İlhan KARAÇAY: Ucuz ve aşağılayıcı popülist söylemler ile Wilders’i aratmayan Türk sosyalistler adına utanıyorum!
İlhan KARAÇAY ırkçı söylemlere karşı isyan bayrağını çekti:
UCUZ VE AŞAĞILAYICI POPÜLİST SÖYLEMLER İLE WİLDERS’İ ARATMAYAN TÜRK SOSYALİSTLER ADINA UTANIYORUM!
55 yıldır ırkçı horlamalara karşı yapmış olduğumuz mücadeleler, buradaki ırkçılardan geri kalmayan bizim ırkçılar yüzünden hepimizi utandırıyor.
Avrupa’daki Tük toplumu için, ‘İşimizi elimizden aldılar’, ‘Çamaşır suyunu sokağa dökerek pislik yapıyorlar’, ‘Gürültü yapıyorlar’, ‘Evlerinde hayvan kesimi yapıyorlar’ diye yaygara yapanlara günah çıkartan bizim ırkçılar, tüm dünyadan tepki görüyorlar.
10 yaşındaki bir çocuk bile, yabancıya, yerliden on misli daha fazla fiyat uygalayacağını açıklayan bir Belediye Başkanı’na hoş bakamaz.
Türkçe tabelaları kaldırmak isteyen Brüksel Belediye Başkanı ile sokakta Türkçe konuşmayı yasaklamak isteyen politikacıları yerden yere vurmuştuk.
Şimdi aynı şeyler, Türkiye’deki Suriyeliler’den isteniyor.
Hollanda’da Türk göç tarihinde yaşananları, gazete sayfaları ile hatırlatıyorum.
Türkiye’de, son günlerde gündemden düşmeyen ırkçı söylemler, yurt dışında yaşayan milyonlarca Türk’ü derinden yaralayan bir nitelik taşıyor.
55 yıldır buralarda işittiğimiz ırkçı ve faşist söylemler, şimdi Türkiyemizde, hem de kendilerini sosyalist olarak ilan etmiş olan siyasiler tarafından tekrarlanıyor.
Düzensiz varlıkları ile, gerek Türk devletine ve gerekse Türk halkına karşı rahatsızlık veren 5 milyona yakın Suriyeli için söylenen sözler ve onlara uygulanmak istenen insanlık dışı kurallar çoğumuzu üzüyor.
Önce Sosyal demokrat Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, kulaklarımıza inanamadığımız açıklamalar yapmaya başladı. Hoş, Kılıçtaroğlu’nun yapmış olduğu açıklamalarda ırkçı söylemler yoktu ama, iktidara geldikleri takdirde yapacakları uygulamaları anlatırken verdiği örnekler hiç de hoş değildi.
Ülke halkını ve devleti rahatsız eden gelişmeleri çözüme kavuşturmak, elbetteki iktidarların en önemli görevlerinden biridir. İyi ama, verilen rahatsızlığa karşı yapılacak olanları anlatırken, bu rahatsızlığa muhatap olanlar rencide edilmemelidir.
Doğrudur, ülkemize gelen 5 milyona yakın Suriyeli, bizim davetimiz ile değil, sınırlardan kaçarak ülkemize sığınmışlardır. Kontrolu imkânsız olan bu sığınma, illegal olduğu gibi, anında sınır dışı işlemiyle de önlenebilirdi.
Ama, şefkatli devletimiz, ölümden kaçan çoluk çocuğu yeniden ölüme terk edemezdi. Türkiye’nin bu insanları kabul etmesiyle birlikte, uluslararası kurallar geçerli olmaya başladı.
Bu nedenle Türkiye’nin söyleyecek lafı kalmamıştı.
Hele hele, Avrupa Birliği’nin, Suriyeliler’in Avrupa ülkelerine kaçmaması için teklif ettiği milyarlar kabul edilince, Avrupalı’nın Türkiye’ye söyleyebileceği çok şey oldu.
Her şeye rağmen, bir ülke, kendi vatandaşlarını çok rahatsız eden ve masrafları ile ülkeyi iflasa götüren yabancılar için elbette çeşitli önlemler alabilirdi. Ama bu önlemler alınırken, gerek uluslararası kurallar ve gerekse yapılan sözleşmeler göz önünde tutulmalıydı.
Ortam bu vaziyette iken, bir siyasi partinin lideri (hem de sosyal demokrat), iktidar olmaları halinde yabancılar için planladıklarını anlatırken, rencide edici sözlerden kaçınmalıydı.
Bu konuda Bolu Belediye Başkanı’nın söyledikleri ise, yenilir içilir cinsten değildi.
