Ketojenik Diyet ve Dikkat edilmesi Gereken Durumlar
Uzm. Diyetisyen Banu Topalakçı Salman, Araştırmaların, ketojenik diyetin mikro besin yetersizliği (vitamin, mineral, posa vb) açısından yüksek risk taşıyabileceğini öne sürdüğünü, sürekli olarak ketoz durumunda kalmanın adrenal bezleri ile tiroid ve endokrin sistemi üzerinde stres yaratabildiğini açıkladı.
UHA / İnternational News Agency
Uzm. Diyetisyen Banu Topalakçı Salman, TÜHA Haber’e yaptığı açıklamada, “Ketojenik diyet uygulamaları kişiye özel olmalıdır ve bireylerin metabolik tepkileri takip edilmelidir. Bu diyetlerin kullanımına aşağıda belirttiğim bazı özellikli durumlarda ise özellikle dikkatle yaklaşılmalıdır” dedi.
Ketoasidoz’a Dikkat!: Ketoz durumunun kontrolden çıktığı durumda keton cisimleri kanda ketoasidoz adı verilen toksik düzeyde asit üretebilir ki bu durum hayatı tehdit eden bir komplikasyon (yan etki) dur. Ketoasidozun hafif semptomları, nefes darlığı, oryantasyon kaybı, derin ve hızlı nefes alıp verme ve bilinç durumunda değişikliklerdir ki acil müdahele gereklidir. Ketoasidoz belirtileri genellikle günler boyunca yavaşça oluşur. Karın ağrısı, kusma ve ateş hafif semptomlardan sonra gelişebilir. Ketoasidoz çoğunlukla tip 1 diyabetli bireylerde görülür çünkü bu kişiler ketonların aşırı üretimini önleyen bir hormon olan insülin üretmezler. Bununla birlikte, birkaç nadir vakada, uzun süre çok düşük karbonhidratlı bir diyet uygulayan diyabetik olmayan bireylerde de ketoasidozun meydana geldiği rapor edilmiştir.
Tip 1 Diyabet
Bahsedilmesi gereken kritik bir nokta, tip 1 diyabet popülasyonunda ketojenik diyetin hipoglisemik (kan şekeri düşüklüğü) riskidir. Gözlemsel yapılan bir çalışmada denekler üç yıl boyunca ketojenik diyetle takip edilmiş ve katılımcıları haftada 6 hipoglisemi atağı geçirmiştir Benzer şekilde, tip 1 diyabetli kişilerde ketojenik diyetin ketoasidozu hızlandırabileceğini gösteren vaka çalışmaları da vardır. Bu nedenle tip 1 diyabetli hastalarda çok dikkatli olunması, doktor ve diyetisyen kontrolünde takip edilmesi gerekmektedir.
Kalp Damar Sağlığı
Çoğu çalışma ketojenik diyetin yüksek tansiyona karşı olumlu etkilerini göstermiştir. Ketojenik diyetin özellikle kan lipit profili (toplam kolesterol vb) değişiklikleri ve kalp damar sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkisinin güvenilirliği ise henüz tam olarak kanıtlanmamıştır. Çalışmalar genellikle HDL (koruyucu kolesterol) ve trigliseritlerde iyileşme olduğunu göstermektedir ancak LDL kolesterol yanıtı değişkendir. Bunun nedeni, her bir kişinin diyet içeriğindeki farklılıklar olabilir. Keto diyetiyle ilgilenenler, mikro besin (vitamin, mineraller vb) ve posa alımını sürdürmek için yeterli sebze tüketimini sağlamaya ve doymuş yağları sınırlamaya teşvik edilmelidir.
Keto’nun kan şekeri açısından potansiyel faydalarına rağmen, tip 2 diyabetli kişilerde, kalp hastalığı riski daha yüksek olduğundan, çok fazla doymuş yağ tüketmenin LDL kolesterol düzeylerini yükseltebileceği ve kalp sorunları olasılığını daha da artırabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle, tip 2 diyabetiniz varsa, özellikle de yüksek tansiyon gibi kalp hastalığı için diğer risk faktörleriniz varsa, ketojenik diyeti mutlaka doktorunuz ve diyetisyeniniz onayı ve kontrolü ile uygulayınız.
Gebelik
Düşük karbonhidratlı diyetlerle beslenen gebelerin doğum kusurları riskinin arttığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Yapılan bazı çalışmalar, karbonhidrat alımı kısıtlı kadınların bebeklerinde nöral tüp defekti olma olasılığının daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu nedenle hamile kalmayı planlayan kadınlar ve gebeler çok düşük karbonhidratlı diyetlerden kaçınmalıdırlar.
Kanser
Ketojenik diyet belirli kanser türleri için potansiyel bir tedavi olabilir, ancak etkinliği farklı kanser türlerine göre değişiklik gösterebilir. Şu an itibariyle, ketojenik diyetin kanser tedavisindeki güvenliğini ve etkinliğini inceleyen titiz klinik araştırmaların eksikliği, daha fazla araştırma yapılmasını gerektirmektedir. Ketojenik diyetin kanser tedavisindeki rolünü daha iyi değerlendirmek için çeşitli kanser türlerine sahip hastaları kapsayan kapsamlı klinik çalışmaların yapılması önemlidir. Ketojenik diyetin birincil anti-kanser tedavisi olarak kullanılabileceğini öne sürmek için hala yeterli veri yoktur, ancak adjuvan (kanserin nüks etmesinin önlenmesi) tedavi olarak faydalı bir role sahip olabileğini gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.
Diğer olası sağlık problemleri; Uzun süreli ketojenik diyetin, böbrek taşı ve osteoporoz riskinin artması ve kandaki ürik asit seviyelerinin (gut için bir risk faktörü) artması dahil olmak üzere bazı olumsuz yan etkileri öne sürülmüştür. Bunun yanında, ketojenik diyette önerilen çeşitli besinlere yer verilmemesi durumunda olası besin eksiklikleri ortaya çıkabilir (lif, B vitamini ve demir, magnezyum, çinko mineralleri).
Sonuç olarak, ketojenik diyet, diğer yöntemlerle kilo vermede zorluk yaşayan bazı kişiler için bir seçenek olabilir. Sağlık yararları elde etmek için gerekli olan yağ, karbonhidrat ve proteinin kesin oranı, genetik yapı ve vücut kompozisyonuna bağlı olarak bireyler arasında farklılık gösterecektir. Bu nedenle ketojenik diyet doktor ve diyetisyen kontrolünde uygulanmalı, bireyin biyokimyasal değişiklikleri yakından takip edilmeli ve mevcut sağlık durumuna göre hazırlanmış bir beslenme planı oluşturulmalıdır. Tedavi tamamlandıktan sonra ise sağlıklı karbonhidratların bireyin diyetine yeniden eklenmesi önemlidir.
Ez cümle, ketojenik diyet zayıflama amaçlı olarak günümüz popüler diyetleri arasında yer alsa da çoğu zaman tıbbi tedavi amacıyla kullanılan ve mutlaka doktor ve diyetisyen tarafından takip edilmesi gereken bir tıbbi beslenme tedavisi şeklidir ve uzun vadede kontrolsüz kullanımı bazı sağlık problemlerine neden olabilir.
***