Sakarya Hendek’te Yakınlarını Kaybedenler: ‘‘Adalet İstiyoruz’’
UHA HABER / Sakarya’nın Hendek ilçesinde 3 Temmuz 2020 tarihinde meydana gelen ve 7 işçinin hayatını kaybettiği, 128’inin ise yaralandığı havai fişek fabrikası patlamasına ilişkin açılan davanın ikinci duruşması bugün Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Beşi tutuklu olan yedi sanık hakkında 2 yıl 8 aydan, 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istenen davanın ilk duruşması 6 Ocak’ta Sakarya Adalet Sarayı’nda yapılacaktı.
Ancak duruşma salonun küçük olması gerginliklere neden olunca dava henüz başlamadan ertelendi ve Ferizli ilçesinde inşaatı süren adliyeye alındı.
Yaşar Coşkun: ‘‘Patlama sabotaj, en büyük mağdur benim’’
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, CHP TBMM Grup Başkanı Engiz Özkoç, TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve bağımsız milletvekili Ahmet Şık’ın da izlediği duruşmada kimlik tespitlerinin ardından sekiz aydır tutuklu olan MÜSİAD Sakarya Şubesi eski başkanı ve Büyük Coşkunlar şirketi sahiplerinden Yaşar Coşkun ifadesinde mağduriyet içinde olduğunu söyledi.
50 yıldır hava fişek üretimi yaptıklarını kendisinin de üçüncü kuşak üretici olduğunu belirten Coşkun, ‘‘Sanki bizim orada her gün kaza oluyormuş gibi lanse edildi. Bana sanki teröristmişim gibi davranıldı. Ben saygın bir iş adamıyım. Havai fişeği Türkiye’ye biz tanıttık, Sakarya’nın bir değeriyiz biz. Patlama olduğunda ben de fabrikadaydım. Bu olayın sabotaj olacağını ilk andan itibaren söyledim. Ben nerede ne zaman patlama olacağını bilirim. İlk günden beri bunun sabotaj olacağını söyledim, savunuyorum. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya da bunu söyledim. Sanki uzaktan bir kumanda ile kurulmuş, patlatılmış. En büyük mağdur benim burada. Hem işimi hem özgürlüğümü kaybettim. İşçi arkadaşlar da verdikleri ifadelerde biraz daha dikkatli olsunlar bu nedenle. Bizim fabrika çok stratejik bir fabrikadır. Savaş çıksa devlet gelip burada üretim yapabilir. Fazla üretim varsa o da işçilerin inisiyatifindedir, böyle bir baskı yapılmadı.’’ dedi.
Yaşar Coşkun avukatların soruları üzerinde daha önce 2009, 2010, 2011, 2014 yıllarında da ölüm ve yaralamayla sonuçlanan patlamalar olduğunu söyledi.
‘‘Delik deşik oldum, kimse bize yardımcı olmuyor’’
VOA Türkçe’nin konuştuğu patlamadan yaralı kurtulan işçiler, mağdur yakınları ile müşteki avukatları Yaşar Coşkun’un gerçekleri tahrif ettiğini söyledi.
Patlamada ölen Sabahattin Tepeçınar’ın kardeşi Kadriye Çinoğlu, ‘‘Yaşar Coşkun o kadar yalan söylüyordu ki hep cevap vermek istedim. Ama mahkeme salonunda olduğumuzdan saygıdan bir şey diyemedik. Söylediklerinin kesinlikle hiçbiri doğru değil. Bu kadar insan yalan mı söylüyor. O kendini kurtarmak için uğraşıyor. Diğer patlamalarda olduğu gibi başka ölenleri suçlamak için elinden geleni yapıyor. Biz ise adalet istiyoruz’’ derken saldırıda yaralanan Müzeyyen Topaloğlu, ‘‘Güm! demesiyle kulaklarım gitti. Bir sis, bir duman. Gözümü açtığım zaman havuzun yanındayım. Rahmetli Sabahattin tutuşan saçlarımı söndürdü. ‘Gitme’ dedim. ‘Abla gideyim birkaç kişi daha kurtarayım’ son sözü bu oldu. İhmal olmaz mı? Koli koli misket (barut türevi) yapıyorduk. Sağlığım yerinde değil, 30 metre uçmuş insanın sağlığı nasıl yerinde olur? Delik deşik oldum ya. Kimse bize yardımcı olmuyor. Bir Allahımız var’’ ifadelerini kullandı.
