Washington-Ankara-Atina Hattında Deprem Diplomasisi Uzun Ömürlü Olur mu?
“1999 yılında da 1 ay arayla yaklaşık hem Türkiye’de, hem de Yunanistan’da deprem meydana gelmişti. Önce Yunanistan bizim yardımımıza koştu, daha sonra Türkiye Yunanistan’ın yardımına koştu. Ben de o zaman siyasetçi de değildim, bir okuyucu mektubu gönderdim Time dergisine ve daha sonra yayınladılar bu mektubumu. Kısaca şunu söylemiştim: Zor günlerde birbirimize yardım etmemiz önemli, ama ilişkilerimizi geliştirmek için başka bir deprem ve başka bir felaketi beklemek zorunda değiliz demiştim.’’
Bu sözler Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 12 Şubat’ta Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’la Hatay’da yaptığı ortak basın açıklamasından.
6 Şubat’ta Türkiye’yi ve Suriye’yi vuran deprem sonrası Hatay’ı ziyaret eden Dendias da Çavuşoğlu’nun bu sözlerine katılmış, Yunan arama-kurtarma ekiplerinin çalışmalarına da atıfta bulunarak “Yunanistan hükümetinin Türk hükümeti ve Türk halkının bu zor günleri aşmasıyla ilgili vermiş olduğu destek burada bitmeyecektir. Biz Yunanistan olarak hem ikili düzeyde, hem Avrupa Birliği düzeyinde elimizden gelen, bu zor günlerin aşılmasıyla ilgili olarak elimizden gelen bütün çabayı göstermeye devam edeceğiz” demişti.
Atina ile Ankara arasındaki bu deprem diplomasisi, 17 Ağustos 1999’daki Marmara depremi ve bir ay sonraki Atina depremi ile yapılan karşılıklı yardımları ve yaşanan yakınlaşmayı hatırlattı.
Depremler öncesi gerilimler
17 Ağustos depreminden 6 ay önce 15 Şubat 1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan, Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Yunan Büyükelçiliği yerleşkesinden çıkarken yakalanmıştı. Bu depremlerden üç yıl önce, iki ülke Kardak kayalıkları olarak bilinen bir çift ıssız adacık yüzünden neredeyse savaşa giriyordu. Ciddi bir askeri çatışma, büyük ölçüde ABD’nin zamanında diplomatik müdahalesi sayesinde son anda önlenmişti.
Dışişleri bakanları İsmail Cem ve Yorgo Papandreu’nun deprem diplomasisi de meyvesini verdi ve Yunanistan, sürecin başlayabilmesi için Türkiye’nin AB üyeliğine aday statüsü kazanmasına muhalefetinden vazgeçti.
Son 23 yılda ise yönetimler değişti ve Ege’nin karşı kıyılarında siyasi arena birçok gerilime sahne oldu. Son olarak Ankara Ağustos ayında Doğu Akdeniz’de yapılan NATO misyonu uçuşları sırasında Yunan pilotların Türk savaş uçaklarına radar kilidi attığını öne sürdü; Atina ise bu taciz iddialarını reddederken, Ankara’yı hava sahasını ihlal etmekle suçluyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen Eylül’de birkaç kez, yakındaki Yunan Ege adalarına atıfta bulunarak “Bir gece ansızın gelebiliriz” dedi. Hatta Aralık ayında Türkiye’de üretilen yeni Tayfun füzeleri ile ilgili “Tayfun, diyorsun; Yunan ürküyor. ‘Atina’yı vurur’ diyor. Eee vuracak tabii. Sen rahat durmazsan, sen Amerika’dan adalara, şuradan, buradan bir şey almaya çalışırsan Türkiye gibi bir ülke herhalde armut toplamayacak, bir şeyler yapması lazım’’ demesi suları iyice ısıttı.
Türkiye’nin güneydoğusunda meydana gelen felaketin ardından, şimdilik tüm bunlar unutulmuş gibi. Yunan liderler üzüntülerini dile getirdiler ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis aylar sonra ilk defa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradı; ülkesinin her türlü desteği vermeye hazır olduğunu iletti. Üstelik Miçotakis’in geçen yıl ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada Türkiye ile ilgili ifadeleri nedeniyle Erdoğan’ın kendisiyle bir daha görüşmeyeceğini açıkladığı düşünüldüğünde, bu telefon görüşmesi çok önemli bir gelişmeydi.
ABD’nin girişimleri
İşte böyle bir dönemde ABD de kendi deprem diplomasisini başlattı. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 19-21 Şubat arasında önce Türkiye’yi ardından Yunanistan’ı ziyaret etti. Blinken’ın Türkiye programı epey yoğundu. Adana’ya indi, Hatay’ı gördü, kollarını sıvayıp İncirlik’te yardım çalışmalarına katıldı. Ankara’da da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüştü, Anıtkabir’i ziyaret etti.
Johns Hopkins İleri Uluslararası Araştırmalar Okulu’ndan Yardımcı Doçent Lisel Hintz’e göre Bakan Blinken’ın ziyareti, Ankara’nın son aylarda YPG’nin silahlandırılmasından Kongre’nin Türkiye’ye F-16 satışındaki suskunluğuna kadar pek çok konuda sıkça sorguladığı ABD’nin, Ankara’nın kaygılarını ciddiye alan kararlı bir müttefik olduğu mesajını vermeyi amaçladı.
Ziyareti VOA Türkçe’ye değerlendiren Hintz, “Blinken, muhtemelen Türkiye’de ABD’ye yönelik kamuoyu görüşlerinin iyileşebileceği umuduyla, insanlara yardım ulaştırılmasına yardımcı olmak için ‘ABD burada’ mesajı verdi’’ dedi.
Yunanistan ziyaretinde Türkiye mesajları
Blinken daha sonra Yunanistan’a geçti; hem Miçotakis hem de Dendias ile görüştü. Ziyaretinin ikinci gününde ABD-Yunanistan stratejik diyaloğunun dördüncü turunu da başlattı.
Yunanistan Hükümet Sözcüsü Ioannis Oikonomou 20 Şubat’ta yaptığı açıklamada, “Yunanistan’ın ABD ile ilişkileri, (Washington’un) diğer ülkelerle olan ilişkilerine bağlı değil’’ dese de Yunanistan’a F-35, Türkiye’ye F-16 savaş uçakları satışının gündemde olduğu bir dönemde Blinken’ın önce Ankara ardından Atina ziyaretinde bulunması da bir dengeleme stratejisi olarak yorumlandı.
Blinken da dün Miçotakis’le ortak basın toplantısında Türkiye ve Yunanistan’ın anlaşmazlıklar konusunda harekete geçmeden önce diyalog kurması gerektiğini dile getirdi, “Her iki ülkenin de yakın dostu ve müttefiki olarak aradaki farklılıklara dair sorunlara diyalog ve diplomasi yoluyla çözüm yolu bulmanın hem bizim hem de Türkiye ve Yunanistan’ın çıkarlarına olduğuna inanıyorum” dedi.
Yine de ABD’nin Türkiye’den bağımsız olarak, özellikle NATO’nun doğu sınırlarının savunulması konusunda Yunanistan’la geniş bir gündemi var. Blinken da ziyaretinde Türk-Yunan gerginliğinin yanısıra Doğu Akdeniz’de enerji güvenliği ve savunma işbirliği gibi diğer konuları ele aldı.
VOA Türkçe’ye konuşan jeopolitik uzmanı John Sitilides’e göre, Yunanistan’ın stratejik limanları Dedeağaç, Selanik ve Kavala üzerinden Ukrayna savaş cephesine yapılan devasa askeri ikmal ağı, Dördüncü Stratejik Diyalog ve ABD-Yunanistan Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması’na dayanan ikili güvenlik işbirliği, Washington’un Kıbrıs ve İsrail ile bölgesel demokratik ağların güçlendirilmesi, Mısır’da siyasi istikrar ve enerji güvenliğinin ilerletilmesi, Libya iç savaşında kalıcı bir barışın sağlanması ve Batı Balkanlar’da, özellikle Sırbistan ve Kosova arasında diplomatik ilerlemenin teşvik edilmesi konuları bu gündem dahilinde oldu.
Ancak Sitilides, “Yunanistan ve Türkiye, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Karadeniz bölgelerinden ittifaka yönelik ortak tehditlerin yanısıra terör örgütleri, organize suçlar ve silahların yayılmasından kaynaklanan devlet altı tehditlere karşı NATO ittifakını birlikte desteklemeli’’ yorumunda da bulundu.
