Transatlantik İlişkilerdeki Çatlak Çin için Bir Fırsat mıdır?

* ABD seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, seçim sonrasında ABD-Çin ilişkilerinin yumuşama dönemine girmesi beklenmiyordu. Çin, Trump ya da Harris’in seçilmesi halinde izlenecek olası politikalar ile bu politikalara verilecek karşılıklar konusunda hazırlığını yapmıştı. Trump’ın seçilmesinin ardından, ekonomik korumacılığa yönelmesi, Çin mallarına ek gümrük vergisi uygulaması, teknolojik işbirliğine ve Çin sermayesine daha fazla kısıtlama, Çin’in beklentileri arasındaydı. Ayrıca, Trump’ın korumacı politikalarının ABD’nin geleneksel müttefiklerini korumaya yönelik yatırımlarını azaltmasına yol açma ihtimali ile seçim kampanyasında söz verdiği gibi Ukrayna’ya askeri yardımı azaltması ve savaşı sona erdirmesinin de ABD’nin güvenlik vaatlerine olan güveni azaltabileceği yorumları yapılmaktaydı. –Prof. Dr. Seriye Sezen–
* Detayı haberimizde!…
UHA / İnternational News Agency
ANKARA, 26 NİSAN 2025 – Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğr. görevlisi Prof. Dr. Seriye Sezen, Ankara merkezli dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında faaliyet gösteren bir Türk düşünce kuruluşu olan Dış Politikalar Enstitüsü için kaleme aldığı “Transatlantik İlişkilerdeki Çatlak Çin için Bir Fırsat mıdır?” başlıklı yazısında, “ABD seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, seçim sonrasında ABD-Çin ilişkilerinin yumuşama dönemine girmesi beklenmiyordu” dedi.
“Trump ya da Harris’in seçilmesi halinde izlenecek olası politikalar ile bu politikalara verilecek karşılıklar konusunda hazırlığını yapmıştı” hatırlatmasında bulunan Prof. Dr. Seriye Sezen, “Trump’ın seçilmesinin ardından, ekonomik korumacılığa yönelmesi, Çin mallarına ek gümrük vergisi uygulaması, teknolojik işbirliğine ve Çin sermayesine daha fazla kısıtlama, Çin’in beklentileri arasındaydı. Ayrıca, Trump’ın korumacı politikalarının ABD’nin geleneksel müttefiklerini korumaya yönelik yatırımlarını azaltmasına yol açma ihtimali ile seçim kampanyasında söz verdiği gibi Ukrayna’ya askeri yardımı azaltması ve savaşı sona erdirmesinin de ABD’nin güvenlik vaatlerine olan güveni azaltabileceği yorumları yapılmaktaydı” ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Sezen, Trump’ın göreve başladığında, Çin mallarının yanı sıra Meksika ve Kanada mallarına ek gümrük tarifelerini ilan ettiğini belirterek, şunları söyledi:
“Trump’ın Grönland’ı satın almaya talip olması, Kanada’ya ABD eyaleti olmayı önermesi, Panama Kanalı’nı ABD’ye kazandırmayı amaçlayan açıklamaları; Kuzey Amerika’yı bir ABD yarımadasına çevirme, Çin’i uzaklaştırarak, G. Amerika’yı da kontrolü altına alma ve böylece Amerika kıtasını kendisi için güvenli bir alana dönüştürme niyeti içinde olduğunu göstermektedir. Trump’ın bazı BM kurumlarından çekilmesi, Avrupa’nın savunmasında eski rolünü sürdürmeyeceğini, NATO koruması altında güvenliğinin sağlanması için Avrupa’nın daha fazla mali sorumluluk üstlenmesi gereğini vurgulaması ve ek gümrük vergisi tehdidini Avrupa’ya da yöneltmesi, beraberinde, Biden döneminde güçlenen Transatlantik ittifakta çatlak tartışmalarını beraberinde getirdi. ABD-Rusya arasında Avrupa’nın dışlandığı Ukrayna savaşını sona erdirme müzakerelerinin başlatılması, ittifaktaki çatlağın derinleşmesinin yanı sıra, Rusya-ABD arasında, Çin’i yalnızlaştırmaya yönelik yakınlaşmanın bir göstergesi olarak da yorumlandı”.
“Transatlantik ilişkilerde yaşanan bu gelişmeler karşısında Çin’in pozisyonu nedir?” diye soran Prof. Dr. Seriye Sezen, “Bu gelişmeler öngörüldüğü gibi, Çin’e, küresel alanda ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurma fırsatı verir mi? ABD-Avrupa arasındaki uzaklaşma, Avrupa-Çin yakınlaşmasını, işbirliğini üretir mi? Ukrayna savaşı bağlamında ABD-Rusya yakınlaşması, Çin-Rusya arasındaki işbirliğinin bozularak “tersine Kissinger” eylemi doğurur mu? Sürecin tüm hareketliliği ile sürdüğü, kesin olan tek şeyin belirsizlik olduğu günümüzde bu sorulara net yanıtlar bulmak zor olmakla birlikte olası gelişmeler üzerinde durulabilir” şeklinde aktarıyor.
Prof. Dr. Sezen, her ne kadar Trump’ın ikinci başkanlığında, cephe hattını, Çin ve Çin-Rusya işbirliğinden, kendince ABD’nin çıkarlarına hizmet etmediğini düşündüğü tüm alanlara ve ilişkilere kaydırmakla birlikte, bu durumun, önceliğinin Çin’le rekabet olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini söyledi.
Prof. Dr. Seriye Sezen, “Tam aksine, bütün bu politikaların temel motivasyonu, Çin’le rekabetinde ABD’nin zayıflıklarının, yetersizliklerinin farkında olması ve ülkesinin kaynağını, enerjisini bu yetersizliklerini gidermeye yönelmesidir. ABD’nin içinde bulunduğu ekonomik, fiziksel ve toplumsal açmazlara ilişkin önemli bir kaynak, Trump’ın göreve başlama konuşmasıdır. Trump, konuşmasında, sağlık, eğitim ve altyapı hizmetleri yetersiz, yüksek enflasyonlu, üretmeyen bir ülke olarak ABD’nin düşüşte olduğunu kabul etmekte ve göreve başlamasını ABD’nin kurtuluş günü olarak ilan etmektedir. Ayrıca yayımladığı bir yürütme emrinde, ABD’de yaşam beklentisinin gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığını, her on Amerikalıdan sekizinin en az bir kronik, her beş kişiden birinin de zihinsel hastalığının olduğunu belirtmektedir. Trump, güç kaybeden, ciddi ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalan ABD’yi, sorunun asıl kaynağıyla, neoliberal politikalarla ilişkilendirmeden, ulusal kalkınmasına hizmet etmediğini düşündüğü tüm harcamalardan, sorumluluklardan uzaklaştırarak, eski güzel günlere döndürmeyi ve böylece Çin’le daha etkili mücadele edebileceğini düşünmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Transantlantik ilişkilerde açılan çatlağın Çin-Avrupa arasında yeni bir işbirliğinin, yakınlaşma yaratma olasılığının ise, her ne kadar Çin’in bu fırsattan yararlanma niyetleri görünse de, zayıf olduğunu açıklayan Prof. Dr. Sezen, bu gelişmenin, Avrupa içinde Fransa’nın başını çektiği “Avrupa’nın özerkliği” tartışmasını canlandırmış göründüğünün altını çizdi.
Prof. Dr. Seriye Sezen, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla Avrupa, ABD yerine kendi güvenliği konusunda, özellikle değerler açısından kendisine hiç de yakın görmediği Çin’e ya da bir başka güce güvenme gibi bir arayış içinde değildir. Kaldı ki, Çin’in de ne böyle bir sorumluluk almaya niyeti ne de bu sorumluluğu taşıyacak kapasitesi vardır. Çin de ABD gibi, öncelikle kendi iç ekonomik sorunlarıyla meşguldür. İçeride siyasi meşruiyetini korumak, dışarıda ABD ile rekabetini sürdürmek için ulusal önceliklerine yoğunlaşmak zorundadır. Diğer yandan, AB’nin yeni yayımlanan Avrupa Savunmasının Geleceği Raporunda; Çin, küresel bir süper güç olma hırsıyla hareket eden; kurallara dayalı uluslararası düzeni aşındırarak Avrupa’nın güvenliğini ve çıkarlarını tehdit eden; bölgesel ve küresel güvenlik ile AB’nin ekonomik çıkarları için risk oluşturan bir ülke olarak tanımlanmaktadır. Bu koşullarda, ticaret ve yatırıma dayalı AB-Çin ilişkilerinde, ABD boşluğunu doldurucu niteliksel bir dönüşüm yaşanması olanaksızdır. Ticari ilişkilerde artış beklenebilirse de, ekonomik darboğazda olan ve 800 milyar Avroluk bir savunma harcaması öngören AB’nin, Çin için genişleyen değil daralan pazar olma olasılığı daha yüksektir”.
