ABD’nin yeni Başkanı Trump, “Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesi “büyük bir hata”
Trump’ın Rusya ve özellikle Putin ile karmaşık bir ilişkisi olmuştur. Başkanlığı sırasında Putin ile daha sıcak ilişkiler geliştirmeye çalışırken Ukrayna topraklarının ilhakı ve siber müdahale gibi faaliyetler nedeniyle ise Moskova’ya yaptırımları sürdürmüş ve genişletmiştir. Ayrıca Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin “büyük bir hata” olduğunu dile getirmiştir.
Eski başkan, Rusya’yı Çin’e göre daha küçük bir tehlike, Ukrayna konusunu Amerikan çıkarları açısından daha önemsiz bir husus ve Avrupa ile iş birliğini de ABD sponsorluğunda kıtanın bedava güvenlik elde etmesi olarak görüyor.
Buna rağmen Trump, ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteği eleştirerek askeri ve mali yardım sağlama konusunda uzun süredir devam eden Amerikan politikasını sorgulamıştır.
Genel olarak Trump’ın Rusya ve Ukrayna’ya yönelik yaklaşımı, ABD’nin çatışmadaki rolünü azaltmaya ve hızlı bir çözüm arayışına odaklanmaktadır. Ukrayna’ya sürekli askeri yardım sağlanmasının gerekliliğini sorgulayan Trump bu sorumluluğun Avrupa ülkelerine kaydırılmasını savunmuştur. Harris’in ise Ukrayna hususunda Biden politikasını devam ettirmesini bekleyebiliriz.
Bu politikanın ana unsurları bir yandan Ukrayna’ya askeri, ekonomik ve siyasi destekler sağlamayı diğer yandan da Rusya’yı diplomatik
açıdan izole ederek yaptırımlarla bu ülkenin canını acıtmayı kapsıyor. Harris’in de Rusya ve Ukrayna’ya yönelik politikası, Ukrayna’nın
Rusya’nın saldırganlığına karşı savunulmasını ve Avrupa’nın uzun vadeli istikrarının sağlanmasını merkezine alıyor.
Harris defalarca ABD’nin Ukrayna’yı gerektiği sürece destekleyeceğini ve bir Rus zaferinin bölgeye ve daha geniş uluslararası düzene oluşturduğu tehdide karşı koyacağını belirtmiştir. Harris, Ukrayna’ya küresel düzeyde destek konusunda aktif bir rol üstlenmiş, mali, insani ve askeri yardımlar için on milyarlarca dolar sağlanması adına kongreye baskı yapmıştır.
Biden-Harris yönetimi askeri ve mali desteklerin yanı sıra ABD’nin müttefikleriyle koordinasyon içinde Rusya’ya geniş çaplı yaptırımlar uygulanmasını da desteklemiştir. Bu yaptırımlar Rusya’nın önemli sanayi kollarını ve enerji ihracatını hedef alarak bu ülkeyi ekonomik açıdan izole etmeyi ve dolayısıyla askeri kabiliyetlerini zayıflatmayı amaçlamaktadır. Harris ayrıca Putin ile yapılacak herhangi bir müzakerenin Kiev yönetimini eşit bir katılımcı olarak içermesi gerektiğini vurgulamış ve Ukrayna liderliğinin dışlandığı gizli anlaşmaların mümkün olmadığını belirtmiştir.
Trump ve Harris arasındaki en büyük dış politika farkını ise Ukrayna, NATO ve Avrupa’nın güvenliği teşkil ediyor. Biden-Harris yönetiminin Ukrayna meselesine yaklaşımı geleneksel Amerikan politikasının bir yansımasıdır. Bu politika Transatlantik iş birliği ve NATO’nun koordine edici rolüne dayanıyor. Trump ise bu politikada kapsamlı değişiklikler yapacağının sinyalini veriyor.
Eski başkan, Rusya’yı Çin’e göre daha küçük bir tehlike, Ukrayna konusunu Amerikan çıkarları açısından daha önemsiz bir husus ve Avrupa ile iş birliğini de ABD sponsorluğunda kıtanın bedava güvenlik elde etmesi olarak görüyor.
