Turan ülküsü, günümüzde Türk Dünyası’nın bütünleşmesinin fikri temeli olabilir

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan!”
Ziya Gökalp
UHA / İnternational News Agency
Düzce Üniversitesi Akçakoca Bey Siyasal Bilgiler Fakültesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Göv. Doç. Dr. Serkan KEKEVİ, kaleme aldığı “Turan ülküsü, günümüzde Türk Dünyası’nın bütünleşmesinin fikri temeli olabilir” başlıklı yazısında, Uluslararası ekonomi ve uluslararası politikada bütünleşmenin (entegrasyon) önemli bir yer tuttuğunu açıkladı.
Doç. Dr. Serkan KEKEVİ, Devletlerin tek başlarına gerçekleştirmekte oldukları ekonomik ve siyasi zorluk çektikleri alanları bertaraf etmek ya da pazar ihtiyacını gidermek amacıyla bütünleşmeyi tercih edebileceklerini belirterek, bu meyanda bütünleşmenin bir grubun veya topluluğun ortak normlar, kurallar ve/veya değerler etrafına toplanması anlamına da geldiğini söyledi.
“Entegrasyon aynı zamanda bütünleşmek ve bütünleşme ile entegrasyonu oluşturan parçalardan farklı bir yapı meydana getirmeyi de işaret etmektedir” diyen Doç. Dr. KEKEVİ, “Ekonomik bütünleşme; iktisadi ilişkilerde iş birliğine gitmek ve bu ilişkileri derinleştirmek maksadı gütmektedir. Siyasi bütünleşme, bunun daha ileri aşamasını işaret etmekte ve nihayetinde tek bir siyasi birim olmaktır veya tek bir siyasi birim gibi davranmaktır” olduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Serkan KEKEVİ, bütünleşmeler ve özellikleri ise şöyle sırladı:
Ekonomik Bütünleşme Şekilleri Üyeler Arası Serbest Ticaret Ortalama Gümrük Tarifesi Üretim Faktörlerinin Serbest Dolaşımı Ekonomi Politikalarında Uyum Ortak Genel Siyaset
Serbest Ticaret Bölgesi + – – – –
Gümrük Birliği + + – – –
Ortak Pazar + + + – –
İktisadi Birlik + + + – –
Ekonomik ve Parasal Birlik + + + -(kısmen) –
Siyasi Birlik + + + + +
İkinci Dünya Savaşı sonrasında bütünleşme hareketlerinin dünya genelinde yayılmaya başladığını dile getiren Doç. Dr. KEKEVİ, Bütünleşmenin sağlıklı gerçekleşebilmesi bazı kolaylaştırıcı faktörlere de bağlıdır. Bunlar coğrafi yakınlık, siyasi ve askerî konularda yakınlık, ekonomik gelişme düzeylerinin yakın olması, ekonomik sistemlerin benzerliği, tarihî, dinî, kültürel yakınlık ve bağların bulunması olarak sıralanabilir. Ayrıca bütünleşmeyi hedefleyen devletlerin birbirlerinin dış ticaretindeki yeri de bütünleşmeyi etkilemektedir” dedi.
Doç. Dr. KEKEVİ, bütünleşme politikalarının teknik taraflarının yanı sıra bütünleşmenin ortaya çıkabilmesi için yukarıda da değindiği gibi tarihî, kültürel bağların olmasıyla da ilgili olduğunu hatırlatarak, “Bu konuda taraflar ve bütünleşmeye girecek ülkelerin halkları arasında ortak fikrin ve felsefenin olması da bütünleşmenin istikbaldeki başarısı üstünde belirleyici” olduğunun altını çizdi.
