Türk yargısı neden adaletsizlik üretme makinesi gibi çalışıyor? İşte rakamlarla cevabı…
Türk Dil Kurumu sözlüğü ‘liyakat’ kelimesinin karşılığını şöyle veriyor: ‘Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu; yeterlilik.’
UHA / İnternational News Agency
10Haber’in duayen Gazeteci ve köşe yazarı İsmet BERKAN, “Türk yargısı neden adaletsizlik üretme makinesi gibi çalışıyor? İşte rakamlarla cevabı…” başlıklı yazısında, “Türkiye’de devletin kamu hizmeti sunduğu her alanda bir liyakat problemimiz var. Elbette yargıda da durum böyle” olduğunu dile getiriyor.
“Başlangıcı ister Tanzimat Fermanı ve reformları olarak alın ister Cumhuriyet, bizim ülkemizde bağımsız ve tarafsız, daha doğrusu hukuktan başka hiçbir şeyden yana olmayan tarafsız bir yargımız hiç olmadı” diyen Yazar İsmet BERKAN, Siyasetin, ülkemizde her zaman yargı üzerinde etkili ve belirleyici olduğunu yazıyor.
BERKAN yazısına şöyle devam ediyor:
“Evet, 1961 ve 1983 Anayasaları 1924 Anayasasına göre yargı bağımsızlığını daha fazla sağlıyordu ama tarafsızlık yoktu. Yargıda bir devlet zihniyeti vardı, o zihniyet de siyasal iktidarlar üzerinde vesayet mekanizması gibi çalışıyordu.
Sonra 2010 Anayasa değişiklikleri geldi. Amaç, kağıt üzerinde yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamaktı ama tam tersi oldu, yargı içinde bir nevi ‘siyasi partiler’ oluştu. En büyük parti de ilginç biçimde FETÖ Partisiydi”.
Bu Anayasa değişikliğiyle, birden bire yargının kontrolunun başka bir ideolojik çıkar grubunun eline geçtiğini anlatan İsmet BERKAN, “Bu hakimiyet 15 Temmuz darbe girişimi sonrası o FETÖ’cü yargı kadrolarının tümüyle tasfiyesine kadar devam etti. Türkiye o süreçte yargıçlarının ve savcılarının yarıdan fazlasını tasfiye etti” diyor.
“Bu düzen, yani Anayasatasfiye edildi ama yargıda partileşme bir kere başlamıştı, öyle devam etti” diyen 10Haber’in duayen Gazeteci ve köşe yazarı İsmet BERKAN, şunları ifade ediyor:
Yargıda doğan boşluk, liyakatle değil tam tersine siyasi tavassutla dolduruldu. O kadar ki, siyasi partilerde il ilçe yöneticiliği yapmış avukatlar bile hakim ve savcı oldular.
Bugün, yargımızdaki bu liyakati son derece tartışmalı yargıç ve savcı çoğunluğunun yarattığı derin bir yargı kalitesi sorunuyla karşı karşıyayız. Delilsiz mahkumiyetler, delilli beraatler her gün medyada yer alan sıradan haberlere dönüştü”.
10Haber’in duayen Gazeteci ve köşe yazarı İsmet BERKAN, 2022 Adalet İstatistikleri’nden bazı rakamlar da paylaşarak şöyle devam ediyor:
“O yıl savcılıklarımızda 4 milyon 708 bin 205 dosya işlem görmüş, sonuçlandırılmış. Bu sayıya Adalet Bakanlığı’nın sınıflamasıyla ‘Daimi arama kararı verilen dosyalar’ dahil değil. (O dosyalar büyük ölçüde faili meçhul kabul edilen olaylar. Örneğin arabanıza park halindeyken biri çarpıp kaçmış, biri evinizin camını kırmış vs gibi mecburen dosya açılan ama hiçbir zaman kapanamayan olaylar.)
Savcılıklar bu 4,7 milyon dosyadan 1 milyon 322 bin 151’ine kamu davası açmış. Yani savcılık soruşturmalarının yüzde 28’i kamu davasına dönüşmüş.
Hatırlayın, dün (30 Nisan 2024) savcılıklarımızda bir dosyanın ortalama işlem süresinin 153 gün olduğunu yazmıştım. Bu dosyaların çoğunda birden fazla şüpheli bulunduğu düşünülecek olursa, hakkında ‘kovuşturmaya yer yoktur’ kararı verilen 2,5 milyon dosya ile ‘diğer kararlar’ kategorisine giren 837 bin dosyanın ne kadar süreyle beklediği daha iyi tahmin edilebilir.
Ceza mahkemelerimiz, yani Ağır Ceza, Çocuk Ağır Ceza, Ceza, Çocuk Ceza, Asliye Ceza, İcra Ceza, Fikri ve Sınai Haklar Ceza mahkemeleri 2022’de toplam 2 milyon tane karar vermiş.
Bu kararların 867 binden fazlası mahkumiyet, 459 binden fazlası ise ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ kararıyla sonuçlanmış. Beraat kararı 375 binden, ‘diğer’ kategorisine giren karar ise 307 binden fazla.
Ceza mahkemelerimiz verdiği kararların yüzde 66’sında mahkumiyet (hükmün açıklanmasının geri bırakılması da mahkumiyet aslında) kararları vermiş. Sadece buna bakınca, savcılıkların performansını beğenebilirsiniz, açtığı 3 davadan 2’sinde mahkumiyet almış savcılarımız.
Dün (30 Nisan 2024) yazmıştım hatırlayın, ülkemizde ceza yargılaması ortalama 254 gün sürüyor. Zaten o yüzden mahkemelerin aldığı karar sayısı, açılan kamu davasından fazla. Demek bu mahkumiyetlerin bir bölümü bir, hatta belki iki-üç yıl önce açılmış davalardan.
Biz yine de savcılıklarımızın karar verdikleri 100 dosyanın 28’ine kamu davası açmasından hareket edecek olsak, hakkında dava açılan 28 dosyanın 18,48’inin mahkumiyetle sonuçlandığını görmeliyiz.
Ama yargı süreci daha bitmedi, hatta yeni başlıyor. Dosya oradan Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine gidiyor. Yargıtay Ceza Daireleri o yıl 355 binden fazla dosyayı sonuçlandırmış. Bu dosyaların 155 binden fazlasına onama kararı verilmiş. Yani yüzde 43,7’sine.
Hatırlayın, herhangi bir ceza dosyasının Yargıtay’da karara bağlanması ortalama 538 gün sürüyordu. Savcılıkta açılan 100 dosyadan devam edelim. Savcılar bunların 28’ine dava açıyor. Yerel mahkemeler 18,5’ini mahkumiyetle sonuçlandırıyor. O mahkumiyetlerin de sadece 8’i Yargıtay’da onanıyor.
Şöyle özetleyebilirim: Savcılıklar 100 kişiye soruşturma açıyor ve onları ortalama 153 gün soruşturuyor. İçlerinden 28’ine dava açıyor. O 28 kişi 254 gün yargılanıyor, içlerinden 18,5’i mahkum oluyor. Onlar Yargıtay’a gidiyor; 538 gün de orada yargılama yapılıyor ve sonunda 8 kişi hakkındaki hüküm kesinleşiyor.
Geri kalan 92 kişi, sebepli veya sebepsiz yere adalet sistemi içinde 153 günden 945 güne kadar değişen sürelerde şüphe altında kalıyor.
Toplumdaki adaletsizlik hissinin neden bu kadar yaygın olduğunu şimdi daha iyi anlıyor olmalısınız.”
***
Yazar hakkında