İSRAİL’E DESTEK
7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Gazze’de giriştiği orantısız güç kullanımı ve savaş suçları –tüm dünya gibi– ABD’nin de gündeminde önemli yer tutuyor. Kampüs protestoları ve Müslümanların 2024 başkanlık seçiminde kime oy verecekleri gibi hususlar adayları bu konuda da söz söyleme mecburiyetine itmiştir.
Harris’in İsrail-Filistin savaşına dair yaklaşımının Biden’dan belirgin bir fark göstermediği söylenebilir. Zaman zaman Filistinlilerin yaşadığı acılara dikkat çekmiş olsa da Harris’in bu açıklamalarının somut bir politikaya dönüşeceğine dair bir işaret bulunmuyor.
Harris, kendini Biden’dan uzaklaştırmaya çalışsa da gelinen noktada Gazze’deki durumu “İsrail’in kendini savunma hakkı” bağlamında değerlendiriyor. Ayrıca ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri desteği azaltacağı yönünde herhangi bir sinyal vermiyor.
Harris, İsrail’in Hamas’a karşı kendini koruması gerektiğini sık sık vurgulamış ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinde bu duruşunu yinelemiştir. 7 Ekim’den bu yana ABD’nin İsrail’e sağladığı yardım 22 milyar doları aşmışken Harris bu desteğin sürmesi gerektiğini savunuyor. Bununla birlikte Harris bir an önce ateşkes yapılması gerektiğini de söylüyor.
Bu çağrıyı Biden’dan yaklaşık bir ay önce Mart 2024’te yapan Harris, Gazze’deki insani krizi zaman zaman eleştiriyor ve İsrail’in sivilleri korumak için daha fazla önlem alması ve bölgeye yönelik insani yardımın artırılması gerektiğini savunuyor.
Harris, İsrail-Filistin çatışması konusunda daha geniş anlamda iki devletli çözümü destekliyor ve Filistinlilerin güvenlik ve öz yönetim hakkı elde etmeleri gerektiğini vurguluyor. Hem Gazze hem de Batı Şeria’yı yönetecek güçlü bir Filistin yönetiminin yeniden canlandırılması çağrısında bulunan Harris, İsrail’in Batı Şeria’daki aşırı Yahudi yerleşimcileri Filistinlilere yönelik şiddet konusunda sorumlu tutması gerektiğini de belirtiyor. Ayrıca Trump yönetimi tarafından müzakere edilen ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında normalleşme sağlayan İbrahim Anlaşmalarını da destekliyor.
Demokrat Parti’nin sol kanadındaki ve ilerici çevrelerdeki beklentilere rağmen Harris’in İsrail’e yönelik herhangi bir ambargo ya da yaptırım uygulama planının olmadığı anlaşılıyor. Bu anlamda Harris’in başkan olması durumunda Biden yönetiminin İsrail politikalarının devam etmesi sürpriz olmaz. Harris zaman zaman Filistinlilerin yaşadığı duruma dikkat çekse de ABD’nin İsrail’e desteğini sınırlandırma konusunda somut bir adım atacağına dair bir işaret vermiyor.
Trump, başkanlığı döneminde ve sonrasında İsrail’e desteğini dile getirmiştir. 7 Ekim’den bu yana da bu tutumunu devam ettirmiş ve kendisini İsrail’in koruyucusu olarak nitelendirmiştir. Trump’ın İsrail-Filistin çatışmasına yönelik yaklaşımı önceki başkanların halihazırda taraflı olan politikalarından dahi İsrail lehine ayrışmıştır.
Trump, başkanlığı döneminde İsrail’e yönelik Amerikan desteğini pekiştiren önemli adımlar atmıştır. 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanımış ve ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımıştır. Bu adım on yıllardır süregelen Amerikan politikasından önemli bir sapma olarak hem sembolik hem de tartışmalı bir hamle olmuştur.
2019’da Trump, İsrail’in 1967’de Suriye’den ele geçirdiği ihtilaflı Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanımıştır. Ayrıca İsrail
ile bazı Arap ülkeleri arasında ilişkilerin normalleşmesini sağlayan İbrahim Anlaşmaları’nın hayata geçirilmesinde de kilit rol oynamıştır.
Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” olarak nitelediği plana göre Filistin’in kuracağı devletin egemenliği de kısıtlanmıştır. Plan, Filistin devletinin tamamen demilitarize olmasını ve İsrail’in Filistin topraklarının güvenliğini denetlemeye devam etmesini öngörmektedir.
(devam edecek)