Prof. Dr. İsmail ŞAHİN, bu süreçte İsrail ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) en dikkat çeken ülkeler olarak kabul edilebileceğini hatırlatarak, şunları söyledi:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1960 yılından 2000’li yılların başlarına kadar İsrail ile Rum tarafı arasındaki ilişkiler hem sınırlı hem de soğuk bir atmosferde ilerliyordu. 2000’li yılların başında bölgede keşfedilen enerji kaynakları, iki ülke arasındaki ilişkilerin niteliğini ve mahiyetini kısa süre zarfında köklü bir değişikliğe uğrattı”.
Kıbrıs adasının İsrail için her daim stratejik ve jeopolitik açıdan önemli görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. ŞAHİN, “Bu bağlamda milli güvenlik, terörle mücadele, istihbarat paylaşımı, askeri iş birliği ve enerji güvenliği gibi hususlar, Kıbrıs’ın İsrail’e sağlayabileceği avantajlar olarak sıralanabilir. Bununla birlikte GKRY’nin Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasının sunduğu ticari, siyasi ve ekonomik fırsatlar İsrail nezdinde Kıbrıs’ın cazibesini artırmıştır. Zaten Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Soğuk Savaş boyunca İsrail-Kıbrıs ilişkilerini iyileştirmek ve geliştirmek için yoğun bir mesai harcamıştır. 2004 yılında GKRY’nin AB üyeliğini elde etmesiyle Avrupa Birliği de bu sürece aktif destek vermeye başlamıştır. Böylece bir taraftan ABD’nin diğer taraftan da AB’nin ortak çıkarlara dayalı diplomatik çabalarıyla İsrail ile GKRY arasındaki ilişkiler hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. Şurası çok açık ki ABD ile AB’nin ortak amacı, İsrail ile Güney Kıbrıs’ın birbirlerine stratejik olarak bağlı ve bağımlı olmalarını sağlamaktır. Bu yüzden bölgesel barış, istikrar ve güvenlik şemsiyesi altında iki ülke arasındaki etkileşim ve iş birliği teşvik edilmiştir” dedi.
Prof. Dr. İsmail ŞAHİN, GKRY ile İsrail arasında ortak enerji projeleri kapsamında hızlandırılan ilişkilerin, günümüzde askeri sahayı da kapsayacak şekilde genişletilerek güçlendirildiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Bilindiği üzere İngiltere’nin Kıbrıs’taki üslerinin önemli bir görevi de İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. İsrail’in Gazze saldırılarını başlattığı 7 Ekim’den bu yana ABD ve İngiltere, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını desteklemek için Kıbrıs’taki İngiliz üslerini aktif bir şekilde kullanarak İsrail’e bir taraftan istihbarat diğer taraftan da silah desteği sunmuştur. İngiliz ve Amerikan uçaklarının Kıbrıs’taki askeri üsleri İsrail’e istihbarat sağlamak ve silah taşımak için kullanması, Kıbrıs’ın İsrail’in güvenliğinde oynadığı rolü göstermesi bakımından son derece önemlidir. İsrail hükümetinin, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la son yıllarda geliştirdiği ilişkilerin bir nedeni de Kıbrıs’ın İsrail’in güvenliğinde oynadığı roldür”.
İsrail’in nüfuz çabaları
İsrail’in uzun yıllardır Kıbrıs’ın her iki kesiminde nüfuz kurma çabalarının su götürmez bir gerçek olduğunun altını çizen Star Gazetesi Açık Görüş yazarı Prof. Dr. ŞAHİN, “Adanın genelinde mülk edinme, nüfus artırma, örgütlenme, siyasi ve ticari bağlar tesis etme gibi birçok koldan adada varlık kurmaya çalışan İsrail’in politikaları ulusal ve uluslararası basında da yer bulmuş bir konudur. Tartışmaların bir kısmı İsrail’in Kıbrıs’la kurduğu ilişkiyi “Vadedilmiş Topraklar/Büyük İsrail Projesi” çerçevesinde ele alırken bir kısmı da Kıbrıs’ın sunduğu avantajlı maddi koşullar üzerinden birtakım değerlendirmeler yapmaktadır. Ancak, yapılan tartışmaların tamamına yakını adadaki İngiliz üsleri ile İsrail’in güvenliği arasındaki ilişki bağlamında İsrail’in Kıbrıs’la kurduğu ilişkiyi analiz etmeyi göz ardı etmiştir.
Şurası çok açık ki İsrail, kurulduğu günden bu yana Kıbrıs’ın güneyinde bulunan Ağrotur ve Dikelya üslerinin varlığını desteklemiştir. Çünkü bu üsler vasıtasıyla ya ABD ya da İngiltere İsrail’e sürekli askeri destek sağlamıştır. Bundan dolayı ABD, İsrail ve İngiltere bu üslerin kapatılmasını talep eden siyasi görüşlere karşı birlikte hareket ederek ya onları pasifize etmişlerdir ya da iktidar alanlarını kısıtlamışlardır. Genel kabul gören görüşe göre, Kıbrıs’taki İngiliz üsleri, İngiltere’nin bölgedeki stratejik çıkarlarını destekleme amacını taşır. Bu, doğrudur. Fakat İngiltere’nin bölgedeki stratejik çıkarlarından en önemlisi, İsrail’in güvenliği meselesi şimdiye kadar göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla İngiliz üslerinin İsrail’in güvenliğine sunduğu stratejik destek pek fark edilmemiştir. Halbuki Kıbrıs’taki İngiliz üsleri sayesinde İsrail, istihbarat toplama, bölgedeki deniz yollarını gözlemleme, izleme ve kontrol etme yeteneğini güçlendirdiği gibi en zor zamanlarında üslerden sağladığı askeri destekle bölgedeki askeri pozisyonunu da kuvvetlendirmiştir. Maalesef bu ayrıntı, Türkiye ve Kıbrıs’ta sürekli ıskalanmıştır” dedi.