İşler: “Yoğun üretim baskısı altında işçinin iş güvenliği önlemlerine uyması imkansızlaşır, buna işveren sebep olur”
Avukat Evren İşler ise yedi kişinin öldüğü bir patlamanın sorumluluğunu üstlenmek yerine kendisini mağdur olarak gösteren Yaşar Coşkun’un gerçekleri gizlediğini söyledi.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan İşler, ‘‘Kendisini mağdur görüyor olması aslında işverenlerin işçilerin hayatına nasıl baktıklarını gösteriyor. İşçilerin hayatına bir maliyet kalemi olarak bakan işveren için fabrikanın kapatılmış olması bir mağduriyet. Bu bir illüzyon. İş güvenliği önlemlerinin tamam olduğunu söyleyen bir patron kendisinin iş güvenliği kurulu başkanı olduğunu kabul etti. Savunması kendisini kurtarmayı istemekten ibaret bir açıklama. Dosyadaki ifadelere göre çalışanlar yanlarında olması gerekenden daha fazla patlayıcı bulunduruyor. Yoğun bir üretim baskısı altındalar. Tuvalete gittiklerinde ‘nerede kaldın’ baskısı altında üretime zorlanarak çalışıyorlar. Bu baskı altında işçinin iş güvenlik önlemlerine fiilen uyması imkansızlaşır, işveren buna sebep olur ve sonrasında Yaşar Coşkun’un dediği gibi ‘işçi yapmış ben ne bileyim’ noktasına gelir. Bütün bunları nedeni üretim baskısıdır’’ dedi.
‘‘Hiç barut üretmedik, keşke barut yapabilseydik; yapsaydım havai fişeği bırakırdım’’
Yaşar Coşkun’dan sonra savunmasını yapan babası ve şirketin kurucusu Ali Rıza Coşkun, çalışan ifadelerinde yer alan ‘‘fabrikada barut üretiliyordu’’ iddialarını reddetti.
Ali Rıza Coşkun, ‘‘Keşke barut yapabilseydik, yapsaydım havai fişeği bırakırdım. Yaşar (Coşkun) Çin’e gitti baktı, yüksek fiyatı vardı. Hiç barut üretmedik. Onun için üç makine gerekir. 2014’te akrabam Ahmet’i (Çağırıcı) Çinli ustabaşının yanına verdim işi öğrensin diye. O da altı senedir onun yanında çalışıyordu’’ dedi.
Velioğlu: ‘‘Benim Çin Mahallesi ile işim yoktu, barut üretimi yapılmıyordu’’
Resmi bir unvanı olmamakla birlikte patronlardan sonra fabrikanın en üst düzey yöneticisi Hasan Ali Velioğlu da barut üretimi iddialarını yalanladı.
Velioğlu, ‘‘Ben müdür değilim, resmiyete bir müdürlüğüm yok, çalışanım orada. Ali Rıza ağabey bana, ‘müdür’ dedi. Adım öyle kaldı. Ben talimat vermem, gezerim. Eksiklikleri ustabaşına söylerim, onlar talimat verir. Benim Çin Mahallesi ile işim yoktu. Orasıyla Ahmet (Çağırıcı) ilgilenirdi, ben oraya karışmıyordum. Geziyordum, kaytaran görürsem müdahale ediyordum. Depolandıktan sonra satış işini ben yapıyordum. Doğu hariç Türkiye’nin her yerine satıyorduk. Barut üretimi yapılmıyordu’’ diye konuştu.
İfadelerde ‘‘Çin mahallesi’’ olarak ifade edilen yer, fabrikanın denetimlerden uzak tutulan ve üç kaçak binaya sahip olan alan. Buradaki tesisi faaliyete geçiren Çinli kimyagerin 2020 yılının Ocak ayında gittiği ülkesinden Corona virüsü salgını nedeniyle Türkiye’ye dönemediği belirtiliyor.
Sorumlu müdür Çağırıcı barut üretildiğini kabul etti
Coşkunlarla akrabalık bağı bulunan ve patlamada sol gözü ile sol kolunu kaybeden Ahmet Çağırıcı, 2013 yılında kimyager olarak işe başladığını 2014’ün Aralık ayında yaşanan ölümlü kazadan sonra Ali Rıza ve Yaşar Coşkun’un kendisine müdürlük teklif ettiklerini söyledi.
