Putin’in hayatına yön veren 7 kilit olay
Rusya Devlet Başkanı bugün 71 yaşında. “We Need To Talk About Putin” (Putin Hakkında Konuşmalıyız) kitabının yazarı, İngiliz akademisyen Mark Galeotti, Ukrayna’ya açtığı savaş ile bugün giderek “yalnız bir otokrat” görünümü veren Putin’in nasıl bu noktaya geldiğini yazdı.
Mark Galeotti, Akademisyen-Yazar
Putin’in düşünce yapısını şekillendiren ve Batı’dan giderek uzaklaşmasına sebep olan yedi kilit olay:
Judoya başlaması, 1964
Putin 1952’de Leningrad’da (bugünkü adıya St Petersburg) dünyaya geldiğinde, kent hâlâ 2. Dünya Savaşı sırasındaki 872 günlük kuşatmanın yara izlerini taşıyordu.
Putin okulda, haşin ve kavgacı bir çocuktu. O zamanlardaki en yakın arkadaşı Putin’i “Herhangi biriyle kavgaya tutuşabilirdi çünkü kimseden korkusu yoktu” sözleriyle anlatıyor.
Ancak fiziksel olarak narin bu çocuğun, sokak çetelerinin istila ettiği bu kentte, kendisine avantaj sağlayacak bir şeylere ihtiyacı vardı. 12 yaşında önce Rus dövüş sanatı olan samboyu yapmaya başladı, sonra judoya geçiş yaptı.
Kararlı ve disiplinli bir sporcuydu. 18 yaşında judoda siyah kemerini kazandı ve ülke çapındaki yarışmada kendi yaş grubunda 3. oldu.
Tabii ki bu judo geçmişi, o zamandan bu yana Putin’le ilgili dikkatle yaratılan maço kimliğin bir parçası oldu.
Judo geçmişi Putin’in “tehlikeli bir dünyada kendinize güvenmeniz gerektiği” inancını da doğruluyordu.
Ve kendi sözleriyle devam edersek “Ancak aynı zamanda şunu da aklınızdan çıkarmamalısınız; kavga kaçınılmazsa ilk darbeyi siz vurun, ve o kadar sert vurun ki rakibiniz ayağını kaldırıp size vuramasın”.
KGB’ye iş başvurusu yapması, 1968
O dönemde Leningrad’da 4 Liteyny Prospekt adresi insanların gitmekten kaçındığı bir yerdi, çünkü burası Rus İstihbarat Servisi KGB’nin kentteki ana ofisiydi.
Stalin döneminde burada sorgudan geçen çok sayıda insan sonunda kendini gulag çalışma kamplarında bulmuştu.
Buna rağmen, Putin henüz 16 yaşındayken bu binaya girerek kırmızı halıdan resepsiyona doğru yürüdü ve onu şaşkınlıkla izleyen görevliye “KGB’ye nasıl girebileceğini” sordu.
Putin’e işe alınabilmesi için askerliği yapmış ve üniversite bitirmiş olması gerektiği söylendi. Hukuk okumasının işini kolaylaştıracağı bilgisini de alan genç Putin, sonra kararlı bir şekilde hukuk fakültesini bitirdi ve giriş şartlarını yerine getirerek KGB’de işe alındı.
Sokakta yolunu bulmayı öğrenmiş olan Putin için, KGB kentteki en büyük çeteydi. Komünist Parti’yle bağlantısı olmayan bir kişiye bile güvenlik ve ilerleme imkanı sağlıyordu.
Ama daha da önemlisi, burasının ona “gidişata yön veren insanlardan biri” olma fırsatı sunmasıydı. Putin’in gençken izlediği casusluk filmlerinden aldığı derslerle ilgili dediği gibi; “Bir casus binlerce insanın kaderini değiştirebilir”.
Çevresini kuşatan çete, 1989
Tüm umutlarına rağmen, Putin’in KGB’deki kariyeri istediği hıda ilerlemedi.
Güvenilir ve sağlam bir çalışandı ama ‘yüksekten uçmuyordu’.
Bu yüzden Almanca öğrenmeye karar verdi ve bu onun 1985’de KGB’nin Dresden (Almanya) ofisinde görevlendirilmesini sağladı.
Putin burada rahat bir hayat sürerken, Kasım 1989’da Doğu Almanya rejimi şok edici bir hızla çökmeye başladı.
5 Aralık’ta Dresden’deki KGB binası bir çete tarafından kuşatıldı. Putin can havliyle en yakındaki Kızıl Ordu garnizonunu arayarak koruma istedi ancak “Moskova’dan emir gelmeden hiçbir şey yapamayız ve Moskova’da çıt çıkmıyor” yanıtını aldı.
Putin bu olayda, merkezi güçlerin aniden çökebileceği korkusunu tattı. Dönemin Sovyetler Birliği lideri Mikail Gorbaçov’un yaptığı, yani muhalif bir hareketle karşılaştığında hızla ve kararlılıkla karşılık vermemek, Putin’e göre bir hataydı ve bu “hatayı” tekrar etmemeye karar verdi.
