Dezenformasyonun birincil kaynağı sosyal medya
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde öğretim üyesi ve Araştırmacı Yenal Göksun Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisi için ‘Afet Sürecinde Dezenformasyonla Mücadele’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Mağdur Vatandaşların Zayıflıklarından Faydalanmak
Dezenformasyon faaliyetlerinde kullanılan diğer bir yöntem ise bireylerin afet sonrası duygusal ve stresli oldukları bir dönemde onların korkularından ve endişelerinden faydalanarak dirençlerini kırmaktır. “Malatya Özel Güvenim Bakım Merkezi’ndeki engelli bireyler sokakta kalıyor” iddiası, “Deprem bölgesinde millet cenazelerini toprağa veremiyor, savcılar mesai bitti diye işlem yapmıyor” iddiası, “Gaziantep’te kız öğrenci yurdu yıkıldı ve tek bir kişi kurtuldu” iddiası, “Şiddet uygulanan çocuğun depremzede olduğu” iddiası gibi yalan haber örneklerine bakıldığında özellikle çocuklar, engelliler, kızlar ve depremde hayatını kaybeden vatandaşların konu edildiği dikkat çekmektedir. Bu tür yalan içerikler, deprem haberinden etkilenmiş stresli bireylerde büyük bir duygu ve öfke patlamasına neden olabilir. Bireyler bu tür yanlış bilgilerle karşılaştıklarında bu haberleri teyit etmek ve araştırmak yerine hızlı ve şiddetli bir reaksiyon geliştirme eğilimi içerisine girebilir. Bu dezenformasyon faaliyetlerinin, kamuoyunda öfke ve tepki üreterek bunu devlete karşı yönlendirme amacı taşıdığı ve toplumsal direnci zayıflatmayı hedeflediği görülmektedir.
Aşırılıkçılık ve Nefret Söylemi
Dezenformasyon faaliyetlerinin bazı siyasi aktörler tarafından siyasi hedeflerini gerçekleştirmek üzere kullanıldığı da görülmektedir. Özellikle Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın “İtfaiye erinin telefonunu çalan Suriyeli” tezviratı ve “13-14 yaşındaki depremzedeler istismar edildi” iddiası, bu partinin sığınmacı karşıtı aşırılıkçı söylemlerinin bir parçası olarak işlev görmektedir. Bu iddiaların doğru olmadığı ortaya konulmasına rağmen ilgili siyasi tarafından özür dilenmemesi, dezenformasyon faaliyetlerinin belli hedefler doğrultusunda yürütülen bilinçli faaliyetler olduğunu teyit etmektedir. Bu yalan haberlerin amacı da toplumda yabancı karşıtlığını destekleyerek bu afet döneminde kamuoyunda öfke doğurmak ve bu öfkeyi oy desteğine dönüştürmektir.
Afet sürecinde yüzlerce yalan haberin sosyal medya başta olmak üzere iletişim kanalları yoluyla binlerce kullanıcı tarafından paylaşıldığı düşünüldüğünde, milyonlarca kişiye ulaşmış olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla kriz yönetiminde, arama-kurtarma ve yardım faaliyetleri kadar dezenformasyonla mücadele faaliyetleri de toplumun sağlığını ve dayanıklılığını korumak üzere önemli yer tutmaktadır.
Dezenformasyona Karşı Etkin Mücadele
Sosyal medyanın; yanlış bilginin kolayca dolaşıma girmesi, dezenformasyon faaliyetlerine sahne olması, toplumda kutuplaşmayı arttırması ve nefret söylemini yaygınlaştırması gibi zararları gözlemlenmektedir. Bu tür tehditlere karşı öncelikle kriz yöneticileri, önlemler geliştirmektedir. İletişim Başkanlığı’nın düzenli yayınladığı dezenformasyon bültenleri ve Anadolu Ajansı’nın yayınlamakta olduğu Teyit Hattı, sosyal medyada ve televizyonlarda dolaşıma giren yanlış bilgilerin düzeltilmesi konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Medyada karşılaşılan bir yanlış bilgi, dakikalar içerisinde bu merkezler tarafından teyit mekanizmasından geçirilerek, doğru bilgi kısa sürede paylaşılmaktadır. Bu sürecin hızlı şekilde işletilmesi, dezenformasyonla mücadelede daha etkin olunduğunu göstermektedir.