Tutuksuz yargılanan 30 yaşındaki eski çalışan, ‘‘Sorumlu müdür olarak yaptığım tek şey, Ali Rıza Bey ile notere gidip imza atmaktı. Ali Rıza Bey Çinli çalışandan işi öğrenmemi, ondan sonra Çin mahallesinde göreve gelmemi istedi. Coşkun ailesi benim akrabamdır ama bu benim gerçekleri söylememin önüne geçemez . ‘Deneme amaçlı barut üretelim’ dediler, riskli olduğunu söylediler. ‘Ben de öyleyse yapmayalım’ dedim. Kalitesiz olacağı söylendi, ‘deneme yapacağız’, denildi sadece. Pazartesi günü işe gittiğimde gördüm ki misket makinelerinde tane biçiminde 150-200 kilo civarında barut üretilmiş. Ali Rıza Coşkun barut yapmak istedi. Çünkü barut pahalı bir şey, yurt dışından geliyordu, fabrika giderlerinin büyük kısmını barut oluşturuyordu. Çinli ‘olmaz’ dedi. Sonra bir şekilde onu ikna ettiler. Çinli bunu misket makinasında yapamayacağımızı söyledi, ‘başka bir yerde yapalım’ dedi. 3 tane ayrı binada yapıldı. Biz barutu yaptık. Bizim yaptığımız barutta kükürt yerine su katılıyordu. Ben hiçbir üretime katılmadım, Çinli yaptı’’ dedi.
‘‘Barut üretimini bizzat gördüm, sıfırdan barut üretimi vardı’’
Ahmet Çağırıcı, 7-8 ayda 3-4 ton barut ve misket üretimi yaptıklarını belirtti ve patlamanın söylendiği gibi Çin mahallesinde değil, onun yakınlarındaki ‘muska’ adı verilen bir başka patlayıcının konulduğu depoda meydana gelmiş olabileceğini de dile getirdi.
Bir diğer sorumlu müdür Asiye Angın da Çağırıcı gibi barut üretimini teyit etti. Tutuklu sanık, ‘‘Barut üretimi ile ilgili Ali Rıza Bey, Çinli çalışanla birlikte bunun kararını almıştır. Ali Rıza Bey bana bir şey sormadı zaten. Barut üretimini bizzat gördüm. Sıfırdan barut üretimi vardı. Bu süreç bir ya da bir buçuk sene oldu. Bize bilgi verilmez, fikrimiz alınmazdı. Ne kadar üretim yapıldığına dair bilgim yok. Depolanması ‘yeşil depo’ denilen yerde yapılıyordu. Çin mahallesi denilen bölgenin ruhsatı yok. Biz işe başladığımızda burası vardı. Bizden sonra yapılan bir yapı değil, o yüzden neden ruhsatsız yapıldığını bilmiyorum. Tüzüğe aykırı şekilde fazla depolama yapılıyordu. İşçi alımlarıyla ilgilendiğim söyleniyor ama sadece benim ilgilenmem form doldurmak. Hasan Ali Velioğlu bize tutanak tutun derse tutardık, tutmayın dediğinde tutmazdık. Denetime benden başka Hasan Ali Velioğlu, Ali Rıza Bey ve Yaşar Bey varsa onlar da katılırdı. Çin Mahallesine gidilmiyordu, orasının bilinmesi istenmiyordu’’ dedi.
Angın, barut üretimi için Çin’den iki makine getirtildiğini de belirtti.
İş güvenliği uzmanı patlamadan önce ilişiğinin kesilmiş olduğunu söyledi
Tutuklu iş güvenliği uzmanı Aslı Bozkurt ise Çin mahallesine sadece bir ya da iki kere gittiğini, ancak o alanın denetimi dışında bırakıldığını ifade etti.
Bozkurt, ‘‘Fazla malzeme ile çalışılması, koruyucu ekipman mevzusu Çin mahallesinin de sorunuydu. Ben Çin mahallesine ya bir ya da iki kere gittim. Bana o alanı hiç göstermediler. İşverenim görev tanımında o bölgeyi bana göstermedi. Ali Rıza Bey ifadesinde ‘bir kilogram ile ne olur, iş güvenliği uzmanı ne bilir? Biz yıllardır böyle çalışıyoruz’ diye fazla malzeme ile çalışıldığını zaten belirtmiştir. Fabrikada iş sağlığı ve güvenliği kültürü olmadığını beyan ettim. 22 Mayıs tarihinde istifa ettim. İstifadan sonra 14 günlük yıllık izne çıkartıldım. 30 Haziran itibariyle tamamen ilişiğim kesilmiştir. Benim işi durdurma yetkim yoktur. Yönetmelik gereği 3 müfettiş işi durdurabilir. Kısmi zamanlı olduğum için ise emir ve talimat yetkim de yoktur’’ diye konuştu.
Duruşma sonrası adliye önünde açıklama yapan aileler, bu davanın bir cinayet davası olduğunu söyleyerek adalet istediklerini dile getirdiler.
Davanın üçüncü duruşması bugün (16 Mart salı) yapıldı.
HABER : Hilmi HACALOĞLU & Sakarya
[UHA Haber Ajansı, 16 Mart 2021]