Gazeteci – Yazar Cengiz Alğan, “PKK’nın neredeyse doğrudan yönettiği belediyelere kayyum atamaları, bu mücadelenin çok önemli bir ayağı haline geldi”
Gazeteci – Yazar Cengiz Alğan, Türkiye’nin saygın, güvenilir, bağımsız tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı bünyesinde Prof. Dr. Burhanettin Duran’ın genel yayın yönetmenliğinde aylık periyotta hazırlanan Kriter Dergisi için “HDP’siz Olmaz” Efsanesinin Sonu” başlıklı bir yazı kaleme oldu.
UHA / İnternational News Agency
Kayyumların Etkisi
Gazeteci – Yazar Cengiz Alğan, şunları aktardı:
PKK’nın neredeyse doğrudan yönettiği belediyelere kayyum atamaları, bu mücadelenin çok önemli bir ayağı haline geldi. Belediyeler örgüt için hem insan hem finans hem malzeme hem de meşruiyet kaynağı oluyordu. Örgüte yakın olan kişilere buralarda iş veriliyor, çeşitli belediye imkanlarından faydalanmaları sağlanıyordu. Özellikle yoksul ailelerin çocukları buralardan devşirilebiliyordu. Bu durum büyük oranda ortadan kaldırıldı. Üstelik bölge halkı ilk defa gerçek belediye hizmeti almaya başladı.
Sağlanan güvenlik sayesinde geceleri rahatça sokağa çıkabilmeye başladılar. Yatırımlarla bölgede daha önce önü kesilen turizm canlandı, sanayi gelişmeye başladı ve istihdam olanakları arttı. Ayrıca gençlere ve kadınlara öncelikli olmak üzere sosyal, kültürel ve sportif faaliyet sahaları sayesinde boş zamanların zararlı oluşumlar tarafından doldurulmasının da önüne geçilmiş oldu. Kayyumlardan duyulan memnuniyeti, bölge insanının 2019 yerel seçimleri sırasında basına yansıyan demeçlerinden de anlayabiliyoruz. Çok sayıda insan oyunu yine HDP’ye verecek olmasına rağmen “Nasılsa devlet kayyum atar, işler yürür” şeklinde özetliyordu. Yani sandıklardan HDP çıkmazsa örgütün baskısına maruz kalmaktan çekinen insanlar oy veriyor ama devlete güveniyorlardı.
[Diyarbakır Anneleri oturma eyleminde HDP’yi protesto ediyor.] (Bestami Bodruk/AA, 29 Mayıs 2022)
Annelerin “Yerel Katkısı”
Oy kaybındaki çok önemli faktörlerden biri de Diyarbakır Annelerinin dört yıla yaklaşan direnişi oldu. Anneler ısrarla HDP binası önünde oturmayı sürdürerek bu partinin halkın gözünde teşhir edilmesine “yerel katkı” sağladılar. Silahtan, terörden bezmiş halk derdini yasal zeminde siyasetle anlatmak isterken, HDP binalarının örgütün “askerlik şubesi” gibi çalıştığını, başta yaşadıkları yerler olmak üzere tüm Türkiye’ye göstermiş oldular.
Nitekim PKK yöneticilerinin annelerin eylemini lanetlemesi, HDP’lilerin düşmanca yaklaşımları, ailelere sokakta saldırmaları, hatta bazılarının evini kundaklamaları, bu direnişin etkisinden duydukları rahatsızlığı apaçık ortaya koyuyor. HDP’yi küstürmemek adına muhalefet liderlerinin anneleri ziyarete gidememeleri de buna bir göstergedir. Diyarbakır Annelerinin direnişi tarihteki çok önemli yerine şimdiden yerleşti.
HÜDA-PAR Desteği
Kanımca önemli bir etken de bu seçimde HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı’yla yakınlaşması oldu. Önceki seçimlerde, özellikle küçük yerleşim birimlerinde terör örgütüne müzahir partililerin sandıklara müdahalesi yadsınamaz bir gerçek. Pek çok sandıkta blok oy kullanımı, seçmene ve sandık görevlilerine yönelik tehditler, seçim usulsüzlükleri bilinmeyen şeyler değil. Örneğin 2015 seçimlerinde musluklardan kan aktığını gösteren afişlerle aleni tehditler hafızalarda.
Ancak HÜDA-PAR’ın katılımı hem sandıkta çeşitli usulsüzlüklerin engellenmesi hem de seçmene ve sandık görevlilerine yönelik tehditlerin bertaraf edilmesinde önemli rol oynadı. Seçim günü basına yansıyan haberlerde, çok sayıda sandıkta HÜDA-PAR müşahitlerinin ve avukatlarının etkin biçimde müdahil olduklarını ve pek çok müdahaleyi engellediklerini gördük.
HÜDA-PAR’ın Cumhur ittifakına desteği, siyasi bakımdan da yeni bir kapının aralanmasına vesile oldu. Kürtlerin sıkıntılarının etnik bölünme üzerinden dile getirilmesinden rahatsız ama yine de “Kürt kimliği” hassasiyeti taşıyan seçmene bir alternatif sunulmuş oldu. Bu parti daha önce de vardı elbette ama şimdi iktidar blokunda yer almakla, iktidara oy vermeye eli gitmeyen seçmene de bir seçenek olarak ortaya çıktı. Özellikle dindar Kürt seçmen üzerinde önümüzdeki dönemdeki etkisi dikkatle izlenmeyi hak ediyor.
