Ukrayna Krizi Sonrası Avrupa Siyaseti ve Liderlik Açığı
Rusya’nın Ukrayna işgalini başlatmasının ardından bir aydan fazla süre geçti ve başta Brüksel olmak üzere Avrupa başkentlerinde bambaşka bir hava hissediliyor. Hafızasında savaş olmayan bir nesil, yepyeni bir gerçekle ve bu gerçeğin oluşturmakta olduğu belirsizliklerle yüzleşmek durumunda.
Doç. Dr. Talha KÖSE, Brüksel Koordinatörü, Toplum ve Medya Direktörü
İki ay öncesine kadar Brüksel’de ve AB kurumlarının neredeyse tümünde konuşulan konuların başında yeşil dönüşüm, Avrupa’nın dijital dönüşüm programları, iklim değişikliği ile mücadele stratejileri, pandemi sonrası ekonomilerin canlandırılması, artan enerji fiyatları ve enflasyon baskısı gibi konular geliyordu. Kimse Avrupa sınırında geniş kapsamlı bir Rus işgalini, milyonlarca yeni mültecinin Avrupa’ya akınını daha da önemlisi yeni bir konvansiyonel savaş tehdidini düşünmüyor ya da gelen uyarıları yeterince dikkate almıyordu.
Avrupa kamuoyları böylesi karmaşık bir kriz ve yeni riskler için ne maddi ne de zihinsel bir hazırlığa sahip değil. Önce temel gıda maddelerinin tedariki konusunda zorlukların çıkabileceği söylentileri yayılmaya başladı. ABD ve İngiliz istihbaratlarının son aylarda Rusya’nın geniş kapsamlı bir savaşa ve işgale hazırlanıyor olduğuna dair uyarıları ise birkaç Avrupa ülkesi hariç dikkate alınmamış gibi duruyor. Rusya’nın Ukrayna işgali kıtada yeni korkuları tetiklemeye yetti.
Yaklaşmakta olan krize, paniğe yol açmadan hazırlanmak, kamuoylarını ve diğer liderleri de böylesi bir tehdide karşı seferber edebilmek, liderden beklenecek temel özelliklerdendir. Rusya’nın işgal girişiminin üzerinden bir aydan fazla süre geçmiş durumda ancak bu krizde üzerinde herkesin mutabık kaldığı herhangi bir siyasetçi, Avrupa’da liderlik rolü ile ön plana çıkamadı. Ya da Avrupa’da böylesi önemli bir sorumluluğu yüklenebilecek etkin bir lider çıkmadı. Buna rağmen Avrupa’nın ve NATO üyesi ülkelerin kriz karşısında kenetlenmeleri ve güçlü bir ortak duruş sergilemeleri başarılı bir dayanışma örneğidir. Bu dayanışmanın etkisini ne kadar muhafaza edeceği ve ne kadar süreceği ise belirsizliğini koruyor.
Avrupa’da Liderlik Tartışmaları
Rusya’nın Ukrayna işgalini başlatmasının ardından bir aydan fazla süre geçti ve başta Brüksel olmak üzere Avrupa başkentlerinde bambaşka bir hava hissediliyor. Hafızasında savaş olmayan bir nesil, yepyeni bir gerçekle ve bu gerçeğin oluşturmakta olduğu belirsizliklerle yüzleşmek durumunda. Askeri kapasite ve konvansiyonel savunma stratejileri, enerji ve gıda tedariki ve uzun vadeli jeopolitik konumlanma gibi konular, Avrupa’nın öncelikli meseleleri haline geldi. Transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi ve NATO’nun yeniden aktif ve daha işler hale getirilmesi neredeyse tüm AB üyesi ülkelerin üzerinde uzlaştıkları bir husus oldu. Avrupa’nın kendi içerisindeki stratejik otonomi ve Avrupa ordusu tartışmalarının ise pratik açıdan bir süreliğine dondurucuya konması hiç şaşırtıcı olmayacak. Rusya’nın tehdidinin doğrudan hissedildiği ve Avrupa’nın askeri açıdan son derece hazırlıksız olduğu bir ortamda, ABD’yi ikinci plana itecek ve dışlayabilecek senaryoların tartışılıyor olması bu aşamada gerçekçi değil.
