Trump – Netanyahu Görüşmesi ve Muhtemel Senaryolar

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz pazartesi günü göreve başladığı 20 Ocak’tan bu yana Benjamin Netanyahu’yu Beyaz Saray’da ikinci defa ağırladı.
Muhammed Hüseyin Mercan, SETA Araştırmacı
Gazze’de soykırımın tüm hızıyla devam ettiği ve Suriye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelik saldırıların sürdüğü bir dönemde gerçekleşen bu günübirlik ziyaret, tüm dünya tarafından yakından takip edildi. Ayrıca ABD Başkanı tarafından ilan ettiği gümrük vergilerinin etki ve yansımalarının tartışıldığı bir süreçte bu görüşmenin gerçekleşmesi de uluslararası alanda gösterilen ilginin bir başka önemli nedeniydi.
Başkanlık seçim sürecinde Gazze’deki savaşı sona erdireceğinin ve ateşkesin tesis edileceğinin sözünü sıklıkla veren Trump, bu çerçevede hem Netanyahu kabinesine hem de Hamas’a açık mesajlar vermişti. Beyaz Saray’daki ikinci dönemine başlamasına bir gün kala tarafların uzlaşıya vararak üç aşamalı ateşkese onay vermesi, uluslararası toplum tarafından büyük memnuniyetle karşılanmış ve Gazze’nin yaralarının sarılması ve daha sürdürülebilir bir ateşkes ikliminin oluşmasına yönelik umutları canlandırmıştı.
Bununla birlikte Netanyahu ve ekibinin Trump yönetiminden aldığı cesaretle ateşkesin ikinci aşamasına geçişi engellemesi ve insani yardım konusunda verilen taahhütleri yerine getirmemesi, Gazze’ye dair olumlu gidişatı tam anlamıyla tersine çevirdi. 18 Mart’ta Tel Aviv yönetiminin ateşkesi bozması ve işgal ordusunun Gazze’deki katliamlarına yeniden başlamasıyla da mevcut belirsizlik daha da derinleşti. Ayrıca, bu süre zarfında Tel Aviv’in, Suriye’deki geçiş sürecini baltalamak ve Türkiye’nin Şam’a yönelik desteğini sınırlandırmak için düzenlediği saldırılar da Trump- Netanyahu arasındaki acil görüşmenin ana gündemini şekillendirdi.
Görüşmenin Zamanlaması ve İçeriği
Trump ve Netanyahu, Oval Ofis’te gazetecilere yaptıkları açıklamada, toplantının içeriğine dair genel bir çerçeve sundular. Tel Aviv’in gümrük vergileri nedeniyle ticari bağlamda görece kaygıları bulunsa da Amerikan müesses nizamının işgal devletini zora sokacak adımlar atmayacağı bilindiğinden, vergiler ekseninde ortaya çıkan tartışmaların ABD-İsrail ilişkilerini olumsuz etkilemeyeceğini söylemek yerinde olacaktır. Bununla birlikte küresel ekonomi-politikte köklü değişimlere kapı aralayacak Trump’ın bu radikal hamlesinin Orta Doğu’da yol açabileceği yeni riskler, şüphesiz Washington-Tel Aviv hattında güçlü bir ittifakı zorunlu kıldığından, aslında görüşmenin genel çerçevesinde olası senaryolar dâhilinde bir istişarenin gerçekleştiği verilen mesajlardan anlaşılmaktadır.
ABD yönetiminin İran ile nükleer müzakereler konusunda yeni bir sayfa açması ve iki tarafın Umman’da doğrudan görüşmeyi kabul etmesi, bölgenin siyasal iklimini doğrudan etkileyecek bir niteliğe sahiptir. Trump’ın Tahran’a yönelik tehditleri ve doğrudan savaş mesajları dikkate alındığında, iki ülkenin asgari şartlar çerçevesinde bir mutabakat sağlaması, Orta Doğu’da ABD’nin güvenlik anlayışını ciddi şekilde değiştirmesini beraberinde getirecektir. Çin ile başlayan ve derinleşmesi muhtemel ticari savaşta Trump’ın dikkatini belirli bir noktaya toplayabilmek adına Orta Doğu’daki riskli dosyaları azaltma çabası göze çarpmaktadır. Bu minvalde Netanyahu ile görüşmesi sırasında Türkiye’ye dair ifade ettiği hususlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a övgüsü ve İsrail Başbakanına Suriye sahasında makul davranması gerektiğini hatırlatması, ABD’nin uluslararası düzende meydana gelen yeni kırılganlıklara dair ön alma hamlesi şeklinde değerlendirilebilir. Nihayetinde Çin ile ticari ve finansal zeminde köklü bir mücadelenin sürdürülebilmesi için ABD’nin Tel Aviv’i görece sınırlandırması ve Türkiye’ye yönelik tehdit oluşturacak adımlardan uzak tutmaya çalışması oldukça rasyonel bir stratejidir.
