1946 seçimlerinde seçim güvenliği neden sağlanamadı?
Tarih Vakfı Başkanı olan İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan, BBC Türkçe‘ye, yaptığı açıklamasında “1946 seçimlerinde seçim güvenliği neden sağlanamadı?“ğını şöyle anlatmaya devam ediyor:
“Seçimler hem bürokratik baskı altında geçer hem de açık oy gizli tasnif yapılmıştır. Yani sandık başkanının önünde, her partinin milletvekili aday listelerinin yazdığı oy pusulaları var. Siz sandık başkanının önünde duran bir oy pusulasını alıp onu, geçip içeride zarfa koyuyorsunuz, onu da dönüp sandığa atıyorsunuz. Dolayısıyla kimin hangi oyu attığı herkes tarafından görülüyor. Bu açık oylamadır.
“Oylar kullanıldıktan sonra seçim başkanı liderliğinde, herkes dışarı çıkartılır, sandık kurulu atılan oyları çıkartıp sayar, tutanağı tutar. Odadakiler imzaladıktan sonra da oylar yakılır. Bu da gizli tasniftir. Kimse tasnifi gözlemleyemez, sınayamaz. İtiraz etseniz bile kanıtınız yoktur.
“1950 seçimlerinde ise tam manasıyla gizli oy, açık tasnif yapıldı. Bir YSK kuruldu, seçim yargı gözetiminde yapıldı ilk defa. Radyodan yararlanma hakkı getirildi, daha demokratik bir seçim yapıldı”.
[1950 seçimleri gizli oy, açık tasnif yapıldı. GETTY IMAGES]
Halk neden DP’yi destekliyor?
Alkan, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmasa dahi savaşın bütün ekonomik sıkıntılarını, yokluğunu yaşadığını; ülkenin yüzde 80’inden fazlasını oluşturan köylü ve kırsal kesimin kıt olanaklardan, ürettiğinin büyük kısmına devletin el koymasından rahatsız olduğunu ifade ediyor.
Ayrıca devletin, savaşın fırsat verdiği ekonomik alanlarda sermayesini güçlendirmek isteyen özellikle ticaret ve sanayi burjuvazisini denetim altına almak için ekonomik baskıyı artırdığını da vurgulayan Alkan “O dönem CHP deyince devlet, devlet deyince CHP akla geliyordu” diyor ve ekliyor:
“Tüm bunlardan rahatsız olmuş, kendisini mağdur hissedenler bu dönemin biterek daha özgür, daha eşitlikçi bir dönemin gelmesini istiyorlar. Kendilerinin iktidara etki edebileceği, kendi fikirlerine önem verecek bir partinin iktidara gelmesini istiyorlar. En güçlü aday da DP”.
CHP 1950 seçimlerine nasıl hazırlandı?
[GETTY IMAGES, Seçimlerin sonuçlanmasının ardından 22 Mayıs 1950’de TBMM’de düzenlenen seramoni sırasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Adnan Menderes kabinesi.]
Tek parti dönemi boyunca halktan oy istemek zorunda kalmayan CHP, çok partili seçimlerde başka bir politika izlemek zorunda kaldı.
Alkan CHP’nin tavrını şöyle anlatıyor:
“1943 seçimleri dahil, önceki seçimlerde parti başkanı kimlerin aday olacağını seçiyor. İstanbul’dan 10 kişi seçilecekse zaten 10 aday ilan ediliyor. Aday ilan edildiğiniz anda zaten başka oy verecek kimse olmadığı için milletvekili seçiliyorsunuz.
“1943 seçimlerinde bazı illerde ilk defa daha fazla milletvekili adayı gösterildi. Bu, adayları çok rahatsız etti, ‘Neden seçmenin ayağına gidelim, kendimizi beğendirmeye çalışalım, oy isteyelim’ dediler.
“1950 seçimlerinden önce CHP milletvekilleri ilk defa seçmenin ayağına gidip oy istemek zorunda kaldı. Bu çok radikal bir değişim seçim tarihimizde. DP için daha kolay çünkü onlar zaten o kesimin içinden gelen ya da o kesimi tanıyan insanlar. Ancak CHP bürokratik, devletçi, elitist, kendini toplumdan farklılaştırmış ve onun verdiği kibirle seçmenin ayağına gitmek konusunda tereddüt yaşayan bir partiydi.
“Seçmenin kendisinden uzaklaşma sebeplerinden birinin CHP’nin din politikası olduğunu da bu süreçte fark ettiler. Bunun üzerine 1946-50 arasında din dersleri getiriliyor, imam hatipler açılmaya, seçmenin hoşuna gidecek İslami birtakım jestler yapmaya başlanıyor. Ama yeterli olmadı”.
[UHA Haber Ajansı, 27 Ocak 2023]