Böylesi kritik bir kavşakta, Avrupa’nın yüz yüze olduğu diğer önemli sorunların başında ise liderlik tartışmaları geliyor. Avrupa Birliği’nin iki temel kurucu ülkesi olan Almanya ve Fransa’da mevcut durumda kuşatıcı, ikna edici ve güçlü liderler bulunmaması, Avrupa siyaseti açısından büyük bir eksiklik. Normal siyasi ve ekonomik ortamlarda ve işleyişte lider ihtiyacı fazla hissedilmiyor. Ancak 2008 dünya finansal krizi, Covid-19 pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi geniş çaplı etkiye sahip krizlerde, liderlerin oluşturduğu birleştirici sinerji ve ortak seferberlik kapasitesi çok daha fazla aranıyor. Liderlik, hassaten kriz durumlarında çok daha fazla ihtiyaç duyulan bir özellik.
Liderlik konusunda, Atlantik ötesinde ABD’de güçlü ve kuşatıcı bir figürün olmaması Avrupa’yı da etkiliyor zira Avrupa’nın güvenliği ve Avrupa ekonomisinin genel görünümü de Amerika ile yakından ilişkili. Liderlik konusunda bir açığın hissedildiği dönemlerde, siyasetçiler ellerini taşın altına koyup riskli kararlar almak yerine işleri bir ölçüde kendi işleyişine ve akışına bırakıyorlar. Böylesi bir işleyiş, mevcut ortamda Avrupa’nın içinde bulunduğu krizi aşmaya yardımcı olmayacak. ABD Başkanı Joe Biden’ın selefi Donald Trump kadar Avrupa’da bir etkisi ve karşılığı oluşmamış durumda. Biden’ın yıllara sari siyaset tecrübesinin kendisine verdiği avantaj ile ilerleyen yaşı ve bunun oluşturduğu bazı sorunlar, terazinin iki kefesinde birbirini dengeliyor. Biden’ın söylemleri ve adımları, Avrupa kamuoylarında fazla bir karşılık bulamıyor.
Danimarka, Estonya, Finlandiya, İzlanda, Letonya, Litvanya, Hollanda, Norveç, İsveç ve İngiltere’nin kurmuş olduğu NATO’nun Ortak Sefer Gücü toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıya üye ülkelerin yanı sıra Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy de video konferans yöntemiyle katıldı. (Justin Tallis-WPA/Getty Images, 15 Mart 2022)
Merkel’den Sonra Almanya
Yaklaşık 15 senedir Avrupa’da güçlü ve uzlaştırıcı liderlik rolü ve kriz çözme becerileri ile ön plana çıkan Alman Şansölyesi Angela Merkel, koltuğunu kısa süre önce Olaf Scholz’a bıraktı. Scholz’un göreve gelir gelmez kucağında oldukça çetrefilli bir kriz bulması kendisi açısından çetin bir sınama. Scholz’un performansını ve liderlik becerilerini değerlendirmek için henüz oldukça erken bir dönemdeyiz. Ancak herkesin üzerinde mutabık kaldığı husus Angela Merkel gibi bir liderin yokluğunun hem Almanya açısından hem de AB siyaseti açısında fazlaca hissedildiği gerçeğidir.
Ukrayna krizi ile daha belirgin bir şekilde görünür hale gelen bir diğer husus ise Almanya’nın enerji açısından Rusya’ya bağımlılığının ve Almanya-Rusya ticari ilişkilerinin derinliğinin, kısa vadede Almanya’nın hareket alanını kısıtlıyor oluşudur. Rusya ile bu denli karşılıklı ve karmaşık bağımlılığa sahip bir Almanya’nın Ukrayna krizinde liderlik rolü oynaması mümkün görünmüyor. Alman Şansölye Scholz, Almanya’nın Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattını ruhsatlandırmayacağını ve askeri harcamaları 100 milyar avronun üzerinde artıracağını söylese de bu hamleler Rusya’yı dizginlemek için yeterli olmayacak. Scholz’un yaşamakta olduğu kısıtlar, belki Merkel için de benzer bir durum oluşturabilirdi. Sonuçta Avrupa liderleri Alman şansölyesinin ağzından çıkacak ifadelere değil, Amerikan başkanının açıklamalarına odaklanmış durumdalar; bu durum bile Scholz’un konumuna gölge düşürüyor.
Fransa ve Macron
Cumhurbaşkanlığı dönemi boyunca başta sarı yeleklilerin protestoları, pandemi ve pandeminin sosyal ve ekonomik sonuçları ile mücadele konusunda zorlanan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Avrupa açısından birleştirici bir lider olma konumundan oldukça uzak. Macron’un politikaları kendi ülkesinde de sert tartışmalara neden oluyor. Ukrayna krizinin ortaya çıkmış olması ve Macron’un mizanseni çağrıştıran çabaları ve bu çabalara dair görüntülerin medya üzerinden servis edilmesi Avrupa’da karşılık bulamıyor. Hatta Macron’un sosyal medyaya yansıyan görüntüleri ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’den rol çalmaya çalışıyor görünüşü, medyada alay konusu oluyor. Ancak böylesi kritik bir dönemde lider değişiminin riskleri Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron’un yeniden seçilme şansını oldukça yükseltmiş durumdaydı. Macron’un en etkili seçim çalışması ise Ukrayna krizi ile ilgili diplomatik çabalarını daha görünür hale getirme çabalarıydı.
