Enflasyondaki yatay seyir
Enflasyonun nerede zirve yapacağını belirleyecek unsurların başında asgari ücret geliyor. Asgari ücretteki yüzde 10’luk artışın bir yılda enflasyonu 0.8 ila 1.2 puan yukarı çektiği hesap ediliyor.
Prof. Dr. Nurullah GÜR & İstanbul Medipol Üniversitesi Dekan Yardımcısı
Yıllık bazda enflasyon oranı, son üç aydır yatay bir seyir izliyor. Sıkı para politikasının yanı sıra küresel emtia fiyatlarının makul seviyelerde olması içeride enflasyonun ateşini bir nebze düşürdü. Bu sayede enflasyon eylül ayından bu yana yüzde 61 seviyesine demir attı. Enflasyonda yılı OVP’deki yüzde 65 tahminine yakın bir noktada kapatacağız.
Yeni yıl ile birlikte ise enflasyonun yüzde 70’in üzerine çıkması kesin gibi. Mevcut beklenti, enflasyonun nisan veya mayıs ayında yüzde 75 civarında zirve yapıp yılın ikinci yarısında düşüşe geçmesi yönünde. Enflasyonun hangi seviyede zirve yapacağını belirleyecek unsurların başında asgari ücret seviyesi yer alıyor.
Merkez Bankası’nın geçmiş dönem verileriyle yaptığı analize göre, asgari ücretteki yüzde 10’luk artışın bir yıllık süre zarfında enflasyonu 0.8 ila 1.2 puan yukarı çektiği hesap ediliyor.
Asgari ücret görüşmeleri geçtiğimiz günlerde başladı. Yaklaşık 15 gün sonra net rakamı öğrenmiş olacağız. Kamuoyunda farklı rakamlar konuşuluyor. Şu ana kadar en makul teklifin MÜSİAD’tan geldiğini söyleyebilirim. MÜSİAD’ın formülünde asgari ücret artış oranı iki parametreye bağlanmış: Son altı aylık enflasyon oranı ve yine altı aylık ekonomik büyüme oranı. Ücretli çalışan kesimin satın alma gücündeki gerilemeyi telafi etmek için en az enflasyon oranındaki artış kadar bir güncelleme yapılması gerekiyor. Ama bunun yanında bir de gelir dağılımını düşünmek lazım. En azından ücretli kesimin milli gelirden aldığı payın düşmemesi sağlanmalı. Altı aylık büyüme oranının refah payı olarak formüle dahil edilmesinin nedeni de bu.
ŞEHİRLERİN EKONOMİK PERFORMANSI
TÜİK, bu hafta 2022 yılına ait şehir bazlı GSYH verilerini yayınladı. Ülke geneli için hesaplaması meşakkatli olan GSYH rakamlarını şehir bazında ölçmek daha da zordur. Şehir bazlı GSYH verisi bu yüzden geç açıklanır. Veri geriden gelse de GSYH’nin şehir bazında nasıl dağıldığını gözlemlemek, bölgesel kalkınmaya dönük politikalar üretmek için son derece önemlidir.
Buna göre, Türkiye GSYH’sinin yüzde 30.4’ü İstanbul’dan geliyor. Uzun vadeli trende baktığımızda burada büyük bir değişiklik yok. 2004 yılında da İstanbul’un payı yüzde 30 civarındaydı. 2022’de büyümeye de en fazla katkıyı veren il yine İstanbul. Büyümenin yüzde 44’ünü İstanbul sağlamış. Salgından önceki iki yılda katkı oranı yüzde 32 seviyesindeydi. Türkiye ekonomisi 2020’de yüzde 1.86 oranında büyürken, İstanbul ekonomisi hafif bir daralma yaşamıştı. İstanbul, salgının ardından büyüme üzerindeki etkisini artırdı.
Kişi başına GSYH sıralamasında ise ilk sırada Kocaeli yer alıyor. Türkiye’de kişi başına GSYH, 10 bin 659 dolarken, Kocaeli’nde 18 bin 269 dolar seviyesinde. Kocaeli’ni sırasıyla İstanbul, Tekirdağ, Ankara ve İzmir takip ediyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki şehirlerimiz ise listenin son sıralarında yer alıyor. 2018’e kıyasla kişi başına GSYH’nin en hızlı büyüyen iller; Kars, Zonguldak, Gaziantep, Çankırı ve Mersin. Aynı dönemde kişi başına GSYH değişiminde en kötü performans kaydeden iller ise Erzurum, Bartın, Trabzon, Rize ve Karabük. Bu şehirler, 2022 yılında 2018’e kıyasla kişi başına göstergede daralma yaşamışlar.
EĞİTİM EKONOMİ İÇİN DE ŞART
TÜİK’in bu hafta açıkladığı bir diğer önemli veri, eğitim harcamalarına yönelikti. Türkiye’de eğitim harcamaları 2022’de önceki yıla göre yüzde 69.3 oranında artarak 587 milyar 438 milyon TL olarak gerçekleşmiş. 2022’de ortalama enflasyonun yüzde 72 seviyesinde olduğu hesaba katıldığında, eğitim harcamalarındaki artış hızının enflasyona paralel gerçekleştiği söylenebilir. Ancak, eğitim harcamalarının GSYH’ye oranında düşüş var.
Eğitim harcamalarının GSYH içindeki payı 2021’de yüzde 4.8 iken, 2022’de yüzde 3.9’a gerilemiş. Devletin yaptığı eğitim harcamalarının GSYH’ye oranı ise yüzde 3.5’ten iken 3.1’e inmiş. Ekonomik büyümeyi uzun vadede yüksek ve istikrarlı tutabilmek için insanlığa gerçek fayda sağlayacak yeni fikirlere ve üretkenlik artışına ihtiyaç var.
Yeni fikirleri ve üretkenliği desteklemenin en net yollarından biri de eğitimden geçiyor. Dolayısıyla, eğitime ayrılan kaynak ekonomi için son derece değerli. Ama iş sadece kaynak ayırmakla da bitmiyor. O kaynağı nasıl kullandığınız da çok önemli. Yani eğitim niteliği… İktisat alanında dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinden biri olan American Economic Review’de yayınlanacak yeni bir makale, nitelikli eğitimin tetiklediği pozitif etkileri gözler önüne seriyor.
Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nden Şule Alan ve Exeter Üniversitesi’nden İpek Mumcu’nun bu makalesi Türkiye’de ilkokul çağındaki çocukların eğitimi üzerine. Kapsamlı bir saha çalışmasına dayanan bu araştırma, çocukların merak duyusunu beslemeyi ve öğrenme çıktılarını iyileştirmeyi amaçlayan özel pedagojik bir eğitim programının sonuçlarını analiz ediyor.
Araştırmacılar, seminerler aracılığıyla bazı okullardaki öğretmenlere bu özel pedagojik eğitimin tekniklerine dair bilgiler sunmuş. Daha sonra öğretmenlerden bu eğitimi kendi sınıflarında uygulamaları önerilmiş. En sonunda bu eğitimi alan çocuklarla almayan akranlarının performansları karılaştırılmış. Bulgular, bu yenilikçi eğitim programının merak duygusunu, bilginin kalıcılığını ve fen testi puanlarını artırdığını gösteriyor. Eğitimin hem niceliği hem de niteliği önce çocuklarımız ve toplumumuz sonra da ekonomimiz için çok kıymetli. Eğitime harcanan para ve zaman en değerli yatırım.