Türkçülüğü kabul etmeyen ne Atatürkçü ne de Kemalist’im diyemez!

Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Erdem AVŞAR kaleme aldığı ‘Türkçülüğü kabul etmeyen ne Atatürkçü ne de Kemalist’im diyemez!‘ başlıklı yazısında, Atatürk’ün Türk milletinin esarete düşmemesi, Türk yurdunun işgal edilip parçalanmaması için verdiği mücadelenin O’nun büyük bir Türk milliyetçisi olduğunun en güzel kanıtı olduğunun altını çizdi.
Mustafa Kemal Paşa, Türklük ateşinin içinde nasıl yandığının hikayesini ise şu cümlelerle anlatıyor:
“İlk defa Manastır Askeri İdadî’sinde öğrenci iken okuduğum Şair Mehmet Emin Yurdakul’a ait “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur” mısrası ile başlayan manzume, bana millî benliğimin gururunu tattıran ilk olay olmuştur.
Fakat ben asıl bu Türklük duygusunu, orduya katıldığım ilk günlerde, bir Anadolu evladının gözyaşlarında gördüm ve kuvvetle duydum.
Ondan sonra Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç kaynağım oldu.
Kendimi hiçbir zaman Osmanlılığın telkin ettiği başka milletleri öven ve Türklüğü aşağı gören
eksiklik duygusuna kaptırmadım” (Faik Reşit Unat, “Ne Mutlu Türküm Diyene”, Türk Dili Dergisi, s. 146)
Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı AVŞAR’ın, Atatürk’ün, sinesinden çıktığı Türk milletini en iyi tanıyan liderlerin başında geldiğinin görüldüğünü ve O’nun, Türk milletini tanımasının da iki yolla olduğunu dile getirdi:
Askerlik ve Türk tarihini iyi bilmesi. Küçük yaştan beri devamlı tarihle ilgili kitaplar okuması, Atatürk’ün Türk insanı ve tarihi hakkında geniş bilgi edinmesine yardımcı olmuş, Türk milletini tanıdıkça, onun ne büyük hasletlere sahip yüce bir millet olduğunu anlamaya başlamıştır.
Erdem AVŞAR yazısında, nitekim ,O’nun yaptığı konuşmalarda bu bilgisini sık sık şöyle dile getirdiğini hatırlattı:
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” (A.Afetinan, “Atatürk ve Tarih Tezi” Belleten, III/10)
“Ey Türk Milleti! Sen yalnız kahramanlık ve savaşkanlıkta değil, fikirde ve uygarlıkta da insanlığın şerefisin. Tarih, kurduğun uygarlıkların övgüleriyle doludur.”
Atatürk’ün, Türklüğü ile iftihar eden ve milletinin varlığındaki asil cevhere inanan müstesna bir şahsiyet olduğunun altını çizen Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı AVŞAR, bu hususta kendisinin ve yakınlarının söylediği pek çok şeyler olduğuna dikkat çekti.
Erdem AVŞAR, bunların içinde, herkesçe bilinen şu sözlerin, bilhassa hatırlanmaya değer olduğunu ifade etti:
“Benim yaradılışımda fevkalâde olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir”. “Ne mutlu Türküm diyene.”
Yazar AVŞAR yazısında, Atatürk’ün, Cumhuriyetten önceki devirlerde milliyetçiliğe önem verilmediğinden milletin çok güçlükler çektiğini ifade ederek, “Bunun zararlarını fazla faaliyetle telâfiye çalışmalıyız.” dediğini hatırlattı.
“Milliyetçiliği, millet sevgisi, millete güvenme ve milleti yükseltme aşkı olarak kabul eden Atatürk, genç nesillerin mutlaka bu duygu ve düşünce ile yetiştirilmesini istemiştir” diyen Erdem AVŞAR, Atatürk’ün eğitim anlayışında Türklük, Türkçülük ve Millilik temel hedeftir. Başöğretmen Atatürk eğitim alanındaki sözlerinin büyük bir kısmında “Milli Eğitim” vurgusu yapmıştır” dedi.
1929 tarihli ilk mektepler talimatnamesinde Atatürk’ün bu düşüncesi açık seçik yer aldığına vurgu yapan Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Erdem AVŞAR yazısında, Atatürk’ün şu sözlerine yer verir:
“İlk mekteplerde eğitimin ilk ve son maksadı; çocukların, millî hayata layıkıyla intibak etmeleridir. Eğitimde Türklük ve Türk vatanı esas mihveri teşkil etmelidir. Çocuklarda millî hislerin beslenmesi ve kuvvetlenmesi için her fırsattan istifade edilmelidir” (Akyüz, 1993: 301).
