Afganistan’ın Kaderi
Taliban, Doha Antlaşmasıyla kazandığı meşruiyet zeminini sonuna kadar istismar edecektir.
Murat ASLAN & SETA Araştırmacı
Asya’nın kalbinde Hindikuş Dağları’na sırtını yaslamış Afganistan, kan ve gözyaşıyla tarif edilen makus talihine yine yenik düşüyor. ABD’nin yirmi yıl süren ve aslında beklenmekte olan “U” dönüşü sonrasında yine kaosa sürüklendi. Afganistan’da serbest seçimlerle kurulmuş hükümet sallantıda ve Taliban tekrar iktidarı ele geçirme aşamasında. Afganların kaderinin müteakip yıllarda hangi istikamete yönelebileceği halâ belirgin değil. Ancak belirsizlik üzerine öngörüde bulunmak için Taliban, Afgan Hükümeti ve ABD’nin son yirmi yılına önce kısaca göz atmak gerekiyor.
Afganistan’da Taliban odaklı değerlendirmeler için öncelikle muhalif unsurların resmini çıkartmak gerekir. Taliban tek muhalif unsur değil. Hakkani grubu, Taliban ile iş birliği yapıyor olsa da farklı bir liderliğe sahip. Horasan Grubu olarak bilinen DEAŞ türevi yapılanma ise muhtemel bir Taliban iktidarında dahi otonom eylemler yapabilecek bir örgüt. Pakistan kökenli Peştun yapılanmaları ise dağınık bir şekilde Afganistan’da eylemler yapabiliyor ve çoğunlukla Şii mezhebine itikat eden Hazaraları hedef alıyorlar. El Kaide, Ladin’in infazı sonrasında pasif bir yapılanma gibi kalmışsa da Taliban ve diğer örgütlerle ilişkisini devam ettiriyor. Esasen ABD’nin çekilmesiyle El Kaide’nin Afganistan’da daha rahat bir ortama kavuşabileceği henüz seslendirilmeyen bir gerçek.
Taliban gibi muhalif kanatta yer alan Hizb-i İslam-ı Gulbettin barış ve uzlaşı sürecine dahil oldu ve silahlı mücadeleyi evvel sene bıraktı. Nihayet Taliban, yekpare bir örgüt olmayıp siyasi ve askerî kanat arasında fikir ayrılıkları olabiliyor. Ayrıca sahadaki unsurların kendi inisiyatifleriyle karar alabilme imkânları var. O halde Afganistan’da Taliban iktidarı ele geçirip kendi rejimini tesis etse dahi muhalif unsurlar arasında rekabet yaşanması olası görünüyor. Ancak dinin referans alındığı Taliban öğretisinde, ideolojik temeller Taliban’ı diğer yapılanmalara göre daha başat hale getiriyor.
Afgan hükümeti ve toplumsal yapısı muhalif kanattaki örgütlenmelerden daha da karmaşık. ABD yirmi yıl boyunca devlet inşa süreci gerçekleştirdi ve bürokrasi yaratmaya çalıştı. Anayasa’nın 2004 yılında referandum sonrası kabul edilmesiyle güvenliğin konsolide edilmesi, refahın yükseltilmesi ve idari kapasitenin artırılması kapsamında projeler yürütüldü. Amerikalılar için çoklu etnik yapı ana kaygı nedeniydi. Bu nedenle Afgan hükümeti etnik dengelerin gözetildiği bir yapıya sahip. Bir kadro Peştunlara tahsis edilmişse yardımcıları Tacik veya Özbek olabiliyor. Böyle bir durum da liyakatten ziyade sadakati esas alan bir anlayışı bürokrasiye egemen kılıyor.