Ukrayna savaşı bağlamında ABD-Rusya yakınlaşmasının, Çin-Rusya bağlarını koparma ihtimaline konusuna da dikkat çeken Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğr. görevlisi Prof. Dr. Seriye Sezen, “Trump’ın önceliğinin, savaşı sona erdirerek ABD üzerindeki savaş yükünden kurtulmak olduğu görülmektedir. Kabul edebileceği bir seçenekle savaşın sonlanması Rusya’nın da lehinedir. Dolayısıyla her iki ülkenin farklı motivasyonlarla da olsa savaşı sonlandırmak amacında buluştukları söylenebilir. Başlangıçtan itibaren, fiilen Rusya’nın yanında duran ama resmen tarafsız kalan ve savaşın diplomasi yoluyla sona ermesini savunan Çin, barışa olan desteğini açıklamıştır” dedi.
Prof. Dr. Sezen, Trump’ın Ukrayna konusundan bağımsız olarak Rusya ile Çin’e karşı bir ittifak kurma arayışında olmasının muhtemel olduğunu belirterek, Çin ve Rusya’nın karşılıklı olarak ilişkilerinin sağlamlığına ilişkin açıklamalar yapmış olsalar da, ulusal çıkarlar önceliğinde biçimlenen ittifakların geleceğinin de, çıkarlardaki değişimlerin belirlediğine dikkat çekti.
“Bununla birlikte, ABD, Çin ve Rusya arasındaki ilişkilerin 1970’lerden farklı koşullar içerdiği dikkate alınmalıdır” diyen Prof. Dr. Seriye Sezen, “1970’lerde Çin ve Rusya ilişkileri gergindi ve Çin Rusya’yı güvenliği için tehdit olarak görmekteydi. ABD-Rusya arasındaki ilişkiler de, bugün karşılıklı bağımlılık içinde olan Çin-ABD ilişkilerinden çok farklıydı. Aralarında rekabet olmadığı gibi, Çin, ABD’yle yakınlaşmadan aynı zamanda teknoloji transferi vb. yararlar beklemekteydi. Sonuç olarak, şimdiki halde savaşı sona erdirme ortak hedefiyle yakınlaşmış görünen ABD-Rusya ilişkisinin nereye evrileceğini izlemek ve barış gerçekleşse bile sonraki süreçlere bakmak gerekecektir” dedi.
Son olarak, Trump’ın bir silah olarak kullanmayı pek sevdiği gümrük tarifeleri tehdidinin, Çin’in yanında bu tehdidin yöneldiği ülkelerin karşı önlemleriyle karşılandığının vurgulanması gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Sezen, Çin’in, kısasa kısas yaklaşımıyla tarife ve diğer yaptırımlarının karşı önlemlerle yanıtladığını belirtti.
Prof. Dr. Seriye Sezen, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün, “ABD’nin istediği şey savaşsa, ister gümrük savaşı, ister ticaret savaşı veya başka bir tür savaş olsun, sonuna kadar savaşmaya hazırız” açıklamasının, Çin’in söylemlerinde sertleşme olarak yorumlanmakla birlikte, söylemdeki sertliğin yeni olmadığının altını çizdi.
