TBMM Başkanı Şentop, “Türkiye dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumunda”
TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, Türkiye, Meksika, Endonezya, Güney Kore ve Avustralya’dan oluşan uluslararası platform MIKTA 8. Parlamento Başkanları Konferansı’nın “Uluslararası Göç: Fırsatlar ve Zorluklar” başlıklı 2. oturumunda da bir konuşma yaparak, uluslararası göç konusunun Türkiye’nin hassasiyetle üzerinde durduğu ve uluslararası toplumun her detayıyla tartışmasını arzu ettiği en önemli konulardan birisi olduğunu söyledi.
Türkiye’nin dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumunda bulunduğunu hatırlatan Şentop, “Tarih boyunca milletimiz elindeki, avucundakini; dil, din, ırk, cinsiyet ayırmadan kendine sığınan masumlarla paylaşmasını bir görev bilmiştir. Bu sebeple, bugün Suriye, Irak, Afganistan, Somali ve diğer savaş bölgelerinden kaçan birçok masumun Türkiye’ye sığınması, burada hayata tutunması kimseyi şaşırtmamaktadır.” diye konuştu.
Şentop, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tahminlerine göre 2022 yılında 100 milyon insanın savaşlardan, çatışmalardan, şiddetten, insan hakları ihlallerinden ve zulümden kaçarak yerinden edildiğini, uluslararası göç olgusunun çok boyutlu bir olgu olduğunu dile getirdi.
Kitlesel uluslararası göç olgusunun en büyük sebeplerinin savaşlar, karışıklıklar ve siyasi istikrarsızlıklar olduğunu kaydeden Şentop, “Şüphesiz tüm bu saydığım savaşlar ve karışıklıkların sadece ve sadece ülkelerin iç dinamiklerine ve sorunlarına dayanan sebeplerle çıktığını iddia etmek naif bir yaklaşım olacaktır. Günümüzde maalesef özellikle bazı Batılı ülkeler, göçe kaynaklık eden ülkelerde iç karışıklıkları kışkırtarak, siyasi istikrarsızlıkları kaşıyarak, sattıkları silahlarla savaşlara benzin dökerek uluslararası göçün en büyük müsebbibi haline gelmişlerdir. Suriye’nin, Irak’ın, Afganistan’ın, Myanmar’ın, Burkina Faso’nun neden bu halde olduğunu anlamak için olayları biraz geriye sararak hatırlamak bu tezimizi desteklemek için yeterli olacaktır.” ifadelerini kullandı.
Batılı ülkelerin göç konusunda hiç payları yokmuş gibi davranmalarının, şiddetle tenkit edilmesi gereken bir konu olduğunu belirten Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üstelik insanları göçe zorlayan neo-sömürgecilik düzeninden en çok fayda sağlayan bu ülkeler, göç dalgası kendilerine ulaştığında şikayet etmekten de çekinmiyorlar. Ülkelerinde artan yabancı düşmanlığının, ırkçılığın sebebinin yeni bir hayata yelken açmış göçmenler değil de kendi yaptıklarının sonucu olduğunu kabul etmekten ise imtina ediyorlar. Hiçbir mülteciyi kabul etmeden tüm kaynaklarını sınırlarına duvar örmek için kullananlar, içinde kadınların ve çocukların olduğu şişme botları batıranlar, uluslararası göçün yönetimi konusunda da söz sahibi olamazlar, olmamalıdırlar.”
Dünya nüfusunun giderek arttığı, kaynakların ise tam tersi şekilde azaldığı da göz önünde bulundurulduğunda kaynak ülkelerin istikrara kavuşması için bir yeni bir paradigma ihtiyacının çok açık olduğunu söyleyen Şentop, bir önceki oturumda bahsettiği uluslararası sistemin reformunun kaynak ülkelerin istikrara kavuşması, refahın daha adil bölüşümü için de en önemli ve birincil gündem maddesi olduğunu vurguladı.
Şentop, göçün önlenmesinde kaynak ülkelerdeki istikrarı bozan, bu ülkelere açıkça müdahalede bulunan ülkelerin daha fazla sorumluluk ve maliyet üstlenmesi gerektiğini belirtti.