Eğer tekrar başkan olarak seçilirse Macron’dan beklenen, kendi toplumunu yeniden birleştirmek ve Avrupa için daha kuşatıcı bir vizyon çizmek olacaktır. Fransız siyaseti 20 yıldan fazla süredir Avrupa siyasetini toparlayacak ve yeni vizyon çizecek liderler çıkaramıyor. Kriz zamanları aynı zamanda liderlik performansı için de test imkanıdır. Macron’un şu zamana kadarki performansı ise böylesi bir rol için umut vermiyor.
AB’nin Bürokrat Liderleri ve İngiltere’nin Tutumu
AB Konsey Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen ise liderlik özelliklerinde ziyade bürokratik ve teknokratik yönleri ile ön plana çıkıyorlar. Güçlü bir kamuoyu desteğinden yoksun olan AB kurumları liderlerinin, Avrupa’nın geleceğini ilgilendiren önemli kararları almaları beklenemez. Liderlik, kriz durumlarında kurumsal işleyişi esneterek hatta zaman zaman da bu işleyişin dışına çıkabilmekle mümkündür. AB kurumlarının liderleri, kendileri açısından belirlenen çerçeveyi fazla esnetememektedirler.
İtalya Başbakanı Mario Draghi son dönemde yıldızı parlayan bir siyasetçi olarak ön plana çıkıyor ancak İtalya siyasetinin istikrarsızlığı ve kırılganlıkları, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin AB’deki ayrıksı konumları, Draghi’nin şansını azaltıyor. Draghi de Michel ve von der Leyen gibi teknokratik özellikleri ile ön plana çıkan bir lider.
Her türlü eleştiriye karşın ülkesinde güçlü lider figürü konumunu muhafaza edebilen Boris Johnson’lı Britanya ise Brexit sonrası Avrupa siyasetinin merkez odağından kopmuş durumda. Son dönemde Joint Expeditionary Force (Ortak Sefer Gücü/JEF) ile 10 Kuzey Afrika ülkesini askeri açıdan mobilize eden Britanya, kendini Avrupa açısından vazgeçilmez olduğunu ispatlama çabası içinde. Kendini NATO’nun alternatifi değil tamamlayıcısı gibi konumlandıran JEF, önümüzdeki dönemde ismini daha fazla duyuracak gibi. Britanya, Ukrayna krizinde oynadığı aktif ve öncü rol ile NATO ve Avrupa güvenliği açısından öneminin altını çiziyor.
Belirsizlik Ortamı Yeni Liderlere Yol Verebilir
Rusya’nın işgali yepyeni sorunları ve yepyeni konuları Avrupa siyasetinin gündemine taşıdı. Konvansiyonel güvenlik tehditleri, askeri kapasite, enerji güvenliği, gıda güvenliği ve yeni alanlara kaynak oluşturmak gibi konular, Avrupa açısından öncelikli sorun odakları haline gelecek. Avrupa’da bu konularda birbirinden çok farklı yaklaşımlara sahip aktör ve odaklar bulunuyor. Bir yandan bu odaklar arasında oydaşma sağlamak bir yandan da yeni oluşmaya başlayan sorun öbekleri ile etkin bir şekilde mücadele etmek yeni lider profilinden beklenen temel tavırlar olacak. Avrupa’nın takıntı haline getirdiği kurumsal ve normatif süreçlerini esneterek yeni sorunlara cevap verebilecek şekilde yapılandırmak da liderlerden beklenecek öncelikli hususlar olacak. Avrupa’da henüz böylesi zorlu ve karmaşık bir gündemin üstesinden gelebilecek bir lider adayı bulunmuyor. Ancak yeni tecrübe etmeye başladığımız bu belirsizlik süreci Avrupa için de yeni bir lider veya liderlerin ortaya çıkmasının önünü açabilir. Avrupa’da lider, kim olursa olsun alışıldık kalıpları aşmaya çalışmazsa yeni bir sinerji oluşturamaz. Türkiye gibi Akdeniz ve Karadeniz komşulukları gibi yeni açılım alanları da Avrupa’nın yüzleşmekte olduğu güvenlik sorunlarının daha yumuşak bir şekilde üstesinden gelmesinin yolunu açabilir.
[UHA Haber Ajansı, 27 Nisan 2022]