Dezenformasyonla mücadelede diğer önemli husus ise kamuoyunun yaşanan gelişmeler hakkında güncel ve doğru bilgiyle şeffaf biçimde beslenmesidir. Dezenformasyon üreticileri, kamuoyundaki bilgi boşluklarından, endişelerden ve beklentilerden faydalanma yolunu kullanabilir. Buna karşın olayların manipüle edilmesinin önüne geçmek için kamuoyunun verilerle, görsellerle, kanıtlar ve şahitlerle birlikte sürekli bilgilendirilmesi önem taşımaktadır.
Diğer bir önemli konu ise sosyal medyanın artık kriz yönetiminde önemli bir rol oynadığıdır. Dezenformasyonun birincil kaynağı sosyal medyadır. Bu nedenle resmi kurumlar, bu platformlarda aktif görünürlük sergilemeli, platformun kendine özgü dilini ve kurallarını benimsemeli ve o platforma uygun içerikler geliştirmelidir. Örneğin tüm sosyal medya kullanıcılarının dezenformasyon faaliyetlerine karşı dirençli olmalarını sağlayacak faaliyetlerin yürütülmesi etkili olacaktır. Afet döneminde birlik ve beraberliği vurgulayan içerikleri zenginleştirmek üzere hashtag kampanyalarının düzenlenmesi buna örnek olarak gösterilebilir.
Dezenformasyonla Mücadelede Kullanıcıların Rolü
Son olarak bütün bu süreçte afetzedelerin içerisinde bulunduğu zor durum hakkında tüm izleyicilerin/kullanıcıların farkındalık sahibi olması beklenmektedir. Sosyal medya konusunda daha dezavantajlı konumda olan yaşlılar, engelliler ve çocuklar gibi gruplara yönelik özel kampanyaların da planlanması önemlidir. Zira bu gruplar sosyal medyada kendi seslerini yeterince duyuramadıkları gibi, bu mecralardaki dezenformatif içeriklerin de parçası haline gelebilmektedir. Tüm kullanıcıların, bu zor süreçte gerekli hassasiyeti göstermesi beklenmektedir. Kullanıcılar afet hakkında bilgi paylaşırken olabildiğince resmi kaynakların bağlantılarını paylaşmaya özen göstermelidir. Mesaj gruplarında paylaşılan kaynağı belli olmayan ses kayıtları gibi içeriklere özellikle temkinli yaklaşılmalıdır. Yanlış bilgiye karşı doğru bilginin dolaşımına destek olmaları beklenmektedir.
Afet Sürecinde Influencer Tartışması
Bu afet sürecinde sosyal medyada etkili olan bazı isimlerin daha fazla ön plana çıkarak arama-kurtarma ve yardım faaliyetlerinde rol oynadıkları gözlemlenmiştir. AFAD ve Kızılay başta olmak üzere resmi kurumların dışında bu tür oluşumların sahada oynadıkları rol kamuoyunda bazı tartışmalara da neden olmuştur. Şarkıcı, yayıncı, oyuncu ya da vasıfsız olan sosyal medya influencerlarının doğal afet sürecinde sosyal sorumluluk refleksi göstererek faaliyetlere katılması kamuoyunun büyük bölümünün takdirini toplamıştır. Özellikle de AFAD ile koordinasyon halinde çalışan gruplar yerel ağlar oluşturarak faaliyetlerin daha etkili yürütülmesine de katkı sunmuştur. Ancak doğal afet gibi kriz dönemlerinde süreçlerin uzmanlık ve hassasiyet içerisinde yürütülmesi daha önemli hale gelmektedir. Böyle durumlarda herhangi bir uzmanlığı olmayan ya da yeterli eğitime/bilgiye/kapasiteye sahip olmayan influencerların sosyal medya üzerinden kamuoyunu yanlış şekilde yönlendirme ihtimaline sahip oldukları gözlemlenmiştir. Örneğin depremzedelere yardım götüren bazı sosyal medya infleuncerların, yardımların çok fazla reklamını yaparak depremzedelerin acılarını istismar ettiği ve sahada olumsuz etkiler meydana getirdiği görülmüştür. Ya da bazı influencerların sosyal medyada daha fazla etkileşim alabilmek için yanlış bilgiyi yaydığı ve dezenformasyonun bir parçası haline geldiği görülmüştür. Bu tür durumlara karşı kamuoyunun farkındalık geliştirmesi beklenmektedir.
***