Konferansın “Gıda Güvenliği, Tedarik Zincirleri, Yoksulluk ve İklim Değişikliği: İyi Yönetişimde Parlamentoların Rolü” başlıklı 3. oturumunda da söz alan Şentop, 6. Parlamento Başkanları Toplantısı’nda video konferansla yaptığı konuşmasını hatırlatarak Kovid-19 salgınının, sosyal, ekonomik ve siyasi yansımaları dikkate alındığında, bir “sağlık krizi” olmanın çok ötesine geçeceğini belirttiğini ve endişelerinin kısmen gerçeğe dönüştüğünü ifade etti.
Şentop, Rusya-Ukrayna savaşının da etkilerinin olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Artan enerji fiyatlarının da etkisiyle özellikle Avrupa kıtasında etkisini iyiden iyiye hissettiren ve tüm dünyaya yayılan enflasyon gerçeği önümüzde durmaktadır. Savaşın bir diğer sonucu da gıda güvenliğiyle ilgilidir. Savaştan önce Rusya ve Ukrayna, küresel buğday ihracatının yüzde 30’unu, darı ihracatının yüzde 20’sini, ayçiçeği yağı ihracatının yüzde 55’ini üstleniyordu. 26 ülke ithal ettiği buğdayın yüzde 50’sini Rusya veya Ukrayna’dan tedarik ediyordu. Bu veriler ışığında, Ukrayna ve Rusya’nın tarım ürünlerinin Türkiye’nin ara buluculuğuna kadar olan süreçte ülke dışına çıkarılamaması gıda fiyatlarının artmasına sebep olmuş ve enflasyonu artıran etkenlerden birisi olarak kayıtlardaki yerini almıştır.”
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2022 yılında 8 milyara ulaşan dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyar kişiye ulaşmasının ve kişi başına düşen tarım arazisi miktarının ise 2 dekardan 1,6 dekara düşmesinin beklendiğini söyleyen Şentop, bu durum karşısında ülkelerin, hükümetlerin ve uluslararası camianın elinin kolunun bağlı olmadığını, alınabilecek birçok önleyici tedbirin yanı sıra yapılabilecek birçok iyileştirmenin bulunduğunu bilmenin kendilerini rahatlattığını anlattı.
Şentop, Türkiye’nin gıda güvenliği konusunda tüm dünyaya faydalı olan en önemli girişiminin “tahıl koridoru” olduğunu belirterek, “Ukrayna Savaşı’nın başlangıcından sonra Türkiye’nin yoğun katkıları ve BM ile birlikte yaptığı ara buluculuk sayesinde açılan tahıl koridoru, ithalatçı ülkeler açısından arz güvenliği endişelerinin giderilmesine katkı sağlamış ve Ukrayna limanlarında sıkışan ürünlerin ihtiyaç halindeki ülkelere çıkışı sağlanmıştır. Bugüne kadar 15 milyon tonu aşan sevkiyat sayesinde gıda fiyatları bir nebze de olsa düşmüş, Afganistan gibi yoksul ülkelere bu koridorla birlikte daha fazla insani yardım ulaştırılabilmiştir. Türkiye’nin salgın sonrasında özellikle üretim, lojistik ve tedarik zincirlerinin sağlıklı işlemesi konusunda mesafe kat ettiğini belirtmeliyim.” dedi.
Bu dönemde Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında yer alan Türkiye’nin, üretim istikrarsızlıklarının ve uzun mesafe taşımacılık maliyetlerinin katlanarak artması karşısında pek çok küresel üretici için konum ve maliyet avantajı sunmasının önemli olduğuna değinen Şentop, diğer bir önemli konunun ise Türkiye’nin çok taraflı ulaştırma politikasının bir ürünü olan “Orta Koridor Girişimi” ve bu girişimin tedarik zincirleri açısından giderek artan önemi olduğunu ifade etti.
Enerji konusunda ülke olarak çevreci bir yaklaşım benimsediklerini belirten Şentop, “Şu an kurulu kapasitelerimizin yüzde 55’ini yenilenebilir enerjiden karşılıyoruz ve bunu yüzde 65’e çıkarmak için çalışıyoruz. Yakın zamanda bu alanda da dünyada ilk 10’a gireceğiz. Parlamento olarak da Türkiye’nin tüm dünyanın tedarik zincirine daha fazla eklenebilmesi ve üretim güvenliğini sağlayabilmesi için birtakım yapısal reformlar da gerçekleştirdiğimizi söylemek isterim. Üretim, istihdam ve Ar-Ge teşviklerini kapsayan birçok kanun değişikliğini TBMM’de kabul ederek ülkemizin lojistik ve tedarik zinciri konumlarını güçlendirdik.” diyerek sözlerini tamamladı.