Gazze’de soykırımın kesintisiz sürdüğü bir ortamda, Beyaz Saray yönetimi için bölgesel düzeyde konsolidasyon sağlayıcı bir siyaset ortaya koymak mümkün değildir. Bu nedenle Trump tarafından Tel Aviv’e ateşkes bağlamında daha yapıcı adımlar atılması hususunda kısmi bir baskı yapıldığı gözlemlenmektedir. İran’da ve Suriye’de istenmeyen bir Türkiye-İsrail geriliminin oluşturacağı risklerin yönetilebilmesi, Gazze’de bulunan İsrailli esirlerin ailelerinin Trump’a yazdığı daha fazla destek talep eden mektuplar, ABD Başkanı’nın ateşkese yakınlaşıldığı konusunda açıklamalarının ardında yatan başlıca nedenlerdir. Bu satırların yazıldığı esnada Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme kaydedildiğine dair ciddi mesajlar verilmişti. Önümüzdeki saatlerde ya da günlerde bu konuda olumlu bir gelişmenin olması beklenmekle beraber, Trump’ın bu süreci hangi saiklerle işleteceği ve Gazze’de adil ve sürdürülebilir bir ateşkes ortamının oluşup oluşmayacağı da büyük oranda ABD-Çin ve ABD-İran müzakerelerinin neticesine bağlı gözükmektedir. Buradan hareketle, Trump’ın, İsrail’in genişleme projesine set inşa etmekten ziyade, değişkenlerin çok olduğu süreçte Netanyahu’yu radikal hamleler yaparak gidişat üzerinde olumsuz bir tesir bırakmaktan alıkoymaya yönelik hamleleri gözlenmektedir.
Trump, Suriye Konusunda Ciddi mi?
Netanyahu’nun Beyaz Saray’a gerçekleştirdiği ilk ziyaretin aksine bu defa kameralar önünde daha fazla uyarılması ve Türkiye konusunda İsrail kamuoyuna derin mesajların verilmesi, şüphesiz ABD yönetiminin Ankara ile sürdürdüğü ittifak ilişkisine gölge düşürmek istemediğini gözler önüne sermektedir. Bununla birlikte Trump gibi siyasal söylem ve pratiklerinde sürekli değişkenlikler gösteren bir liderin, ABD’nin Başkanı olduğu dikkate alındığında temkinin elden bırakılmaması gerektiği düşünülmektedir. Gerek geçmişteki başkanlık tecrübesine gerekse 20 Ocak’tan bu yana izlediği stratejiye bakıldığında Trump için dostluğuna da düşmanlığına güvenilemeyen bir lider tespitinde bulunmak yanlış olmayacaktır. Bu minvalde, işgal devletinin geride bıraktığımız haftalarda Suriye’ye düzenlediği saldırılarını sorunsallaştırmayan Trump’ın, özellikle gümrük vergileri sonucunda ortaya çıkan yeni statükoyu gündemine alması bölgenin siyasal kırılganlığıyla ilgilidir. Ayrıca Türkiye-İsrail arasında bir çatışmanın patlak vermesinin bölge üzerinde oluşturacağı etki ABD yönetimi ve müesses nizamı tarafından yakından bilinmektedir. Gazze’deki tutumları nedeniyle Arap liderlerine yönelik derin bir öfke besleyen grupların muhtemel bir Türkiye-İsrail geriliminde rejimleri üzerinde güçlü bir baskı oluşturacağını tahmin etmek zor olmasa gerektir. Gazze üzerinde hayata geçirmek istediği planı, kırılganlığı yüksek bir bölgede sürdüremeyeceğini fark eden Trump, bu bağlamda Tel Aviv yönetimini Ankara ile asla karşı karşıya gelmemek ve Suriye sahasında Türkiye’nin güvenlik ve çıkar algısına tehdit oluşturacak adımlardan uzak durmak konusunda uyarmıştır.
Yukarıda zikredilen hususlar bağlamında Trump’ın Suriye konusunda ciddi olup olmadığını anlamak için biraz daha zamana ihtiyaç vardır. Tahran ile yapılacak görüşmelerin olumsuz neticelenmesi ya da Çin ile devam eden inatlaşmanın ciddi bir krize dönüşmesi, ABD yönetiminin daha saldırgan politikalar izlemesine yol açabileceği için bu durumda Tel Aviv’in de gerek Filistin gerekse Suriye sahasında saldırıların dozunu artırması ihtimal dahilindedir. Ayrıca Trump tarafından Suriye’de yeni Türkiye ve İsrail çatışmasızlığı üzerinden bir statüko denemesinin ise sahada yol açabileceği çeşitli olumsuzluklar da göz ardı edilmemelidir. Rusya’nın böyle bir denklemde nerede yer alacağı ya da Gazze’deki soykırımın devam etmesinin dolaylı ya da dolaysız Suriye üzerinde yol açacağı toplumsal etki, Ankara ve Tel Aviv arasında siyasal düzlemde yeni gerilim alanlarını ortaya çıkarabilir. Bu bakımdan bir yandan ABD-Çin ve ABD-İran hattındaki gelişmelerin yakından takip edilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkacak olumlu ya da olumsuz neticelere göre çok katmanlı stratejilerin belirlenmesi elzemdir. Ayrıca Gazze’nin demografik gerçekliğini değiştirecek bir stratejinin ABD yönetimi tarafından ete kemiğe büründürülmesinin Ankara-Washington hattında da derin bir krize yol açabilme ihtimali de ilgili süreçte asla göz ardı edilmemelidir. Son tahlilde, ABD Başkanı Trump tarafından Netanyahu’ya Suriye üzerinden yapılan uyarılar oldukça önemli olmakla beraber Trump ve ekibinin Tel Aviv yönetimine yaklaşımının ve beklentilerinin bir anda değiştirebileceği unutulmamalıdır.