Perspektif: Altılı Masanın Koalisyon Metni | Sorunlar ve Çelişkiler
Altılı masanın açıkladığı “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” ne anlama gelmektedir? Metindeki temel sorun alanları nelerdir? Altılı masa bir koalisyon olarak söz konusu vaatlerini uygulayabilir mi?
SETA bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan Araştırmacı Baki LALEOĞLU, tüm yukarıdaki soruları bir Perspektif içinde SETA için değerlendirdi.
Altılı masa 30 Ocak’ta Ankara’da düzenlediği programla seçimlere yönelik vaatlerini kapsayan ve “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adını verdikleri belgeyi kamuoyuyla paylaştı. Metin 244 sayfada işlenen 9 başlık ve 2 binden fazla madde içermektedir. Ancak içerik incelendiğinde konu çeşitliliği açısından var olan kapsayıcılığın niteliksel açıdan yakalanamadığı net bir biçimde söylenebilir. Diğer bir ifadeyle açıklanan belge, teknokratik detay ve konu çeşitliliğine rağmen uygulanabilirlik açısından bir siyasi belgede olması gereken özelliklere sahip değildir.
Bu noktada açıklanan belge detaylı bir analize tabi tutulduğunda üç temelden bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki belgenin gerçekte neye karşılık geldiğine ilişkin teori ve pratikteki çelişkisidir. İkincisi içerikteki problemlerdir…
Son olarak da metnin iyi veya kötü bir belge olmasından bağımsız olarak altılı masanın varoluşsal problemlerinden kaynaklanan kusurlar dikkat çekmektedir.
“KOALİSYON METNİ” VE TEMEL YANILGI
İlk olarak belirtmek gerekir ki altılı masa açıkladığı belgeyi Ortak Politikalar Mutabakat Metni şeklinde isimlendirerek onu özel kılmaya çalışmaktadır. Ancak başta muhalif kesimler olmak üzere kamuoyunda metne verilen tepkiler incelendiğinde kavramsal bir kargaşa dikkat çekmektedir. Bu bağlamda metin “koalisyon protokolü”, “hükümet programı”, “seçim beyannamesi” ve “asgari müşterekler” gibi birbirlerinden farklı şekilde isimlendirilmektedir.
Öte yandan söz konusu belge içerik bağlamında değerlendirildiğinde bahsi geçen tüm isimlendirmeleri kapsayan bir “koalisyon metni”
şeklinde tanımlanabilir. Ancak bu tanımlama aynı zamanda metnin belirsiz pratiğini de göstermektedir. Öyle ki altılı masa henüz resmi anlamda bir ittifaka dönüşmemiş, cumhurbaşkanı adayını açıklamamış, net bir koalisyon modeli veya yapısı inşa etmemiştir. Ek olarak altılı masa henüz seçimlerin galibi konumunda da değildir. Fakat tüm bu belirsizliklere rağmen koalisyon protokolü ve hükümet programı hüviyetine sahip bir belge açıklanmıştır. Bu durum ise esas itibarıyla belgenin uygulanabilirlik problemini öne çıkarmaktadır.
Gerek açıklanan metinden gerekse altılı masanın bir yılı bulan çalışma şeklinden anlaşılmaktadır ki söz konusu muhalif blokun meseleye temel yaklaşımı da sorunludur. Altılı masanın seçimleri nasıl kazanabileceğine yönelik çalışmalar yapmak yerine kazandıkları takdirde ülkeyi nasıl yöneteceklerine odaklandığı dikkat çekmektedir. Ancak bu düşüncenin büyük bir yanılgı içerdiğini söylemek mümkündür. Zira altılı
masanın henüz kazandığı bir seçim olmamakla birlikte seçimleri kazanma şansı da kendi düşüncelerindeki kadar güçlü bir olasılık değildir. Bunun temel sebebi ise altılı masanın kapsayıcılık ve temsil gücü bağlamında sahip olduğu düşünsel kibirdir.