Amerikalı danışmanların güdümünde Afgan devleti önce kendi ayakları üzerinde durmaya, sonrasında bağımsız kararlar almaya itildi. Ancak arzu edilen sonuç alınamadı. Amerikan çekilmesine uygun söylemleri üretmek için ABD’li generaller, Afgan Güvenlik Kuvvetlerini “bağımsız harekât icra edebilirler” şeklinde topluma sundu. Afgan siyaseti perde gerisinden “idare” edilmeye çalışıldı. Ancak etnik iktidar yarışının önüne geçilemedi. Örneğin, Seçim Kurulu, seçim sonuçlarını aylarca ilan edemedi. Başkanlık yarışına giren adayların imzaladığı memorandum ile Devlet Başkanı yanında “Devlet CEO’su” makamı ihdas edildi. Yani halk iradesi rakip siyasiler arasında paylaşıldı. Bu arada yolsuzluk en kronik problem oldu. Ev kiralarının 400-500, bir tüpün 240 Afgan Dinarı civarında olduğu Afganistan’da 500-600 Afgan dinarı alan polis ve memur aslında yolsuzluk yapılmaya itildi. Hayat pahalılığı ve altyapı eksikliği Afganların kendi devletlerini sorgulamasına yol açtı. Sadece Donör Konferanslarında vaat edilen ve kısmen gerçekleşen dış yardımlarla ayakta kalan ekonomik yapı ülkenin kırsalını afyon ekimine ve ticaretine daha da itti.
Afyon tarımı ve ticareti ana gelir kaynağı oldu. Ancak afyon ekiminden elde edilen gelir, köylünün ancak günlük harcamalarını karşılayabildi. Taliban’ın yüzde 6 “vergi” karşılığında karışmadığı afyon üretimi, Taliban ve bölgesel liderlerin güçlenmesine ancak devletin zayıflamasına neden oldu. Çünkü afyon üretiminin ve ticaretinin vergilendirilmesi kolay değil. Yaklaşık 20 milyar ABD doları olan Afgan gayrisafi milli hasılasının yüzde yirmisi afyon ekiminden elde ediliyor. Ancak elde edilen gelir devlete değil kişilerin ve Taliban’ın kasasına akıyor. Böylece yolsuzluk çarkları işlemeye başlıyor. 2001 öncesi uygulamaların aksine, Taliban’ın afyon ekimine ses çıkartmamasıyla kırsal alanda devlete değil Taliban’a biat eden bir eğilim ön plana çıktı.
Afgan toplumunun etnik yapısı, mevcut durumu ve müteakip ihtimalleri şekillendirebilecek özellikte. Otuz iki dilin konuşulduğu Afganistan’da ana etnik gruplar Pakistan’a demografik uzanımı olan Peştunlar, Tacikler, Şii Hazaralar ve Özbek-Türkmen Türkleri. Hazaraların Moğol kökeni iddia edilmekle birlikte Afganistan’da Türk kökenli oldukları söyleniyor. Sovyet işgali ve sonrasında Mücahit Savaşlarında bu etnik unsurlar kendi doğal liderleriyle silahlı bir karaktere sahipti. Ancak Amerikan işgaliyle silahlı yapılar dağıtıldı. Karzai ve Gani yönetimlerinin bölgesel silahlı yapıları dağıtma politikaları bu oluşumları zayıflattı. Dış destek olmadan bölgesel liderlerin uzun vadeli bir duruş sergilemesi pek mümkün görünmüyor. Sonuçta bu etnik yapıların Taliban veya bir diğer etnik gruba yönelik örgütlenmesi için zamana ve kaynağa ihtiyaç var.
Afyon ticaretinden elde ettikleri gelirlerle silahlı yapısını muhafaza etmiş yerel liderler, kendi bölgelerinde tercihlerini dikte edebilecek güce sahip. Kuzeyde Özbek ve Türkmen Türkler ile Tacikler Kuzey İttifakını anımsatan bir yapılanmayı gündeme alabilir. Hazaralar silahlanma ve örgütlenme konusunda hem İran’ın desteğine sahip hem de Taliban’ın geçmişte yaptığı katliamlar nedeniyle her olasılığa hazır görünüyorlar. Ancak bölgesel liderlerin, etnik gerekçelerle silahlanması daha geniş kapsamlı bir iç savaşa da neden olabilir. Öte yandan bölgesel liderlerin hangi raddeye kadar silahlı bir direnişe önderlik edebilecekleri belirsiz.
