Yapay Zeka ile Sınırları Zorlamak
Türkiye yeni teknoloji dalgasını ıskalar, üretici olmadan, sadece kullanıcı olursa, küresel ekonomik rekabet ve ulusal güvenlik cephelerinde sorun yaşayabileceğinin farkında. Bu bilinçle Türkiye teknolojiye yatırım yapıyor.
Doç. Dr. Nurullah GÜR & SETA Ekonomi Araştırmaları Direktörü
Nesnelerin interneti, otonom robotlar, 3D yazıcılar, İHA’lar ve yapay zeka (YZ) gibi teknolojiler, son yıllarda ekonomiyi hızla değiştiriyor ve dönüştürüyor. Türkiye bu yeni teknoloji dalgasını ıskalarsa – yani geliştirici/ üretici olamadan sadece kullanıcı olursa – küresel ekonomik rekabet ve ulusal güvenlik cephelerinde sorunlar yaşayabileceğinin farkında. Tehditlerin yanı sıra bu teknolojilerin Türkiye gibi orta-gelir tuzağını kırmak isteyen ülkeler için yeni bir fırsat penceresi açtığı da ortada. Türkiye, bu bilinçle yeni nesil teknolojilere yatırımlar yapıyor. Milli teknoloji geliştirme hamlesinin bir parçası olan “Ulusal Yapay Zeka Stratejisi” geçtiğimiz günlerde açıklandı.
Küresel çapta şirketlerin koronavirüs sonrası yapay zekaya yaptıkları yatırım bir yıl içerisinde yüzde 39 oranında artarak 68 milyar dolara yükseldi. YZ teknolojisinin 2030’a kadar küresel ekonomiye toplamda 13-16 trilyon dolar arasında katkı sağlaması bekleniyor. Şirketlerin kendi başlarına ilerleyerek pazarı bu noktalara taşımaları mümkün değil. Kamunun oynaması gereken kritik roller var:
- YZ alanında insan yetiştirmeye dönük altyapıyı oluşturmak
- Ar-Ge ve girişimcilik faaliyetlerini desteklemek
- İşin etik ve hukuki çerçevesini belirlemek
Yukarıdakiler, kamunun dokunuşuna ihtiyaç duyulan alanlardan bazıları. Daha fazlası strateji belgesinde detaylı biçimde anlatılıyor. YZ teknolojinde iki boyutun olduğunu unutmayalım: Yazılım/ mühendislik ve veri. Yeterli veri olmadan sadece kod yazarak ve sistem/uygulama geliştirerek mesafe almak zor. Bu yüzden ‘büyük veri’ oluşturma ve bunun güvenliğini sağlamaya da önem vermeliyiz. Veriyi faydalı işe dönüştürecek şekilde sınıflandırma ve biriktirme, belli kurallar çerçevesinde kurumlar arasında verileri paylaşma ve yine kurallara riayet ederek veriyi araştırmacıların kullanımına açma konularında ülkemizde on yıllardır devam eden tıkanıklıklar var. YZ’de başarılı olmak istiyorsak, bu engelleri aşmalıyız.
YZ’nin zamanla insanların elinden işlerini alacağına dair endişeler mevcut. Bazı endişelerin haklı olduğu taraflar olmakla birlikte, kamunun elinde teknolojik gelişimi yönlendirerek onu daha istihdam dostu yapabilecek politika araçlarının olduğunu unutmayalım.
Doğru politikalarla yola çıkarsak, daha rutin işleri yapan YZ’nin insanlara destek olarak onların beşeri özelliklerini daha fazla kullanmalarına fırsat sunduğunu görebiliriz. İnsanın daha verimli hale gelmesi, ekonomik pastayı büyütebilir ve böylece istihdam artabilir.
Rezervlere Destek
Salgının ortasında 83 milyar doların altına inen rezervler, son haftalardaki tırmanışla 108.5 milyar dolara kadar çıktı. Önümüzdeki günlerde 115 milyar doları görmesi bekleniyor. İhracat ve turizm gelirlerindeki artış ve TCMB’nin yaptığı swap anlaşmalarının yanı sıra IMF’nin aktardığı Özel Çekme Hakları (SDR), brüt rezervlerin toparlanmasını sağlıyor. SDR, klasik anlamda bir para değil; ancak kolaylıkla dolar ve euro gibi sağlam rezerv paralara dönüştürebileceğiniz bir varlık. IMF, salgın döneminde rezervlerde yaşanan erimeyi tersine çevirerek 190 üye ülkeye destek olmak için toplamda 650 milyar dolarlık SDR’yi dağıtma kararı almıştı. Bu SDR’ler her üye ülkeye IMF’deki kotasına göre dağıtılıyor. IMF’deki kotamız yüzde 0.98 olduğu için Türkiye’ye 6.3 milyar dolar düşüyor. SDR’ler muhasebe anlamında hem varlık hem de yükümlülük oluşturuyor. Bu, bir dış yardım değil, bir hak. SDR’leri illa kullanmanız gerekmiyor. Gerekli durumlarda kullanıma hazır olduğu için ekonomik açıdan bir teminat sunuyor. Finansal kırılganlıklara ilişkin bazı göstergelerin iyileşmesini sağlıyor. Swaplara kıyasla daha kalıcı bir rezerv arttırma aracı.
FED’den Malumun İlanı
Yüksek enflasyon verileri sonrasında piyasalar, Fed’in tahvil alım programını azaltmaya ne zaman başlayacağıyla ilgili papatya falları açmaya başlamıştı. Fed Başkanı Powell, Jackson Hole Sempozyumu’ndaki konuşmasında, tahvil alımlarını azaltmaya bu yıl başlamanın uygun olacağını açıkladı. Piyasalar bir belirsizlikten daha kurtuldu.
Piyasaları rahatlatan asıl şey, tahvil alımlarını azaltmanın doğrudan bir faiz artışına gidileceğine yönelik bir sinyal olarak algılanmaması gerektiğine yönelik Powell’ın verdiği mesajdı. Fed’in ilk faiz artışını 2023’te gerçekleştireceği beklense de 2022’nin sonbaharından itibaren faiz artışı tartışmalarının alevlenebileceğini hesap ederek hareket etmek lazım.
[UHA Haber Ajansı, 30 Ağustos 2021]