yine çok önemli olduğunu gördüğümüz diğer bir başlığı ise Ukrayna’da devam eden savaş. Savaş ve savaş boyunca Türkiye’nin takip ettiği dış politika dikkate alınırsa Ukrayna krizi Türkiye’nin dış politika yaklaşımının bundan sonraki yol haritasını etkileyebilecek derecede önemli olduğunu bize gösteriyor. Türkiye’nin ilk önceliği mevcut pozisyonunu istikrarlı bir şekilde sürdürebilmek. Yani Türkiye Ukrayna krizinde arabulucu olmayı sürdürecek, kriz nedeniyle hem kendisini hem de dünyayı ilgilendiren kritik konularda pozisyonunu çözüm noktasında tahkim edecek ve savaşın daha fazla derinleşmesini ya da başka ülkelere sıçramasının önüne geçmeye çalışacak. Rusya ile olan ilişkiler artık Ukrayna krizi ile yakından ilişkili. Elbette Türkiye-Rusya ilişkilerinin çerçevesi oldukça geniş. Sadece Ukrayna ile sınırlı değil. Ancak Ukrayna’nın belirleyici bir dosya olduğu da çok açık. Dolayısıyla Ukrayna konusunda büyük bir değişikliğin yaşanması pek mümkün gözükmüyor. Fakat savaşın yönünün değişimine paralel olarak Türkiye ile Batı arasında yeni bir ilişki modelinin geliştirilmesi gerektiği de oldukça açık. Artık Türkiye’nin Avrupa ve NATO için önemi çok daha açık bir şekilde anlaşıldı.

Öte yandan Avrupa’nın ve ABD’nin Rusya’yı Ukrayna’da başarısızlığa mahkum etme politikasının ne kadar sürdürülebilir olacağı da önemli bir soru. Mevcut politikaların çok da fazla bir işe yaramadığı, savaşı sürdürmeye hizmet ettiği ve nihayetinde bütün Avrupa’yı istikrarsızlaştıracak bir dinamiğe dönüştüğü de aşikar. Bu nedenle Ukrayna krizi dolayısıyla Türkiye’nin almış olduğu pozisyondan ötürü Türkiye’ye bir baskı oluşturulmasını pek olası görmüyorum. Bilakis yeni dönemde Avrupa ile Türkiye arasında Türkiye’nin artan stratejik önemine binaen yeni bir ilişki modelinin geliştirilmesi gerekiyor. Diğer bir ifadeyle Türkiye ile kavga ederek, Türkiye karşıtı pozisyonu genişleterek ya da bir Türkiye karşı cephesi oluşturarak Türkiye’yi kazanmak mümkün değil. Bu nedenle Avrupa ile Türkiye arasında Ukrayna krizinin daha da fazla risk oluşturma ihtimaline karşı yeni bir jeopolitik uzlaşı ortaya çıkarılması gerekir. Bu uzlaşı açısından Türkiye’nin pozisyonu oldukça net. Türkiye’nin çıkarları, güvenliği ancak Avrupa ile koordineli, gerektiğinde özerk hareket edebilen istisnai bir politika. Yani ne Avrupa’yla iki farklı cephede yer almak ne de Avrupa’nın Rusya’ya karşı sahip olduğu pozisyonu sorgusuz bir şekilde benimsemek. Yeni dönemin Türkiye-Avrupa ilişkilerindeki en önemli motto bu olacak.

Türkiye Özerkliği Merkezde

Yeni dönemin yine en önemli başlıklarından bir diğeri Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler olacak. İyi bir dönemden geçtiğimizi söylemek çok mümkün değil. Türk-Amerikan ilişkilerinin dinamikleri, ortak çıkar algıları ve tehdit algıları önemli ölçüde dönüşüme uğramış durumda. Artık değişen uluslararası sistemin ana dinamikleri Türk-Amerikan ilişkilerini de etkiliyor. Ortak çıkar alanlarında hâlâ bazı süreklilik unsurları var fakat çıkarların ortak olmadığı birçok konu da söz konusu. Tehdit algılamaları konusunda ise elbette bir ortaklık söz konusu. Mesela terörle mücadele bunlardan biri. Ancak YPG konusu ortak tehditten ziyade Türkiye için ABD merkezli bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Bu sorunu çözmeden Türk-Amerikan ilişkilerinde büyük bir ilerleme sağlamak çok mümkün görünmüyor. Elbette yeni dönemde ilerlemesini beklediğimiz bazı hususlar var. Mesela F-16 konusunda yakın bir gelecekte bir ilerleme kaydedilmesi söz konusu olabilir. İkili ilişkilerde ekonominin de öncelikli bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Karşılıklı ticaret ilişkilerin 100 milyar dolar hedefine ulaşması bu bakımdan itici bir faktör olarak ele alınıyor. Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir stratejik çerçeveye ihtiyaç var. Tıpkı Türkiye-Avrupa ilişkilerinde olduğu gibi burada da Türkiye’nin yeni dönemde aynı jeopolitik çerçeveyi benimseyeceğini göreceğiz. Yani Türkiye kendi özerkliğini merkezi alan bir yaklaşım sergileyecek. Ancak bu özerklik ABD karşıtı ve sürekli restleşen bir biçimde ilerlemeyecek.

Yeni dönemin en merak edilen konularından bir tanesi Ortadoğu ve bölgedeki normalleşme. Bu dış politikada önemli bir dosya olarak devam edecek. Türkiye’nin bölgesel normalleşmeyi destekleyeceğini söyleyebiliriz. Hatta öyle ki bölgesel normalleşme her ne kadar sorunların şimdilik çözümüne büyük bir katkı sunmasa da bölgede gerginliği azaltma, çatışmaları dondurma ve potansiyel iş birliklerini derinleştirme bağlamına oturtulmuş durumda. Böylesi bir bölgesel konjonktür Türkiye’nin özellikle ekonomik çıkarına hizmet ediyor. Yeni dönemde Ortadoğu ile ilişkilerde çerçevenin daha netleştiği bir dönem olması mümkün görünüyor.

Seçim sonrası Türk dış politikasında Türk Devlet Teşkilatı üzerinden Orta Asya’da hareketli bir dönem olacak, Yeniden Asya girişimi devam ettirilecek ve Afrika ile ilişkiler yeni bir boyuta taşınacak. Uluslararası sistemin gerginleştiği, bölgenin normalleştiği bir dönemde, Türkiye bu ikisini mezceden bir yaklaşım benimseyerek, uluslararası statüsünü daha da pekiştirmiş olacak.

 

 

 

 

Prof. Dr. Murat YEŞİLTAŞ, SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.