Tedavisiz bir hastalıktır: “Kraldan çok kralcı”lık
Bir dildeki deyimler ve atasözleri o dili konuşan insanların duygu ve düşüncelerini daha açık, daha anlaşılır ifade edebilmelerine hizmet eder. Dilimizde sıkça kullanılan “Kraldan çok kralcı” deyimi de bu anlamdaki harika deyimlerden biridir. Bütün çabalarını başkalarını övmeye/yüceltmeye; onların çıkarlarını, haklarını, davalarını savunmaya; onları amaçlarına ulaştırmaya adamış kişileri anlatmak için kullanılan “kraldan çok kralcı” deyimi kadar “cuk” diye yerine oturan, maksadı eksiksiz, kusursuz ifade eden başka bir deyim yoktur.
Bu deyimin dilimize Batı’dan geçtiğini, çünkü Batılı ülkelerin neredeyse tamamının yüzyıllarca krallar tarafından yönetildiğini, bugün de bazı Batılı ülkelerin başında kral bulunduğunu, deyimin de böyle bir iklimde ortaya çıktığını not edelim. “Kraldan çok kralcı” deyimi her ne kadar yüzyıllarca sürmüş olan krallıklar döneminde icat edildiyse de demokrasiler de dâhil krallık dışı tüm yönetim şekillerinde geçerliliğini fazlasıyla korumaktadır.
Zamanımızda hemen herkes; kendisini bir lidere, bir başkana, bir müdüre, bir patrona, bir ağaya vb. adayan; onlara asla laf ettirmeyen; söz konusu insanların uğruna kavga-dövüşe girişen, hatta o kişiler uğruna ölmeye hazır olan insanlardan haberdardır. Bu noktaya gelmiş kişileri “ne yavuz ol asıl, ne yavaş ol basıl” diye uyarmanın bir faydası yoktur. Çünkü böyleleri kraldan çok kralcılıkla en doğru yolu bulduklarına inanırlar.
Yaşadığımız şu dünyada tedavisi imkânsız hastalıklardan biri de bu “kraldan çok kralcı”lıktır. Kraldan fazla kralcı kimselerin en göze batan yönleri kişilik zaafıdır. Kendileriyle ilgili hiçbir hedefleri, kaygıları, kendilerine ait bir duruşları yoktur. Tek hedefleri, tek kaygıları kendilerini adadıkları kişilerin yükselmeleri, yükseldiği yerlerde tutunmaları, ne istiyorlarsa onu olmalarıdır. Kraldan fazla kralcıların kendisi yok, sadece yoluna kendisini adadığı kişi, yani kral vardır!
İşte tüm bu nedenlerle kralı, başka bir anlatımla bir lideri, bir başkanı, yüce bir mevki sahibini bir şeye ikna edebilir, razı edebilirsiniz; ama onlara kendini adamış kimseyi, yani kralcıyı edemezsiniz. Çünkü kralcı kralcılıkta kraldan bir adım öndedir. Kralcı kral adına kralın istemediği bir şeyi isteyebilir; istediği bir şeyi de reddedebilir. İşte bu nedenle kralcı kral için “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumudur. Kralın özgürlük ve bağımsızlığı rakipleri/karşıtları yüzünden değil, kralcı yüzünden kısıtlıdır.
Yine de kralcılara en iyi dersi bilge krallar vermiştir. Kralcıları Büyük İskender’e hep “Gücünüz, kudretiniz, komutanlığınız, zaferlerinizle siz bir tanrısınız” diyorlarmış. Büyük İskender bu tarz insanların verdiği gaza hiç gelmezmiş, ama kendilerini oyalasınlar diye sesini çıkarmıyormuş. Büyük İskender bir savaşta yaralanmış, yarasından kıpkızıl kanlar akıyormuş. İskender bu kanları çevresindeki kralcılarına göstererek, “Peki buna ne diyeceksiniz, bu kanlar mis gibi insan kanı değil mi? Nerede kaldı benim tanrılığım?” diyerek unutulmaz bir ders vermiş.
Elbette kralcıların bundan ders aldıkları ve mahcup oldukları söylenemez.
Çünkü “kraldan çok kralcı”lık bir hastalıktır ve tedavisi yoktur!
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar