Türkiye’de her yıl 250 bin yeni lösemi ve kanser vakası görülüyor
Dünya çapında kanser çalışmalarına hizmet veren önemli bilim insanlarının katıldığı, ‘Uluslararası Kanser ve Hayat Sempozyumu’nun ikincisi Ankara’da gerçekleştirildi.
UHA / İnternational News Agency
UHA Haber’in haberine göre, Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı (LÖSEV) Ankara LÖSANTE Hastanesi’nde düzenlenen ‘Uluslararası Kanser ve Hayat Sempozyumu’n açılışında Sempozyumun açılış konuşması LÖSEV Yönetim Kurulu Başkanı Pediatrik Hematolog Onkolog Dr. Üstün Ezer tarafından yapıldı.
Dr. Üstün Ezer yaptığı konuşmada, bugüne kadar kanserojen ürünlerden alınan KDV’lerin kanser araştırma ve çalışmalarına aktarılması çağrısında bulundu.
Sempozyumun ilk gününde dünya çapında kanser çalışmalarına hizmet veren önemli bilim insanları tarafından, hematoloji ve onkoloji hemşireliği konuları tüm yönleriyle ele alındı.
‘Uluslararası Kanser ve Hayat Sempozyumu’n ikinci gününde ise kanserde genetik ve bağışıklık ilişkisi, tanı ve tedaviye yön veren yöntemlerde güncel gelişmeler ve onkolojideki yeni görüşlere yer verildi.
Sempozyumun üçüncü gününde ise sempozyuma katılan bilim insanları tarafından, hasta ve hasta yakınları ve mücadele yolculuklarını anlattı.
LÖSEV Yönetim Kurulu Başkanı Pediatrik Hematolog Onkolog Dr. Üstün Ezer, LÖSEV’in Lösemi ve Kanser tedavisi gören çocukları yaşama bağlamak için verdikleri mücadelenin en temelinde, bilimsel çalışmaların yer aldığını dile getirdi.
Dr. Üstün Ezer, bilimsel kanser araştırmalarına büyük yatırımlar yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “Kanserojen olabilecek ve özellikle çocuklarımıza tükettirilen bütün gıdaları yasaklayamıyorsak bu gıdalardan yüzde 25-30 oranlarında KDV adı altında konulan vergilerin büyük bir kısmının kanser araştırmalarına ve kanserle mücadele eden merkezlere aktarılması gerekir” dedi.
Türkiye’de her yıl 250 bin yeni lösemi ve kanser vakasının görüldüğünü söyleyen LÖSEV Yönetim Kurulu Başkanı Pediatrik Hematolog Onkolog Dr. Ezer, “her sene Türkiye’de ortaya çıkan kanser vakalarının 250 bini aştığını ve hızla 500 bine ilerlediğini belirterek “Günde şu anda 500 kişi kanser ve lösemi nedeniyle kaybedilirken yakın gelecekte bin kişi lösemiden veya kanserden kaybedilecek. Bu, bu konuyla ilgisi olması gerekenlerin duyarsızlığıdır, bakış açılarının sadece para olduğu bir yönetim şeklinde insana ve çocuğa verilmeyen değerdir. Bin kişinin günde öldüğü bir hastalıkla mücadele etmemek, buna kaynak ayırmamak, bununla uğraşan bilim insanlarını yok saymak, sivil toplum örgütlerini engellemek kanserle ve Azrail’le kol kola gezmek demektir” dedi.
Dr. Üstün Ezer, sadece sosyal yardımlar ve hastalığı tedavi etmek değil, bilimsel olarak da hastalığı önlemek, nedenlerini daha açık olarak öğrenmek ve bu konuda çalışmalara ağırlık vermek gerektiğini belirtti.
“BİZ GENETİKÇİLERE GÖRE KANSER GENETİK BİR HASTALIKTIR”
Sempozyumda konuşmacı olan Prof. Dr. Muhterem Bahçe de şunları söyledi:
“Biz genetikçilere göre kanser genetik bir hastalıktır. Genetik hastalık ve kalıtımsal hastalık 2 farklı şeydir. Kalıtımsal kanserler bunların sadece yüzde 10-15’i kadardır, geri kalanı genetik hastalıklardır. Birtakım gen eşleşmeleri kanserde çok önemli rol oynuyor, bunlar tedavide ve hastalığın takibinde etkili oluyorlar, bunları tespit edecek sistemlerimiz de var. Bunları hemen hemen dünyadaki örneklerine yakın şekilde LÖSANTE’de uyguluyoruz. Ve bunlarla ilgili sonuçlarımız inanıyorum ki tedaviye, tanıya ve takibe yön veriyor” dedi.