Yeni güvenlik arayışları
Günümüzde İsrail’in Güney Kıbrıs’ı güvenlik sarmalı içerisine çekme stratejisiyle hareket ettiğinin su götürmez bir gerçek olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. İsmail ŞAHİN, bu doğrultuda İsrail hükümetleri, bir taraftan Doğu Akdeniz krizi üzerinden pişirilen “Türkiye tehdidi” ile Rum tarafını kendi yanına çekmeyi başarırken diğer taraftan da “İran, Kuzey Kıbrıs’ı terör için kullanıyor” iddiasıyla Rum tarafını yeni güvenlik arayışları üzerinden kendine daha bağımlı hale getirdiğini aktardı.
Prof. Dr. ŞAHİN, “Nitekim geçtiğimiz günlerde uluslararası medyada yer alan, “İsrail, Güney Kıbrıs’ta İsrail vatandaşı ve Yahudilere yönelik bir saldırı girişimini önledi” şeklindeki haberde, “zanlıların Türk tarafından Rum tarafına geçtikleri” bilgisine yer verilmesi, yukarıdaki varsayımları kuvvetlendirmektedir. Kaldı ki İsrail’in “Türkiye’den gelen tehdide” karşı koyma kapsamında Güney Kıbrıs’a Demir Kubbe hava savunma sistemini satması İsrail’in bu yolda kat ettiği mesafeyi göstermesi bakımından bir hayli dikkat çekici” olduğunu kaydetti.
Burada gözden kaçırılmaması gereken noktanın ise İsrail ile Güney Kıbrıs arasındaki silah ticaretinin ABD yönetiminin geçtiğimiz yıl Kıbrıs’a silah satışına yönelik Amerikan ambargosunu kaldırma kararı sayesinde mümkün hale gelmesi olduğuna dikkat çeken Star Gazetesi Açık Görüş Prof. Dr. İsmail ŞAHİN, “Dolayısıyla ABD’nin Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırma kararının ardında İsrail’in olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu bağlamda yine, Güney Kıbrıs’ın elindeki Rus tanklarını Ukrayna’ya devretmeye hazır olduğunu bildirmesinin itici gücünün Rum yönetiminin İsrail’den Merkava tanklarının satışına ilişkin aldığı söz olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır” dedi.
Prof. Dr. ŞAHİN, şöyle devam etti:
“Peki İsrail neden Kıbrıs’a bu denli yakından ilgi duyuyor? Açık kaynaklar ve tarihsel olaylar hesaba katıldığında bunun ilk nedeninin bölgesel güvenlik endişeleri olduğu sonucuna varılır. Fakat bu, basit, sıradan bir geometrik muhasebe değildir. Anlaşıldığı kadarıyla İsrail, Kıbrıs’ta sahip olduğu İsrail vatandaşı ve Yahudiler aracılığıyla adada meşru bir pozisyon elde etme peşindedir. Böylece ada üstünde meşru bir güvenlik iddiası inşa ederek bölgesel veya küresel güç dengelerini etkileme niyetindedir. Özellikle, İran ile KKTC arasında kurduğu “terör” ilişkisi ve de Kıbrıs’ta artan Yahudi nüfus üzerinden Kıbrıs’ın yeni “garantör” devleti olma amacı taşımaktadır”.
“Günümüzde ya da yakın geçmişte, Türkiye’nin ya da KKTC’nin Güney Kıbrıs’ın toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir tehdidi söz konusu değilken, “Kıbrıslı Rumların kendilerini Kıbrıslı Türkler ve Türkiye’nin tehdidi altında bölgesel bir azınlık olarak görme” kurgusu üzerinden Güney Kıbrıs’ın güvenlik mimarisini İsrail’e inşa ettirme çabası iyiden iyiye sorgulanmalıdır” diyen Prof. Dr. İsmail ŞAHİN, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu, açıkçası Güney Kıbrıs’ı İsrail’e teslim etmektir. Dolayısıyla İsrail’in gelecekte Kıbrıs’ta daha fazla “meşru ve yasal” hak ve fırsatlar sağlamak adına adadaki nüfus ve mülkiyet varlığını artırmaya devam edeceği iddia edilebilir. Bunun yanında “Türkiye tehdidi” ile “KKTC-terör ilişkisini” gündemde tutmaya devam edeceği söylenebilir. AB ve ABD’nin de Güney Kıbrıs’la ortak güvenlik şemsiyesi kurmak için İsrail’e aktif bir destek sunacağı şimdiden bellidir. Nihayetinde AB ve ABD, enerji tedarik zincirini güvence altına alma, kendi çıkarlarına uygun bir şekilde bölgesel deniz güvenliğini artırma, Doğu Akdeniz’de hakimiyet alanlarını güçlendirme ve Türkiye’nin etkinliğini sınırlama gibi jeopolitik ve jeostratejik nedenlerle İsrail’in Güney Kıbrıs üzerinde nüfuz kurmasını sakıncalı bir gelişme olarak değerlendirmemektedir”.
Gazeteci* Ataner YÜCE, TRT