Xi’nin üçüncü döneminden itibaren Çin’in ABD’yle rekabetinde dişe diş bir politika izlediğini ifade eden Prof. Dr. Seriye Sezen, “2023 ve 2024 yıllarında yayımladığı ABD’yi hedefleyen bildirilerle ABD’nin iç ekonomik, politik ve toplumsal sorunlarını gündeme getirmiş ve ABD hegemonyasının zararlarına dikkat çekmiştir. Söylemdeki sertlik ve “her türlü savaşa hazırız” ifadesi, iki ülke arasında bir sıcak çatışma olasılığını çağrıştırmakla birlikte, sıcak çatışma Çin’in en son isteyeceği seçenek” olduğunu dile getirdi.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğr. görevlisi Prof. Dr. Seriye Sezen, Ankara merkezli düşünce enstitüsü için kaleme aldığı “Transatlantik İlişkilerdeki Çatlak Çin için Bir Fırsat mıdır?” başlıklı yazısında sonuç olarak, Çin-Rusya karşıtlığı üzerinden şekillenen, bir yanda ABD-Anglo-Sakson grup-Avrupa diğer yanda Çin-Rusya’nın başını çektiği ikili ve bu ikili arasında gidip gelen ülkeler şeklinde kümelenmenin en azından birinci kümesinin, Trump’ın başkanlığı ile dağılma sürecine girmiş göründüğünü aktardı.
Bu dağılmanın ne ölçüde kalıcı olabileceğinin, kendi iç sorunlarını, Birlik içi çelişki ve çatışmaları perdeleyen bir Rusya karşıtlığı üzerinden savunma gücü oluşturmaya heveslenen Avrupa’nın özerk bir savunma gücü oluşturmaya nefesinin yetip yetmeyeceğini zaman göstereceğine vurgu yapan Prof. Dr. Sezen, gelişmeleri yakından izleyen Çin’in, BM kurumlarında ABD’den doğan boşlukla daha fazla inisiyatif almasının beklenebileceğini, ABD’nin ne küresel alanda belirli oranda yarattığı ne de Avrupa ile arasına koyduğu mesafeyi Çin’in doldurmasının beklenmemesi gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Seriye Sezen, ABD’nin bu boşlukları Çin’e alan açmak için değil, aksine Çin’le mücadelesini daha güçlü biçimde yapmak amacıyla yarattığını belirtti.
Politik söylemlerin yaşamın gerçekleriyle uyumlu olduğu sürece pratiği belirlediğinden, Trump’ın politikalarının sürdürülebilirliğinin de belirsiz olduğunu açıklayan Prof. Dr. Seriye Sezen, “Öte yandan Çin de, enerjisini ve kaynaklarını, bu boşlukları doldurma yarışında tüketmeye niyetli değildir. Her iki ülke de kendi rüyasını gerçekleştirme, Çin ABD’yi yakalama ve geçme, ABD ise Çin karşısında kaybettiği gücünü yeniden kazanarak küresel liderliğini sürdürme derdindedir” dedi.
***
Yazar hakkında
Günümüzde, kamu yönetimi alanında uzmanlaşmış bir isim olan Prof. Dr. Seriye Sezen, akademik kariyerine Türkiye’nin önde gelen eğitim kurumlarından biri olan Ankara Üniversitesi’nde başlamıştır. Doktorasını 1998 yılında tamamlamış ve Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Alan Bilgisi (ABD) üzerine yoğunlaşmıştır.
Kariyerine Türkiye’nin Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi alanındaki önemli kurumlarından TODAİE’de devam eden Prof. Dr. Seriye Sezen, öğretim üyeliğinin yanı sıra Yönetim Kurulu ve Yayın Kurulu üyeliği, Derleme ve Yayın Şube Müdürlüğü ile Sürekli Eğitim Merkezi Müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulunmuştur.
Kariyerinin başlarında geniş bir perspektife sahip olan Sezen, 2000’lerin ikinci yarısında akademik ilgisini Çin Halk Cumhuriyeti ve Asya coğrafyasına yönlendirmiştir. Bu dönemde Kalkınma Politikaları, Düzenleme Politikaları, Kamu Yönetimi Reformları gibi konularda uzmanlaşmıştır.
Prof. Dr. Seriye Sezen, uluslararası alanda da tanınan bir isimdir. International Review of Administrative Science dergisinin yayın kurulu üyeliği ve Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Merkezi Uluslararası Danışma Kurulu üyeliği gibi pozisyonlarla uluslararası bilim dünyasında etkili bir rol oynamaktadır.
Kariyerinin boyunca kamu yönetimi reformları, düzenleme politikaları ve özellikle Çin Halk Cumhuriyeti ve Asya üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çeken Prof. Dr. Seriye Sezen, akademik dünyada önemli bir iz bırakmıştır.