AK Parti’nin 21. yılında, Yatırım ve Kalkınma Hamlelerinin Finansmanı…
Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Arş. Görevlisi Yunus ŞAHBAZ, bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı için hazırladığı ‘AK Parti’nin 21 yılda kendisiyle rekabet eden bir parti olması” başlıklı bir raporunda bugün de, AK Parti’nin, Yatırım ve Kalkınma Hamlelerinin Finansmanı konusuna dikkat çekti.
YATIRIM VE KALKINMA HAMLELERİNİN FİNANSMANI
Bütün toplumlarda olduğu gibi kalkınmanın da bir maliyetinin olduğu aşikardır. Ancak bu maliyetin tolere edilip edilemeyeceği meselenin ana merkezini oluşturuyor. Türkiye’de ise kalkınma hamleleri ve bu hamlelerden doğan maliyetin telafi edilip edilmeyeceği meselesinden ziyade daha çok söz konusu maliyetlerin çarpıtılarak bir itham aracına dönüştürüldüğü görülmektedir.
Yapıcı değil yıkıcı bir eleştirel tarzda kalkınma hamleleri tenkit edilmekte ve söz konusu gelişmeler tekil olarak değerlendirilerek ilgili çalışma üzerinde iyileştirme önerileri sunulmamaktadır. Bunun yerine toptan ve reddiyeci bir tutum takınılarak çoğunlukla çevre ve doğa faktörleri öne çıkarılmakta ve özellikle söz konusu yatırımların orta ve uzun vadeli sonuçları kasıtlı olarak göz ardı edilmektedir.
[Seyhan Barajı]
Bu tavrın sağ kalkınmacılık ile yaşıt olduğunu belirtmek gerekir. Nitekim DP ve AP iktidarlarında da benzer şekilde birçok yanlış iddia ve bilgilerle kalkınma çalışmaları manipüle edilmeye çalışılmıştır.
[Dönemin CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek]
Bir örnek olması kabilinden DP döneminde yayılan şayialar gösterilebilir. Söz gelimi 1956’da açılan Seyhan Barajı için dönemin CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek barajın sağlam yapılmadığını, barajı köstebeklerin oyacağını ve böylece Adana’nın seller altında kalacağını iddia edebilmiştir.
Yine o dönemde DP’nin dış borçlarla gerçekleştirmeye çalıştığı kalkınma çalışmalarında dış borçların da manipüle edildiği görülmektedir. Dönemin CHP Manisa il başkanı, DP’nin ABD’ye çok fazla borçlandığı ve bu borçları ödeyebilmek için İzmir’i Yunanlılara vermeyi taahhüt ettiği gibi absürt bir iddiayı gündeme getirebilmiştir.
Bu türden özellikle sağ iktidarlar tarafından üretilen hizmetlere karşı yapılan karalama ve kötüleme kampanyalarının Türkiye’nin kalkınma serüveninin önemli bir parçası olduğunu tespit ve teslim gerekmektedir.
Öte yandan altyapı ve yatırım çalışmalarında en büyük tenkit noktalarından biri yatırımların finansmanıdır. Özellikle büyük projeler söz konusu olduğunda finansman modeline dair eleştiriler yöneltildiği ve hatta yer yer spekülasyonların yapıldığı görülmektedir.
Şunu kabul etmek gerekir ki büyük projelerdeki en önemli problem finansmanının sağlanmasıdır. Daha genel anlamda bakıldığında ise kalkınma hamlelerine girişebilmek için her şeyden önce bir sermayenin ya da sermaye birikiminin olması gerekir. Kapitalist Batı devletlerinde sermaye birikimi sömürgeci ya da baskıcı rejimler eliyle işçi ve köylü kitlelerinin taleplerinin bastırılması ve bu kitlelerin sömürülmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Ancak Türk/Osmanlı geçmişinde sömürgeleştirme pratiği söz konusu olmadığı gibi köylülüğün tasfiyesi gibi süreçler de vuku bulmamıştır.
Bu nedenle Türkiye’de kalkınma hamleleri daha çok devlet eliyle, kamunun sağladığı finansmanlarla yapılabilmiştir. Ancak kamu finansmanı yoluyla kalkınma hamlelerinin tamamını finanse etmek mümkün değildir. Zira özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki altyapı yatırımları yatırım ve kalkınma projelerine ayrılan kamu kaynaklarının büyük bir kısmını tüketmektedir.
Hem Türkiye’nin harici bir sermaye birikimi sürecine girmemiş olması hem de yatırım ve kalkınma ihtiyacının yerinde ve zamanında giderilemeyişinden ötürü biriken sorunlar kamunun üzerindeki finansman yükünü daha katmerlendirmektedir. Bu nedenle kamu kaynaklarının dışında birtakım finansman model ve yöntemleri hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde yaygınlık kazanmaya başlamıştır.
Kalkınma hamleleri başta olmak üzere Türkiye’de ve dünyada hızla artan bir finansman modeli KÖİ’dir. En genel anlamda Kamu Özel İşbirliği KÖİ “bir sözleşmeye dayalı olarak, yatırım ve hizmetlerin, projeye yönelik maliyet, risk ve getirilerinin, kamu ve özel sektör arasında paylaşılması yoluyla gerçekleştirilmesini” ifade eder.
Kamu Özel İşbirliği KÖİ’ler gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümeyi engelleyen altyapı açığını kapatmakta yardımcı olan bir modeldir. Bu yöntem sayesinde mevcut kaynaklara ek ve alternatif finansman kaynakları oluşturulabilmekte ve böylece aynı anda daha fazla büyük yatırım yapılabilmektedir.
KÖİ’ler vasıtasıyla özel sektör finansmanı ve uzmanlığının özellikle 1990’lardan itibaren KÖİ modelinin dünyada artış trendinde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Kamu Özel İşbirliği KÖİ’ler hakkında şu tespitlerde bulunmak mümkündür:
• Özellikle altyapı açığını karşılamak amacıyla mevcut öz kaynaklara alternatif olacak finansmanı sağlamak için kullanılmaktadır.
• Kamu altyapı hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için kamu ve özel sektör arasında imzalanan süreli sözleşmelerdir.
• Bu sözleşmeler çerçevesinde özel sektör finansmanından ve uzmanlığından
yararlanılmaktadır.
• Sözleşmeler çerçevesinde sermaye, inşaat, bakım-onarım, işletme ve hizmet
sunumu gibi önemli riskler özel sektöre transfer edilmektedir.
Dolayısıyla KÖİ modeliyle yapılan yatırımlarda son yirmi yılda dünya genelinde ve Avrupa ülkeleri özelinde bir artış olduğu görülmektedir. Bu yükseliş trendinde öne çıkan alanların ise ulaştırma ve enerji olduğu göze çarpmaktadır. Ulaşım ve enerji alanındaki yatırımların öne çıkmasının sebebi bu alanlarda yatırım yapabilmek için yüksek finansman desteğine ihtiyaç duyulmasıdır.
Kamu bu alanların gerektirdiği yüksek bütçeli büyük projeleri yapabilmek için çoğunlukla kendi kaynakları dışından finansman desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu anlamda Kamu Özel İşbirliği KÖİ’ler büyük projelerde Avrupa’da ve dünya genelinde birçok devletin tercih ettiği bir yatırım modelidir ve yaygınlığı günden güne artmaktadır.Bu kapsamda Türkiye’de de son yıllarda KÖİ’ler vasıtasıyla yapılan yatırımlarda bir artış olduğu göze çarpmaktadır.
KÖİ’ler 1980’lerden itibaren Türkiye’de de yatırımları finanse etmede kamu kaynakları haricinde kullanılan yöntemlerden biridir. Bu bağlamda KÖİ modeliyle 1986-2002 döneminde sözleşme değeri 11,9 milyar dolar ve yatırım tutarı 11,4 milyar dolar olan 67 projenin sözleşmesi imzalanırken 2003-2017 döneminde ise sözleşme tutarı 122,9 milyar dolar ve yatırım tutarı 50,2 milyar dolar olan 158 projenin sözleşmesi yapılmıştır.
29 Kamu kaynağı finansmanıyla yapılan yatırım projelerinde projenin süresi yedi-yirmi yıl arasında sürerken KÖİ modelinde bu süre beş yılın altına kadar inebilmektedir. Dolayısıyla KÖİ modeli; yatırımların daha hızlı ve etkin bir şekilde tamamlanmasına ve altyapı açığının hızla kapatılmasına olanak sağlamaktadır.
KÖİ modelinin avantajlarını şöyle sıralamak mümkündür:
• Yeni bir finansman kaynağı oluşturularak bütçe imkanları artırılmaktadır.
• Özel sektör dinamizmi, kamu deneyimi ve uluslararası finans kuruluşlarının mali desteği bir araya getirilerek risk paylaşımı yapılmakta ve kısa sürede projeler bitirilerek ekonomiye kazandırılmaktadır.
• Söz konusu yatırımların normal şartlarda tamamlanması yedi-yirmi yıl
arası bir süreyi bulurken bu modelle beş yıldan kısa sürede projeler halkın
hizmetine sunulmaktadır.
• Projelerin kısa sürede hayata geçirilmesi ile zaman tasarrufu, sürüş konforu, trafik güvenliği ve istihdam gibi sosyoekonomik etkilerle rekabet gücü
artırılmaktadır.
• Bu projelerin işletme süresi bitiminde her türlü bakımı yapılmış olarak kamuya devri yapılacaktır.
• Projenin kalan ekonomik ömrü boyunca elde edilecek gelirlerin bütçeye dahil olması da önemli bir avantajdır.
Dolayısıyla KÖİ modeliyle yapılan yatırımların birçok avantajından söz edilebilir. Bununla birlikte bu modele ilişkin ulusal ve uluslararası tenkitler de vardır. Elbette politika yapım ve üretiminde birtakım tercihlerin kritik edilmesi olağan karşılanabilir. Ancak en nihayetinde KÖİ modeli Türkiye’de ve dünyada büyük projelerde sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemle yapılan birçok yatırım halkın hizmetine sunulmakta ve sürecin başında birtakım soru işaretleri olsa da zaman içerisinde bunların çoğunlukla elimine olduğu görülmektedir.
Yunus ŞAHBAZ
***
Yazar hakkında
Yunus ŞAHBAZ, 2014’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi-Mülkiye’den mezun olmuştur. 2017’de Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamıştır. Kırıkkale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Şahbaz “Türk Düşüncesinde Aydın Sorunsalı: Bir Erol Güngör Çözümlemesi” başlıklı teziyle doktorasını tamamlamıştır. Akademik görevlerinin yanı sıra Muhafazakar Düşünce dergisinin genel yayın yönetmenliğini deruhte etmektedir. Akıntıya Karşı Bir Aydın: Erol Güngör ve Vahdettin Işık’la beraber editörlüğünü üstlendiği Said Halim Paşa: Geleneğin Muhafızı, Değişimin Faili isimlerinde kitapları vardır. Çok sayıda ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri ve çeşitli süreli yayınlarda yazıları bulunmaktadır.
Temel çalışma alanları Türk siyasal hayatı, Türk düşüncesi, Türk sağı, Türkiye’de milliyetçilik ve muhafazakarlıktır.