“AKILLI İLAÇLARIN KULLANIMIYLA BERABER LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR VE KANSERLİ HASTALARIMIZ YÜZDE 90’IN ÜZERİNDE BAŞARIYA KAVUŞUYOR”
Sempozyum Başkanı Pediatrik Hematolog Onkolog Prof. Dr. Ahmet Emin Kürekçi de şunları söyledi:
“Gelişen teknolojiler artık hedeflenmiş tedavilere yöneliyor. Hedeflenmiş tedaviler ve moleküler genetik bozuklukların düzeltilmesine yardımcı olacak akıllı ilaçların kullanımıyla beraber özellikle hastanemizde lösemili çocuklar ve kanserli hastalarımız yüzde 90’ın üzerinde başarıya kavuşuyorlar. Tedaviden büyük yarar görerek kurtulma şansları çok oluyor. Hastalarımıza şifa elini uzatırken moleküler hematolojik genetik tetkiklerin çok önemli bir kısmını gerçekleştirerek bu hizmeti sunabiliyoruz. Gönül ister ki ülkemizdeki bu işle uğraşan hekimlerimizin de bunu yapabilmesidir. Biliyoruz ki SGK’nın yapmış olduğu ödemeler bu anlamda oldukça yetersizdir çünkü maliyeti bile karşılamamaktadır. Muhakkak bir sponsorluk bir proje destekli bir şey olması gerekir. SGK’nın üzerine bu konuda çok büyük işler düşüyor. Bunu teşvik edici, maliyeti karşılayıcı bir politika izleyerek çocuk, erişkin hematolog onkologların hastalarına en çağdaş tedavi yöntemlerini sunabilmeleri için bu genetik analizleri yapabilmelerine olanak sağlayacak düzenlemeleri yapmalarını temenni ediyorum.”
“BİLDİĞİNİZ ÇOĞU KEMOTERAPİ YAN ETKİSİNİ YAŞAMADAN HASTALIKTAN KURTULMUŞ HASTALARIMIZ VAR”
‘Uluslararası Kanser ve Hayat Sempozyumu’nda söz alan Kingston Üniversitesi’den Prof. Dr. Mehmet Tevfik Dorak ise ‘Alzheimer Hastalığı İle Kansere Duyarlılık Arasında Neden Ters Bir İlişki Var? Genetik Sorumlu mu?’ başlıklı bir konuşma yaptı.
Prof. Dr. Mehmet Tevfik Dorak, “Yaş, iltihaplanma, sigara içme, fiziksel aktivite eksikliği dahil olmak üzere alzheimer ve kansere ilişkin risk faktörlerinin çoğu ortaktır. Ancak biyolojik cinsiyet alzheimer ve kanser riskinde önemli bir yere sahip” olduğunun altını çizdi.
Erkeklerin kansere yakalanma ve kadınların ise alzheimer hastalığı riskinin daha yüksek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Dorak, Alzheimer hastalığında artan hücre ölümünün ve kanserde ise aşırı hücre büyümesinin görüldüğünü anlattı.
Prof. Dr. Mehmet Tevfik Dorak, “Azalan bağışıklık aktivitesi kanser riskini artırır. Kadınlarda daha büyük bir bağışıklık tepkisi olması dolayısıyla, erkeklere nazaran daha düşük kanser riski ve daha yüksek alzheimer hastalığı riski bulunur” dedi.
Fred Hutchinson Kanser Merkezi’nden Doç. Dr. Erden Atilla da yaptığı konuşmada İmmünoterapi konusu üzerinde durdu.
Doç. Dr. Erden Atilla, İmmünoterapinin çok geniş bir kavram olduğunu belirterek, 2011’den bu yana İmmünoterapinin en kuvvetli silahının keşfedildiğini ifade etti.
“Fakat bu tüm kanser türleri için geçerli değil” diye konuşan Doç. Dr. Atilla, “Daha çok aşırı çoğalma gösteren lösemilerde etkili olan bir tedavi olarak doğdu. Kemoterapinin yan etkilerini yaşamadan hastalıktan kurtulan hastalarımız var bu en çarpıcı örnek ve hâlâ gelişiyor. Yaşlı hastalarda da kaybedeceğimizi düşündüğümüz hastaları evde tedavi edebiliyoruz. Bu demek değildir ki her şey sorunsuz, bu dinamik bir süreç. Bu tedaviye canlı ilaç diyoruz. Gözetlemeye devam ediyoruz. 2011’de Türkiye’de uğraştık. Şu anda hematolog eşimle birlikte ABD’ye giderek bu tedavi araştırmaları üzerine yoğunlaştık” dedi.
Doç. Dr. Erden Atilla, “Ülkemizde hâlâ bir düzenleme yok bu konuda. Umarım en kısa sürede aşılır.Bu çok dinamik bir süreç diğer ilaçlar gibi piyasaya çıktıktan sonra ne olacağını bekleyebileceğiniz bir şey değil. Kemik iliği transplantasyonu konusuna bakarsak şu anda Avrupa’dan AB’den çok geride değiliz ama biz bu işe başladığımızda AB ile aynı seviyedeydik, ama AB ülkeleri arayı kapattılar. Şu anda onlarda uygulanıyor ama ülkemizde hala bir uygulama yok, umarım kısa zamanda bu yollar da aşılır.” diye kaydetti.
Gazeteci* Ataner YÜCE