Taliban ve Afgan iç dinamikleri sonrasında Amerikan “hatalarına” da odaklanmak gerekiyor. ABD’nin Afganistan “macerası” Sovyet işgali sonrasında derslerden faydalanılmadığına zaten işaret ediyordu. Amerikalı askerlerin taktik hataları stratejik çabaları boşa çıkarttı. Tedirginlik ve korkuyla sivil halka kötü davranan, Afgan toplumunun değerlerini anlamayan ve geleneksel savaş yöntemlerine itibar eden ABD ordusu adım adım yenilgiye yürüdü. Afganistan’ın kötü ve bakımsız yollarında tedirginlikten kaynaklı aşırı süratle Afgan insanına çarpıp ilerleyen ABD konvoyları alışıldık hale geldi. ABD askerlerinin Bagram üssünün cezaevindeki kötü muameleleri ve 2012 yılında Kur’an’a saygısızlığı Afgan halkını sokaklara döktü. Temeli olmayan ve tek kaynağa dayanan istihbarat raporlarına itibar edilmesi başka bir yanlıştı. Bu raporlar ışığında ABD Özel Kuvvetleri gece operasyonları ve Hava Kuvvetleri hava akınları düzenledi. Sonuç, Karzai’nin zamanında sıklıkla eleştirdiği gibi “sivil zayiat” idi. Yani ABD, Afganistan’da taktik hatalarıyla kendini tüketti.
ABD’nin stratejik hatalarıysa, ABD askerleri marifetiyle düzeltilemeyecek kadar derin. Obama’nın 2009 yılında Afganistan’dan çekilme niyetini açıkça seslendirmesi ve 2012 yılında ABD askerinin 2014 yılı itibarıyla çekileceğini açıklaması Taliban’ı zafer ilan etmeye itti. Ayrıca Afgan hükümeti ile istişare etmeden Doha’da Taliban ile görüşen ABD, Taliban’ı meşrulaştırdı ve Afgan halkı nezdinde itibar kazandırdı. ABD eski Başkanı Trump’ın Taliban’ın Doha Temsilcisiyle 45 dakikalık bir telefon görüşmesi yapmasını da unutmamak gerekir. Afganistan’ı El Kaide’yi yok etmek için işgal eden ve maliyeti NATO ile paylaşmaya çalışan ABD stratejik hatalarıyla El Kaide’yi yok edemedi, Taliban’a tekrar meşruiyet kazandırdı ve sonuçta taktik / stratejik hatalar nedeniyle bu “savaşı” kaybetti.
Önümüzdeki dönemde neler olabilir? Taliban, Doha Antlaşmasıyla kazandığı meşruiyet zeminini sonuna kadar istismar edecektir. Taliban’ın “kendi” algısı zafer kazandığı istikametinde güçlendi. Bu nedenle “kukla” şeklinde isimlendirdiği Afgan hükümetini devirmek için her türlü çabayı gösterecektir. Kabil Havaalanına yönelik talepleri de bu yüzden. Afgan hükümetine can suyu verebilecek hiçbir teklife sıcak bakmıyorlar. Taliban’ın barış ve uzlaşı istikametinde cesaretlendirilmesi ancak Afgan hükümetinin ve yerel liderlerin askerî dengeyi tekrar tesis etmesine bağlı. Aksi halde Taliban’ın dikte edilecek herhangi bir telkini kabul etmesi mümkün görünmüyor. Barış ve uzlaşı doğal olarak en makul çıkış yolu ancak Taliban tarafına bükülen zeminin karşıt bir hamleyle tekrar dengeyi tesis etmesi gerektiği aşikâr. En istenmeyen senaryo ise tüm etnik unsurların birbirleriyle ve Taliban ile uzun vadeli, önce düşük profilde, sonra şiddetli çarpışmalara girmesi. Afganistan’ın bölündüğü böyle bir senaryo iç savaşa yol açabilir.
***
Murat Aslan
[UHA Haber Ajansı, 16 Ağustos 2021]