Trump, Asya’daki müttefiklerle Çin’e karşı iş birliği yapmayı önemli buluyor -II-
Bu analize göre, Trump “Çin yanlısı” olarak nitelendirdiği Biden yönetiminin politikaları yerine yabancı üreticileri daha sert vergilendiren ve yerli üretimi teşvik eden bir sistem getirmeyi planlıyor.
Çin’le güvenlik ilişkilerinde ise en fazla öne çıkan mesele Tayvan’dır. Trump, Çin’in bu ada ülkesini işgali durumunda ABD’nin Tayvan’ı
savunup savunmayacağı konusunda net bir pozisyon almamakla birlikte Trump döneminin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD-Tayvan
ilişkilerini güçlendirme yönünde adımlar atmıştır. Bunlar arasında ABD ve Tayvan yetkililerinin görüşmelerindeki geleneksel kısıtlamaların kaldırılması da yer almıştır.
Tayvan’ın yarı iletken üretiminde dünya lideri olmasını ve ABD’nin bu alandaki etkisini kaybetmesini eleştiren Trump bu ülkeye çip ticaretinde gümrük vergisi getirilebileceğini de belirtiyor.
Trump, Asya’daki müttefiklerle Çin’e karşı iş birliği yapmayı önemli bulduğunu fakat Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerin yıllarca ABD’den haksız kazanç sağladığını da dile getiriyor. Bu tutumun Trump’ın Avrupa ve NATO’ya bakışıyla benzeştiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle Trump’ın Pekin’le rekabette bölgedeki geleneksel müttefiklerini tamamen devreden çıkarmadan daha bağımsız bir dış politika izlemeyi tercih ettiği söylenebilir. Dolayısıyla Trump’ın olası ikinci döneminde Çin’le ilişkilerinde bölge ülkelerinin çıkarlarını gözetmemesi endişesi sıkça dile getiriliyor.
Harris’in Çin politikasının ise Biden dönemi yaklaşımına paralel şekilde ilerlemesi beklenebilir. Biden-Harris yönetimi, ulusal güvenlik açısından kritik olan yüksek teknoloji ürünlerinin Çin’e ihracatına katı kısıtlamalar getirdi ve yazılım gibi tehlikeli gördüğü alanlarda bu ülkeden ithalatı sınırladı. Ayrıca ABD’nin Avrupa Birliği (AB) ve diğer müttefiklerine de benzer önlemler almaları için baskı yaptı. Ancak Harris bazı küresel meselelerde Çin ile iş birliğine açık ve bu ülkeden tamamen kopmak yerine (decoupling) ABD’nin Çin’e karşı riskini düşürücü tedbirler (de-risking) almayı hedefliyor.
Buna rekabet ile iş birliği arasında stratejik bir denge arayışı diyebiliriz. Risk azaltma tedbirleri, kilit alanlarda Çin’e bağımlılığı azaltırken bazı ekonomik ilişkileri sürdürmek anlamına geliyor. Senatörlüğü döneminde Harris, Trump’ın Pekin’e yönelik ticaret savaşı taktiklerini eleştirmiş ve bu yaklaşımı sorgulayan bir tutum takınmıştır.
Harris, Çin ile ilişkilerde tam anlamıyla ayrışmayı değil Batı ekonomilerinin bu ülkeye bağımlılıklarını azaltmayı öneriyor. Bu bağlamda Trump’ın ticaret savaşını eleştiriyor ve ABD’nin bu savaşı kaybettiğini savunuyor. Fakat Biden yönetimi de Trump döneminde getirilen gümrük vergilerini sürdürmüş ve hatta kendi ek kısıtlamalar getirmiştir.
Bunlar bilgisayar çipleri ve elektrikli otomobil parçaları gibi yeni teknolojilerde yerli üretimi desteklemek amacıyla çıkarılan yasaları içeriyor. Örneğin Çin’de bu tür ürünleri üreten firmalar ABD sübvansiyonlarından yararlanamıyor.
Harris, dış politikada Çin’in artan nüfuzuna karşı ABD’nin Asya’daki müttefikliklerinin güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Buna paralel olarak Biden-Harris yönetimi bölgedeki devletlerle temaslarını artırmış ve Çin’e karşı bir blok kurma girişimlerini artırmıştı.