Türk Soluyla İş Birliği
HDP’nin oy kaybındaki sebeplerden biri de Türk solu ile bir türlü bitmek bilmeyen ittifak arayışı oldu. Bu partiye oy veren Kürt seçmen, adını bile bilmediği küçük sol partilerle ittifak kurmanın hiçbir işe yaramadığını senelerdir tecrübe ediyor. Aksine kendi tabanını partiden uzaklaştırdığını da dile getiriyor. Ancak şimdi Yeşil Sol Parti adıyla seçime giren kadrolar tabanın hassasiyetlerini göz ardı ediyor. Güya Kürt sorununu çözme iddiasıyla siyaset yürüten bu ekipler, Türk solunun marjinal partilerine verdiği önemi kendi tabanlarına vermiyor.
Örneğin çözüm süreci döneminde örgütün silah bırakmasını engellemek için dağlarda gezen, “Silah bırakmayın. Ne aldınız ki silah bırakacaksınız? Savaşa devam” diyen Hasan Cemal, her daim “bir bilen” olarak HDP yönetimine tepeden bakan Cengiz Çandar gibi isimlerin aday gösterilmesi ters tepti. Bu isimler 2014-15 sürecinde yıkılan şehirlerin, ölen gençlerin, verilen şehitlerin yarasını yeni yeni saran seçmende acı hatıraları canlandırdı.
Üstelik yine de Türk soluna yaranamıyorlar. Nitekim 14 Mayıs seçiminde Yeşil Sol etrafında birleşen blokun dışında hareket eden TİP, batıda sol oyları kendine çekti. Yeşil Sol Parti’ye hiçbir katkısı olmadığı gibi milletvekili sayısının düşmesine sebep oldu. Şimdi aralarında ciddi tartışmalar yaşanıyor. Örneğin eski eş başkanlardan (şu an tutuklu olan) Figen Yüksekdağ’ın eski partisi Ezilenlerin Sosyalist Partisi, seçimin ilk turundan sonra yayınladığı bildiride zehir zemberek açıklamalarda bulundu. Yeşil Sol etrafındaki ittifakın aday çıkarmayarak “3. cephe oluşturma” şansını kaybettiğini, “milyonların oyunu Kılıçdaroğlu şahsında burjuva muhalefete teslim ettiğini” ilan etti. Girilen yolun “kof bir seçim umudu ve boş bir Erdoğan gidecek hayali” olduğunu yazdı. Kısacası ne yeşil ne de sol olan yeni parti, isminden başlayarak HDP seçmenini ikna etmeye yeterli olmadı.”
Dindar Kürtler ve LGBT Meselesi
Son bir noktaya değinmekte fayda var. Avrupa ve ABD merkezli küreselci aklın yaygınlaştırmaya çalıştığı LGBT akımı genel olarak Türkiye’de rağbet görmüyor. Sayıları artsa da çok azınlıkta kalan derneklere yurt dışından aktarılan fonlar ve içeride bir grup medya ile siyaset dünyasında sınırlı sayıda aktörden destek bulan bu hareket, “Kürt mahallesinde” çok daha az ilgi görüyor. Hatta Türkiye dindarlık araştırmalarında haritanın daima en koyu renkli kısmında yer alan Doğu ve Güneydoğu’da çok ciddi tepki görüyor.
Bu tepkiyi de görmezden gelen Yeşil Sol Parti’ye kendi seçmeninden bu nedenle de bir tepki olduğunu düşünüyorum. Marjinal Türk solu partileri ve Bodrum, Marmaris, Karşıyaka, Antalya, Datça sosyetesinin partisi TİP dışında açıkça desteklenmeyen LGBT hareketini Yeşil Sol’un sahiplenmesi de kendi muhafazakar tabanında önemli bir tepkiyle karşılanmış olmalıdır.
Sonuç olarak; yukarıda sayılan maddelerin sonucunda, ortaya çıkan tabloya göre, Yeşil Sol Parti seçmeninin dörtte biri partisine oy vermedi. En çok oy aldığı bölgelerde Kılıçdaroğlu’na oylar yüksek çıksa da partiye destek giderek azalan bir trende girdi. Üstelik Kürt seçmenin tarihsel hafızasındaki olumsuz CHP algısına burada değinmedik bile.
PKK’nın gücü ve etkisi kırıldıkça Doğu ve Güneydoğu’da PKK partilerine oy veren seçmen sayısının giderek azalacağını düşünüyorum. Kendilerini koyun gibi gütmeye çalışan, terör ve baskı yoluyla seçmeni sindiren, iradesine ipotek koyan terör örgütü, her geçen gün kan kaybediyor. Devlet ise tam tersi yönde, bölge halkına eşit yurttaşlık, eşit yatırım, eşit ve insanca muamele yolunu çoktan benimsemiş ve bu yönde kararlılıkla ilerliyor. Oy veren seçmen de Suriye’de ABD’ye petrol kuyusu bekçiliği yapan, Karabağ’da Ermenistan’a, Rusya’ya karşı Ukrayna’ya militan yollayan PKK’dan uzaklaşıyor, giderek normalleşen bir hayatı tercih ediyor. “HDP’siz olmaz” efsanesi çöküyor, aksine HDP’yle ittifak kaybettiriyor.”