Atamız batı medeniyetinden eğitim-öğretim alanında örnekler alınabileceğini, bu yapılırken taklitçilikten kaçınılarak, Türklüğümüzü muhafaza eden ve ırkımıza uygun bir sentez yapılması gerektiğini vurgular. Bu hedeflerine daha hızlı ve bilimsel ulaşabilmek için kurdurduğu; maddi, manevi desteklediği “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu” da daha “Türk” bir eğitim sisteminin
doğması için büyük destek sağlamışlardır”.
AVŞAR, Atatürk’ün, Türklüğü ile nasıl iftihar ettiğini gösteren belgelerden birinin de: “Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü şu olmalıdır” dediğini hatırlatarak:
“Benim Türk milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istiklâline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız.”
“Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bu sözler, bir ferdin değil, bir Türk milleti duygusunun ifadesidir. Bunu her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir.
“Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksel Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur” (Nimet Arsan, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyânnameleri)
Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Erdem AVŞAR kaleme aldığı ‘Türkçülüğü kabul etmeyen ne Atatürkçü ne de Kemalist’im diyemez!’ başlıklı yazısının bir bölümünde de şöyle devam etti:
“Millî heyecanın ve duygunun ancak millî tarih şuuru ve millî kültür ile kuvvetlenip devam edeceğine inanan Atatürk, Türk tarihinin ilmî usullerle kısa zamanda araştırılıp ortaya konması direktifini vermiştir.
“Atatürk’ün bu direktifi vermesindeki gayeyi şöyle özetleyebiliriz: Türk tarihi başlangıcından itibaren iyi bir şekilde araştırılacak ve Türklerin kültür ve medeniyet dünyasına katkıları, yetiştirdiği büyük şahsiyetlerin insanlığa hizmetleri ortaya konacaktır.
“Böylece, dünya, Türklerin nasıl şerefli bir geçmişe ve zengin bir kültüre sahip olduğunu öğrenecek ve yeni yetişen Türk çocukları da atalarının şanlı tarihinden haberdar olacak, onlarla övüneceklerdir.
“Bu aynı zamanda Türk milletinin millî birliğini ve heyecanını kuvvetlendirecek, Millî Mücadele yıllarında olduğu gibi, Türkler için güçlükleri yenmede ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmada büyük bir destek olacaktır. (Afetinan, a.g.e., s. 29-30.)
Atatürk, milliyetçilik ile dil arasındaki bağı şöyle izah ediyordu:
“Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.
Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz”
(Atatürkçülük, s. 362.)
Atatürk’ün bütün kalbiyle benimsediği ve inançla savunduğu Türk milliyetçiliğini, nasyonal-sosyalistlerin ırkçı yaklaşımını kesin şekilde reddettiğini dile getiren Erdem AVŞAR, “zira Atatürk, ortak geçmişe, tarihe, ahlâka, kültüre sahip bulunan; milletimizin ortak ideallerini benimseyen, kaderlerini Türk milletine bağlamış olan bütün Türk vatandaşlarını Türk kabul etmiştir” dedi.
AVŞAR, Türk milletini parçalamak isteyenlerin yaptığı ırkçı propagandayı şiddetle kınayan Atatürk’ün, bu tip propagandaların “birkaç düşman âleti, gerici beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde kederlenmekten başka bir etki doğurmayacağını” belirttiğini hatırlattı. (Afetinan, Medeni Bilgiler, s. 376-383’deki el yazısı.)
“Muhakkak ki Atatürk, Türklerin sinesinden çıkmış en büyük Türk milliyetçisi” olduğunu yazısında dile getiren Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Erdem AVŞAR, Atatürk’ün milliyetçiliğini, yani vatan ve millet sevgisini ve bu sevgi ile ülkesini ve halkını her alanda yüceltme ülküsünü en iyi aksettiren ifadelerin, 1933’de söylediği “Onuncu Yıl Nutku”nda yer aldığını aktardı.
“O’nun bu tarihî konuşması, bir nevi Türk milliyetçiliğinin manifestosu olmuştur” diyen AVŞAR, şöyle aktarı:
Atatürk’ün, “Türk Milleti! Kurtuluş savaşına başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve mühim işler yaptık.
Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve büyük işler yapmak mecburiyetindeyiz.
Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların
gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.
Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphe yoktur.
Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir, çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.
Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti, on beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin, hiçbirinde milletimin, hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı inanç ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Son söz olarak:
“Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı, Türk topluluğudur.”
Mustafa Kemal Atatürk.
***