“Petrol ve Gıda” programına arabuluculuk etmesi, 1992
Sovyetler Birliği küçülüp dağılmaya doğru giderken, Putin KGB’den ayrıldı ve artık ismi St Petersburg olan Leningrad’ın reformcu belediye başkanının yanında çalışmaya başladı.
Ekonomi serbest düşüşteydi ve Putin, 100 milyon dolar değerindeki petrol ve metal karşılığında kent halkının ihtiyacı olan gıdayı almayı sağlayacak anlaşmayı yapmakla görevlendirilmişti.
Pratikte kimse bu anlaşma sonunda ortalıkta bir yiyecek görmedi.
Ama, hızla kapatılan bir araştırmaya göre; Putin, arkadaşları ve kentin gansgterleri bu parayı ceplerine indirmişti.
“90’ların vahşi dünyasında” Putin siyasi etkinin, paraya dönüştürülebilir bir meta olduğunu ve çete üyelerinin “kullanışlı müttefikler” olabileceklerini öğrendi.
Çevresindeki herkes bulunduğu konumdan faydalanırken, o neden bunu yapmasındı ki?
Gürcistan işgali, 2008
Putin 2000 yılında Devlet Başkanı olduğunda, Batı ile olumlu ilişkiler kurabilme umudunu taşıyordu – kendi deyişiyle buna eski Sovyetler Birliği genelinde bir etki alanı oluşturmak da dahildi.
Ama umudu hızla hayal kırıklığına ve ardından öfkeye dönüştü. Batı’nın bilfiil Rusya’yı izole edip, küçük düşürmeye çalıştığına inanıyordu.
Gürcistan’ın o dönemki cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ülkesinin NATO üyesi olmak istediğini açıkladığında Putin öfkeden deliye döndü. Gürcistan’ın Rusya yanlısı ayrılıkçı bölge Güney Osetya’da yeniden kontrolü ele geçirme girişimini de bir bahane olarak kullanarak, bu ülkeye operasyon başlattı.
Rus ordusunun Gürcistan’ı yenilgiye uğratıp, Saakaşvili’yi küçük düşürücü bir barış anlaşmasına zorlaması sadece beş gün sürdü.
Batı öfkeden köpürmüştü ancak yine de bunun üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Rusya ile ilişkileri “resetleme” (yeniden başlatma) teklifinde bulundu.
Hatta 2018 Dünya Futbol Şampiyonası’nın ev sahipliği verilerek, Rusya ödüllendirildi.
Bu olanlar Putin’in güce dair inancını pekiştirdi. Artık açıktı ki güç kullanmak işe yarıyordu; zayıf ve istikrarsız Batı öfleyip pöfleyecek, ancak sonunda kararlı bir irade karşısında geri adım atacaktı.
Moskova’daki protestolar, 2011-2013
2011’deki parlamento seçimlerinde usulsüzlük yapıldığına dair çok yaygın ve haklılık payı da olan kamuoyu görüşü, sokakları hareketlendirdi.
Putin’in 2012’deki seçimlerde yeniden aday olacağı açıklaması ise protestoları daha da alevlendirdi.
Moskova’daki Bolotnaya Meydanı ile özdeşleşen protestolarda binlerce kişi sokağa çıktı. Bu, Putin yönetimindeki Rusya’da ilk büyük çaplı muhalif halk hareketiydi.
Putin, protestoların Washington tarafından ateşlendiği, yüreklendirildiği ve yönetildiğine inanıyordu ve doğrudan dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı suçluyordu.
Putin için artık şu açıktı; kılıçlar çekilmişti ve Batı doğrudan kendisinin üzerine geliyordu. Yani artık savaş başlamıştı.
Covid karantinası, 2020-2021
Covid-19 salgını dünyayı tamamen durma noktasına getirirken, Putin otokratlar için bile alışılmadık derecede sert bir karantinaya girdi.
Onunla görüşecek kişiler iki hafta boyunca güvenlik güçlerinin kontrolü altında karantinaya alınıyor, ardından mikropları öldüren ultraviyole ışınlarının verildiği bir koridordan geçiyor ve dezenfektanla ‘yıkanıyordu’.
Bu dönemde Putin’le yüz yüze görüşebilen müttefiklerinin ve danışmanlarının sayısı dramatik şekilde azaldı. Çevresinde sadece, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen ve onun her şeyine “evet” cevabını veren “sadık şahinler” kaldı.
Alternatif görüşlere kapalı ve sokağı da artık kendi gözüyle çok az görebilen Putin, bu ortam içinde tüm varsayımlarının doğru olduğuna, tüm önyargılarının haklı olduğuna inandı ve böylece Ukrayna işgalinin tohumları atılmış oldu.
***Profesör Mark Galeotti, “We Need To Talk About Putin” (Putin Hakkında Konuşmamız Gerek) kitabının yazarı ve “Putin’in Savaşları” kitabı da yakında basılacak.
[UHA Haber Ajansı, 16 Ocak 2023]