Elektriği, suyu ve vergileri, yabancılar için on misli fazla fiyata vereceğini belirten Bolu Belediye Başkanı, ‘Yaparım kardeşim, adamlar gitmiyorlar. Buradan gitmeleri için, burayı onlara yaşanmaz hale getiririm ve gönderirim’ diyecek kadar küçülmüştür.
Yabancılara uygulanmak istenen on misli fazla fiyat mecliste oynanırken yaşananlar ise, tam bir rezaletti. Konuyla ilgili yasa taslağı oylanırken, uygulamayı eleştiren rakiplerine karşı, ‘Ne yapayım, ben de sizi susturmak için, Başkanınız gibi çay mı dağıtayım’ diyerek, önündeki çay paketlerini fırlatan Belediye Başkanı, ne yazık ki CHP’liler tarafından alkışlanmıştı. Ben ise, köküne kadar CHP’li bir ailenin çocuğu ve gençlik yıllarımda CHP’de görev yapmış bir kişi olarak utanmıştım.
Şimdi ne oldu biliyor musunuz?
Yurt dışındaki ırkçı ve faşist siyasi partiler, Türkiye’de yaşananları ortaya sererek, ‘Bakın, biz de Türkler’in buradaki varlığından rahatsızlığımızı belirtirken, sarfettiğimiz sözler nedeniyle yargılanmıştık. Bu nedenle de ırkçı ve faşit damgası da yedik. Ama şimdi, Suriyeliler için Türkiye’deki siyasiler bakın neler diyorlar. Hem de hürriyetçi geçinen sosyal demokrat görüşlüler tarafından’ diye konuşuyorlar.
Doğrudur, Avrupa’daki Türkler, işçi sıkıntısı çeken ülkeler tarafından getirilmişlerdir. Bu nedenle de, savaştan kaçan Suriyeliler ile kıyaslanmamalıdır. Bu gerçeği idrak ediyorum ama, ırkçılık ile mücadele etmiş bir insan olarak söyleyeceklerim de var.
Söyleyeceklerimi sizlere, eski gazete sayfaları ve kupürler eşliğinde sıralayayım:
1976 yılında, yani Türk göçünün başlamasından 12 yıl sonra, iktidarın en güçlü ortağı İşçi Partisi, yabancılar için yeni bir yasa çıkarmak istiyordu. ‘Yabancılar Çalışma yasası’ adı altındaki bu yasanın taslağında, kısıtlayıcı çok şey vardı. Biz de bu taslağa karşı çıkıyorduk ve en çok oy verdiğimiz İşçi Partisi’nden bu teklifi geri çekmelerini istiyorduk. Ama ne yazık ki İşçi Partisi kurmayları bize ‘ Siz anlamıyorsunuz, bu yasa sizler için olumlu bir yasa olacaktır’ demişlerdi.
O günlerde temsilciliğini yaptığım Hürriyet’te, bu yasaya karşı Türkçe ve Hollandaca eleştiriler yayınlıyordum. Bu yayınlara tahammül edemeyen ırkçılar, büromuzun camlarını iki gece üst üste kırmışlardı.
O zaman, Hollanda televizyonu için yaptığım bir programda, meclis kürsüsüne çıkmış ve ‘Bu çatı altında insan hakları çiğneniyor’ demiştim. Bu cesaretimi kıskanan ‘Lahey’de Bugün’ programının yapımcısı Ton Planken, NOS Televizyonun amirali Karel Enkelaar’a, ‘Bana sansür uyguluyorsun ama bu Karaçay istediğini söylüyor’ diye şikâyette bulunmuştu.
Hürriyet’teki yayınlar bir nebze semeresini göstermiş ve milletvekilleri yasa taslağının geri çekilmesi için Bakanlara baskı yapmaya başlamışlardı. Zamanın Çalışma Bakanı Boersma da bu konuda boy hedefi olmuştu.
Utrecht’te 10 bin kişinin katılımı ile yapılan protesto gösterisi de işe yaramamış ve o yasa çıkarılmıştı.
O zamanlar, gözle görülür bir yabancı düşmanlığı başlamıştı. Lahey sokaklarında ‘Türkler defolun’ yazıları hakim oldu. Özellikle Türkler’i hedef alan söylemler çok tehlikeli bir hal almıştı.
Ülkenin en büyük haftalık dergisi Panorama, bi ranket düzenlemişti ve yabancıların sınır dışı edilmelerini isteyenlerin oranını yüzde 39 olarak vermişti.