Söz gelimi dünya üzerinde en gelişmiş bütünleşme modeli olan Avrupa Birliği’ne bakıldığında bütünleşmenin işlevsel gerekliliklerinin yanı sıra geçmişten gelen bütünleşmiş Avrupa fikri ve felsefesinin de etkisi olduğunun altının çizilmesi gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Serkan KEKEVİ, şunları söyledi:
“Avrupa’da birlik oluşturma düşüncesi 19. yüzyılda şekillenmiştir. Bunun altında ise Avrupalılık fikri ve felsefesi yatmaktadır. Ortak Avrupa kültürü olduğunu savlayanlar; Yahudi–Hristiyan gelenek; antik pagan gelenek ve Grek ve Romalılık geleneği üzerinden bir Avrupalılık ortak zemini ortaya koymaktadır. Öte yandan Yahudi/Hristiyan, Hristiyanlık içinde Katolik-Ortodoks, Katolik Protestan çatışması ve Frenk-Cermen ikiliğini de olumsuz tarihsel deneyim olarak not düşmek gerekir. Bütün bunlara rağmen birleşik Avrupa fikrinin temelleri 14. yüzyıla kadar geri gitmektedir. Dante Alighieri ve Pierre Dubois bu fikrin erken temsilcileridir. 19. yüzyıla kadar düşünce aşamasında kalan birleşme fikri Alman devletleri arasında Gümrük Birliği’nin kurulması ile ilk defa pratiğe yansımıştır. 20. yüzyılda ise Avrupa’da faşizm yükselirken federalist Avrupa fikirleri geri planda kalmıştır”.
[Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman]
Avrupa bütünleşmesi için İkinci Dünya Savaşı sonrasını ve Batı Avrupa merkezli ekonomik bütünleşmenin artık bir gereklilik hâline gelmesini beklemenin gerekli olduğunu aktaran Doç. Dr. KEKEVİ, “Bu meyanda İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupalı devlet adamları Avrupa’da barışı kalıcı kılma çabasına giriştiler. Sovyet tehdidine karşı ABD de böyle bir planı desteklemekteydi. Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet’in tasarısına dayanarak, 9 Mayıs 1950 tarihinde, Avrupa devletlerini, kömür ve çelik üretiminde alınan kararları bağımsız ve uluslarüstü bir kuruma devretmeye davet etti. Böylece Avrupa’da bir barışın kurulabilmesi için Fransa ve Almanya arasında yüzyıllardır süregelen çekişmenin son bulması hedeflenmişti. Çekişme, çatışma ve savaşla yoğrulmuş Avrupa ve Avrupalılıktan Avrupa bütünleşmesi çıkabilirken Turan ülküsü Türk dünyasının bütünleşmesinin fikrî, felsefi temeli olabilir” dedi.
“Bilindiği üzere Turan, Türklerin yaşadığı coğrafyaya verilen isimdir. Ardından anlamı genişleyen kelime Turan ırkı diye tanınan Ural-Altay ve Fin-Macar halklarının yaşadığı ana yurdu tanımlamıştır. Turancılık ya da Turan ülküsü ise siyasal anlamı olan bir kavramdır. Mezkûr halkların birliğini savunmaktadır” diyen Doç. Dr. Serkan KEKEVİ, şöyle devam etti:
“Turancılık ilk olarak Macaristan’da XIX. yüzyılın ilk yarısında doğmuş ve ardından Türk coğrafyasında da karşılık bulmuştur. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde gelişen Türkçülük akımı, içinde Pantürkizm ile eş anlamlı, bütün Türklerin birleşmesi hedefi olarak kullanılmıştır. Turancılık ya da Turan ülküsü Türk coğrafyasında Rus yayılmacılığının devam ettiği dönemde Rusya’nın Panslavizm politikası ve Avrasyacılık jeopolitikasına karşı bir tepki olarak gelişen Pantürkizmin felsefi ve coğrafi ufkudur.
[Hüseyinzâde Ali (Turan)]
Hüseyinzâde Ali (Turan) ve Akçuraoğlu Yusuf vasıtasıyla Türk düşüncesinin önemli fikrilerinden biri olmuştur. Turancılık Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra geri plana düşmüştür. 1930’ların ikinci yarısından itibaren tekrar ortaya çıkan Pantürkist motifleri içeren Türkçü akımı, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki denge siyasetinin sonucu olarak 1944 yargılamalarıyla tasfiye edilmeye çalışılmıştır”. (devam edecek-Millî Doktrin Dokuz Işık)