Tüm bunlara rağmen altılı masanın 2023 seçimlerini kazandığı varsayımında dahi karşısında oldukça geniş bir temsil gücüne sahip Cumhur İttifakı bulunmaktadır. Dolayısıyla altılı masanın kendilerine oy vermeyen ve çoğunluğu muhafazakar ve/ veya milliyetçi seçmenlerden oluşan bu grubu yalnızca benzer ideolojik konumlanma veya sosyokültürel kimliğe sahip oldukları iddiasıyla temsil ettiklerini düşünmesi oldukça büyük bir yanılgıdır. Sonuç olarak hem seçimlerin halihazırda kazanıldığına hem de seçmenlerin oy oranlarının ötesinde “fikri” olarak temsil edildiğine yönelik düşünce altılı masanın ve ortaya koyduğu ürünlerin en büyük sorunu ve varoluşsal çelişkisidir.
İÇERİKTEKİ PROBLEMLER
Altılı masanın açıkladığı metnin içeriğinde bahse konu yanılgı göz ardı edildiğinde dahi çok sayıda sorun dikkat çekmektedir. Bu noktada her ne kadar yalın bir dil kullanımı ve konu çeşitliliği bağlamındaki kapsayıcılığı belli standartları yakalasa da metin; ekonomiye yönelik vaatlerdeki sorunları, mega projelere yönelik karşıtlığı, temel meselelere yönelik çekingenliği, genel anlamda sunduğu vaatlerin çelişkileri
ve aşırı teknokrat ruhu sebebiyle oldukça kusurlu bir yapıya sahiptir.
Ekonomiye Yönelik Vaatlerdeki Sorunlar Metnin ekonomi açısından ortaya koyduğu çerçeve ve vaatler bazı partilerin hem kendi vaatleri hem de birbirleri arasındaki çelişkilerle ön plana çıkmaktadır. Örneğin CHP’li birçok ekonomi uzmanının ürettiği ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da zaman zaman tekrarladığı daha sol ve kamucu perspektif ve vaatler metinde kendine pek yer bulamamıştır. Özellikle
Kılıçdaroğlu’nun kamulaştırma vaatlerinin geri planda kaldığı görülmektedir. Üstelik tüm metinde “kamulaştırma” kavramı bir kez dahi geçmemektedir. Dolayısıyla metnin ekonomi vaatleri, liberal bir ekonomi programı olarak nitelendirilebilir. Yalnızca maddeler arasına sosyal politika ile alakalı bazı popülist vaatlerin serpiştirildiği söylenebilir.
Öte yandan yine bazı vaatler genelgeler ve nasıl yapılacağı belirsiz bir şekilde maddelere dökülmüştür. Örneğin enflasyonun iki yılda tek haneye düşürüleceği vadedilmektedir. Ancak enflasyonun 2024’te tek haneye düşürüleceği hem Merkez Bankası hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından birçok kez dile getirilmiştir. Dolayısıyla bu meselede esas ayrıştırıcı nokta metodolojidir fakat altılı masanın bu hususta detay vermekten kaçındığı görülmektedir.
Ekonomiyle alakalı bir diğer mesele de muhalefetin uzun yıllardır sürdürdüğü ve son yerel seçimlerle birlikte daha fazla kullanmaya başladığı ezberci reflekslere dayanan mega proje karşıtlığıdır. Özellikle şehir hastaneleri, havalimanı ve Kanal İstanbul karşıtı tavır burada dikkat çekmektedir. Ancak şehir hastanelerine yönelik “Planlanan şehir hastanelerinin, henüz yapılmayanlarının ihalelerini ivedilikle durduracak ve yeni şehir hastanesi yapmayacağız” ifadesi muhalefet açı sından oldukça sorunludur. Koronavirüs (Covid-19) salgını döneminde Türkiye’nin pozitif ayrışmasını ve sağlık alanında büyük bir ihtiyacın giderilmesini sağlayan, hizmet ve yapı kalitesi açısından çoğu vatandaşın memnun kaldığı bir projeyi durdurma vaadi muhalefet ile özdeşleşen negatif siyaset algısını canlandırmaktadır.
Öte yandan daha önce AK Parti’de bakanlık yapmış Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi bu projeleri tasarlamış, nispeten yönetmiş ve hatta yap-işlet-devret veya kirala gibi modelleri hayata geçirmiş isimlerin kendi yaptıklarına karşıt olan vaatlerin altına imza atması ayrıca dikkat çekicidir. (devam edecek-Temel İddialara Yönelik Çekinceler)
***
Baki LALEOĞLU