Terörle Mücadelenin Irak Ayağı
PKK son dönemlerde Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin ileri üslenme bölgelerine yönelik terör saldırıları gerçekleştirdi. 22-23 Aralık’ta Hakurk ve Metina bölgelerinde, 12 Ocak’ta ise Zap’ta peş peşe gelen terör saldırıları akabinde Türkiye’nin “Cezalandırma Harekatları” başladı. Ancak bazı kesimler tarafından kamuoyunda manipülatif şekilde “Irak’ta ne işimiz var?” sorusu üzerinden bir tartışma var edildi.
Can ACUN, SETA Dış politika Araştırmacı
Burada özellikle PKK’nın legal alan unsurlarının yoğun bir propaganda içerisine girdiklerini ancak ana muhalefet partisi ve iltisaklı yapıların da benzer tartışmayı gündeme taşıdıkları görüldü. Terör örgütü bu hareket tarzı ile bir baskı oluşturup TSK’nın Irak’ta daha fazla ilerlememesini ve elbette mümkünse çekilmesini arzu ediyor. Nihayetinde TSK’nin Irak’ta alan hâkimiyetine dayanan varlığı PKK’yı ciddi anlamda tehdit etmekte ve onu stratejik bir çıkmazın içine doğru sürüklemekte.
Türkiye terörü kaynağında yok etmeyi hedefleyen stratejisiyle Suriye sahasının yanı sıra Irak’ta da alan hakimiyetini hedefleyen kapsamlı kara harekatları yapıyor. Kararlılık ve Pençe Harekatlarıyla Haftanin-Sinat’tan Hakurk’a kadar uzanan 300 kilometrelik sınır hattında yer yer 15-30 kilometre arasındaki bir derinlikte güvenli hat oluşturmayı başarmış durumda. 4-5 bin kilometre karelik bir alanda irili ufaklı onlarca Türk üs bölgesi oluşturulurken, terör örgütünün bölgedeki karargahları, eğitim alanları, üslenme bölgeleri elimine edildi. Çoğunlukla dağ silsilelerinden oluşan bu hattın TSK tarafından kontrol edilmesiyle hem mobilizasyon kabiliyetlerini hem de Türkiye’ye sızma noktalarını da kaybetmiş oldular. Örgüt adım adım güney ve doğuya doğru sürülürken, örgüt bu stratejiye yanıt vermekte ciddi anlamda zorluk çekiyor. Irak’ın Kuzeyinde “Medya Savunma Alanları” olarak ifade ettikleri kritik bölgelerin kontrolü kaybetmelerinin kendi adlarına sürdürülemez olduğunun farkındalar. Bu bölgelerin kaybı Irak-Suriye hattının büyük ölçekte kesilmesi, Türkiye’ye sızma ihtimallerinin ortadan kaldırılması ve komuta kontrol, eğitim için kullandıkları güvenli bölgelerin elimine edilmesi anlamı geliyor.
Türkiye’nin konvansiyonel kara harekâtlarının yanı sıra MİT’in yürüttüğü dekapitasyon süreci de örgüt sözde liderliğini ciddi anlamda tehdit ediyor. Türkiye yine Erbil ve Bağdat’la da terörle mücadele bağlamında angajmanlar kurarak baskıyı artırma hedefinde. Bu bağlamda özellikle IKBY içerisinde KDP ile yanı bir ilişki kurulmuş durumda. Ortak tehdit olarak görülen PKK’nın kuzeydeki varlığına yönelik Peşmerge güçleri de kısıtlayıcı hamleler yapıyorlar. TSK’ya lojistik destek verirken MİT ile de yakın çalıştıkları söylenebilir. Bağdat ile yürütülen ilişki ise daha kompleks öğeler barındırıyor. Burada son iki hükümet nezdinde daha yakın bir temas sağlanması olumlu. Ayrıca Merkezi Irak Güçleri’nin Sincar ve Mahmur’da attığı adımlarda yeterli olmasa da geçmişe nazaran cesaret verici.
PKK, kuzeyde sıkışmış durumdayken özellikle KYB’nin alanında Süleymaniye-Asos eksininde güçlenme çabasına da dikkat etmek gerekiyor. Burada Talabani liderliğindeki KYB’nin de ABD’nin teşvikiyle bu süreçte rol oynadığını YPG’ye verilen eğitim ve kabiliyetlerin HPG’ye aktarılması için aracılık yaptığını görüyoruz. Türkiye bunun farkındalığıyla caydırıcı bazı hamleler yapmış durumda ve yeni adımlar da gelecek gibi görünüyor.
Bu süreçte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Müsteşar’ı İbrahim Kalın’ın diplomasi-saha eşgüdümüyle Irak’taki terörle mücadele sürecini Türkiye lehine yönetmek üzere kritik hamleler yaptıkları söylenebilir. Kalın’ın bölgeye yaptığı son ziyaret de bu kapsamda ele alınmalı. Özellikle jeopolitik güç mücadelelerinin arttığı bir dönemde söz konusu önleyici adımlar, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından önem arz ediyor. Ancak Türkiye, Irak’ta yaşanabilecek ABD-İran merkezli yeni çatışmalara ve bunun doğurabileceği kaotik yeni risklere hazır olmalı. Bu kaotik atmosferden en fazla yararlanmak isteyecek yıkıcı güçlerden birisi de elbette PKK olacaktır.
Nihayetinde PKK’nın Irak’ta stratejik bir çıkmazın içerisinde olduğunu, yeni bir hareket tarzı oluşturma çabalarının genelde başarısızlıkla sonuçlandığını, ancak ağır kayıplar verme pahasına çeşitli terör saldırıları gerçekleştirerek hala ayakta ve güçlü olduğu mesajını vermeye çalıştığını söyleyebiliriz. PKK’nın legal alan unsurları ise dezenformasyon ve kara propaganda faaliyetleri ile TSK’nın Irak’taki varlığını sorunsallaştırmaya çalıştığını görüyoruz. Dolayısıyla kamuoyuna Türkiye’nin Irak’taki varlığının anlamı ve önemi daha iyi anlatılmalı. Stratejik bağlamda ise elbette TSK’nın alan hakimiyetine dayanan varlığı, MİT’in ektili saha operasyonları ve diplomatik mücadelenin Irak ayağında olmazsa olmaz bileşenler olarak kalmaya devam etmelidir.