Yine çok satan REVU dergisi, ırkçıların ‘Türkler hamam böceğinden beter’ ve ‘Bütün Türkler’e ölüm’ diyen dazlakları kapak yapmıştı.
‘Tükler’e ölüm’ sloganı atan ırkçıların çirkin planlarını ortaya seren yayınlar yapmaya devam ediyordum.
‘Türkler’e ölüm’ sloganlarını, Hollandaca yayınlarımda da duyuruyordum. Bu durum tabii ki ırkçı serserilerin hoşuna gitmiyordu. Bu nedenle de büromuz sık sık saldırıya uğruyordu.
Tabii ki sağduyulu yöneticiler de vardı. Rotterdam Belediye Başkanı Van der Louw, kendisi ile yaptığım bir görüşmede, ‘Türkler ayrılırsa endüstri felce uğrar’ demişti
Hollanda’ya göç etmiş Türkler arasına, tabii ki normal yollar ile değil, kaçak yollar ile gelenler de vardı. De Telegraaf gazetesi, Almanya’daki sıkı takibattan kaçan Türkler için, ’40.000 kişilik Türk alayı sınırlarımıza dayandı’ başlığını atmıştı. Ben de o zaman sınırlardan yüzerek kaçan Türkler’i fotoğraflamıştım.
Hollanda’daki Türkler koloniler halinde yerleşiyorlardı. Haarlem kentinde o zaman 4 bin Emirdağlı vardı. Emirdağlılar’ın liderliğini de Atat Uslu yapıyordu. Ata Uslu, şimdiki Corendon firmasının sahiplerinden Atilay Uslu’nun babasıydı. Türkiye’ye en çok turist gönderen bir Tur Operatörlüğü ve Hava Şirketi olan Corendon’un sahibi Atilay Uslu, Hollanda’ya uyum sağlamış olan başarılı Türklerden sadece biriydi.
Göçmenlikte yaşanan sorunların haddi hesabı yoktu. Holland ave Belçika’da yaptığımız araştırmalarda en önemli 10 sorunu aramış ve bulmuştuk. Bu sorunların en önemlisi ise işsizlikti.
Hollanda’daki Türkler’in en önemli 10 sorununu saptadıktan sonra, elde ettiğimiz verileri, Hollanda İçişleri Bakanın’na sunmuştuk
Hollanda’daki Türkler’in en önemli 10 sorunu konusu, Hollanda medyasına da genişçe yer almıştı.
Hollanda medyası, bu konuda Hürriyet’in çalışmasından sitayişle söz etmişti.
En önemli sorunlardan biri de anadili eğitimi idi. Hürriyet gazetesi olarak bu konuyu da sıkça irdelemiştik.
SONUÇ
Göçmenlikte sorunların haddi hesabı yoktur. Kanada’ya, Avustralya’ya ve Yeni zelanda’ya göç etmiş Hollandalıların sorunları da aynıydı.
Haliyle, Türkiye’ye yerleşmiş olan Suriyelilerin de sorunları aynı olmalıydı.
Sorunlar içinde kıvranan göçmenler için söylenecek her laf, iyice ölçülüp biçilmelidir.
Daha önce de sormuştum. Türkiye’deki Suriyeliler’in bir İlhan Karaçay’ı olsaydı ve Hollanda’daki etkinliklerini Türkiye’de yapsaydı, başına neler gelirdi biliyorsunuz değil mi?
Ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar, toplum psikolojisinin ne olduğunu da bilmeleri lâzım.
5 milyonluk bir toplumu rencide etmek, horlamak ve haksızlığa uğratmanın nelere yol açacağını hesap etmek lâzım.
Bu nedenle, özellikle daha libaral olması gereken sosyal demokratların söylemleri, ırkçı ve faşist söylemler olmamalıdır.
Çok iyi biliyorum ki, Suriyelilerin Türkiye’deki illegal varlıkları ile, Hollanda’daki Türkler’in varlıkları arasında büyük bir fark var. Türkler’in geleceği, ikili sözleşmeler ile güvence altına alınmıştır. Bu nedenle Türkler’e karşı yanlış bir girişimde bulunulamaz. Bir kaç çatlak sesin yaratacağı rahatsızlık çok önemli olmayabilir.
Türkler’e verilen güvence, Suriyeliler için mevcut değildir. Bu nedenle Suriyeliler için her türlü karar alınabilir.
Alınabilir ama, insan hakları çerçevesinde. Aksi takdirde tüm dünyayı karşımıza almış oluruz.
Bu böyle biline ve yapıla…
[UHA Haber Ajansı, 16 Ağustos 2021]
Yorumlar