Bu bağlamda ABD, iki NATO müttefikinin yeni deprem diplomasisinden memnun.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Karen Donfried, Blinken’in gezisinden önce düzenlediği basın toplantısında Yunanistan’ın Türkiye’ye yardımı ve Dendias’ın depremden etkilenen bölgelere yaptığı ziyaretle ilgili, “İki bakanı depremin Türkiye’de yol açtığı korkunç yıkıma bakarken bir arada görmek çok etkileyiciydi ve bence, açıkçası, hepimize ortak insanlığımızı hatırlattı” demişti.
Blinken’la görüşmelerinden sonra Başbakan Miçotakis bugün Türkiye ile depremin ardından başlayan sürecinde devam etmesini beklediğini ve bu diyalogun neticesinin Doğu Akdeniz’de de istikrara fayda sağlamasını umduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı Dendias da deprem nedeniyle yaşanan yumuşamanın siyasi sonuçları olabileceğini söyledi; “Yunanistan, depremzedelere yaptığı yardımlar nedeniyle Türkiye’den herhangi bir taviz istemiyor” ifadelerini kullandı.
Bundan sonra ne beklenebilir?
Peki deprem diplomasisi uzun ömürlü olur mu? Bu soru sadece Atina-Ankara hattı için değil Washington-Ankara hattı için de geçerli.
Lisel Hintz, diplomatik ya da toplumsal düzeyde ilişkilerin gerçek anlamda ısınacağı konusunda kuşkulu. ABD ile Türkiye arasındaki gerginlik konularının çok sayıda ve derin yankıları olduğunu hatırlatan Hintz, “Hükümet şahıslarının İstiklal bombalaması ve 2016 darbe girişiminde ABD’nin parmağı olabileceğine dair söylemleri dahil ABD karşıtı söylemleri komploları körüklemiş ve toplumsal tutumları daha da sertleştirmişti. Deprem diplomasisinin etkileri uzun süreli olacak gibi görünmüyor ancak ABD bu sürecin, yardım sağlarken itibarını düzeltmek için bir fırsat olmasını umabilir’’ dedi.
Atina-Ankara hattındaki yeni iletişimin de uzun ömürlü olup olmayacağı belirsiz. Washington’daki düşünce kuruluşlarından Hudson Enstitüsü’nün kıdemli uzmanı Luke Coffey’ye göre deprem diplomasisinin Türk-Yunan ilişkilerinde kısa vadede olumlu bir etkisi olacak olsa da, yakın zamanda büyük bir gelişme beklenmemesi gerek.
Coffey “Deprem Diplomasisi Zor İkili İlişkileri Düzeltiyor’’ başlıklı yazısında hem Erdoğan’ın hem de Miçotakis’in bu yıl çok çekişmeli genel seçimlerle karşı karşıya olduğunu hatırlattı.
Luke Coffey, “Türk-Yunan ilişkilerinde deprem diplomasisinin iyi niyetinin ötesinde bir ilerleme kaydedilebilmesi için her iki tarafın da makul bir uzlaşma arayışına girmesi gerekecek. Seçimler yaklaşırken, her iki tarafın da taviz vermesi için çok az alan olacak. Deprem diplomasisi yolu açmaya yardımcı olsa da, seçimlerden sonra yeni bir siyasi iktidarın Türkiye ve Yunanistan arasında gerçek görüşmeler için siyasi alan yaratması daha olası. Görevdeki her iki liderin de yeniden seçilmesi halinde bu olasılık daha da gerçekçi hale gelecek. Bu her iki liderin de görevdeki son dönemi olacak ve bu da onlara uzlaşma için aksi takdirde sahip olacaklarından daha fazla siyasi esneklik sağlayacak” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak Türkiye’de özellikle de kriz yönetimi nedeniyle Erdoğan’a yönelik eleştirilerin artması, Miçotakis’in de Yunanistan’da bir telekulak skandalının merkezinde yer alması ise, Türk ve Yunan halkları düşmanlıkla ilgilenmediklerini açıkça ortaya koymuşken, siyasi arenada karşılıklı düşmanlıkla politika yürütmenin avantajlı olmayacağı yorumları da yapılıyor.