Harris, Filipinler ziyaretinde Çin’in Filipin gemilerine tacizlerini eleştirmiş ve Güney Çin Denizi’ndeki baskılarına karşı sert bir tutum sergilemişti. Aynı şekilde geçtiğimiz yıllarda Japonya, Hindistan ve Avustralya ile birlikte “Dörtlü” grubu (QUAD) yeniden canlandırma, Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi’ni başlatma ve NATO ülkeleriyle Çin politikasında daha yakın bir uyum sağlanması gibi konularda varlık gösterdi.
Harris, Tayvan konusunda da statükonun korunmasından yanadır. 2022’deki Japonya ziyaretinde Tayvan konusunda tek taraflı değişikliklere karşı olduğunu ve ABD’nin adanın savunmasına yönelik kararlılığını vurgulamıştı. Harris, ABD’nin uzun süredir devam eden “Tek Çin” politikasını sürdüreceğini de belirtti.
Harris, Çin ile rekabetin sorumlu bir şekilde yönetilmesi gerektiğini vurguluyor. 2022’de Asya-Pasifik Ekonomik İş Birliği zirvesi sırasında
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinde iki ülke arasındaki iletişim kanallarının açık tutulması gerektiğini belirtmiştir.
Biden-Harris yönetimi ayrıca iklim değişikliği ve küresel yenilenebilir enerji gibi hedeflerde de Çin’le birlikte çalışılabileceğini söylüyor. Özetle Harris’in Çin politikası, güçlü ekonomik rekabet, iklim değişikliği gibi küresel konularda stratejik iş birliği ve ABD’nin müttefikliklerinin güçlendirilmesine dayanıyor. Bu politika Çin ile tam bir kopuştan ziyade risklerin dikkatli bir şekilde yönetilmesi
anlayışına dayanıyor.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan savaşta ABD ve Batı ittifakı büyük oranda Ukrayna’nın yanında durdu. Ukrayna’ya askeri, mali ve diplomatik yoğun desteğin yanı sıra Rusya’yı köşeye sıkıştırmak üzere birçok tedbir de alındı.
ABD’nin Ukrayna’ya desteği 2024 seçiminde birçok kez gündeme geldi ve iki rakip birbirinden ayrışan vizyonlar ortaya koydu. Trump kendisi iktidarda olsaydı savaşın asla çıkmayacağını ve bugün iktidara geldiği takdirde bu savaşı hızlı şekilde bitirebileceğini iddia ediyor.
Trump’ın Rusya karşısında Ukrayna’yı desteklemeye daha az istekli olduğu anlaşılıyor. Harris ise Biden dönemi politikalarına paralel şekilde Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceğini söylüyor.
Trump’ın Ukrayna’ya yönelik politikası çatışmayı hızlı bir şekilde sona erdirme ve askeri yardımları azaltma isteğini merkeze almaktadır.
Trump, savaşı hızla çözebileceğini iddia etmiş ancak bu konuda spesifik detaylar vermekten kaçınmıştır. Yeniden seçilmesi durumunda Ukrayna’ya ek Amerikan yardımlarını onaylama taahhüdünde bulunmayacağını belirterek Ukrayna’nın savunmasında Avrupa ülkelerinin daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgulamıştır.
Trump’ın muhtemel başkanlığı durumunda Ukrayna’yı Rusya’yla bir barışa zorlaması da beklenebilir. Bu zorlamanın yardımları durdurma tehdidi ile gerçekleşmesi olasıdır. Barış planının bir yerinde Ukrayna’nın NATO’ya girişinin ertelenmesi veya masadan kaldırılması taahhüdünün olmasını da bekleyebiliriz.
Trump bunu bizzat söylememiş olsa da başkanlığı döneminde onunla yakın çalışan isimlerin hazırladığı bir araştırma raporunda Ukrayna’nın mevcut işgal altındaki sınırlar üzerinden Rusya’yla müzakerelere başlaması ve ülkenin NATO’ya girişinin en az on yıl
ertelenmesi ifadeleri geçiyor.
Eski başkan, Rusya’yı Çin’e göre daha küçük bir tehlike, Ukrayna konusunu Amerikan çıkarları açısından daha önemsiz bir husus ve Avrupa ile iş birliğini de ABD sponsorluğunda kıtanın bedava güvenlik elde etmesi olarak görüyor.
(devam edecek)