Tatil beldelerinde utanç tablosu
Bursa’da yayınlanmakta olanİnternet Haber Sitesinin köşe yazarlarından Serap ÖZTÜRK, ‘Tatil beldelerinde utanç tablosu‘ başlıklı yazısında, Avrupa ve Amerika’nın utanç verici tarihinden hatırlatma yaparak, 1800’lü yılların başında Avrupa’da ve Amerika’da başlayan ‘insan avı’ndan söz ediyor.
İşte İnternet Haber Sitesinin köşe yazarlarından Serap ÖZTÜRK’ün ‘Tatil beldelerinde utanç tablosu‘ başlıklı yazısı:
Sömürgeye doymayan, yerlilerin bir kısmını vahşi şekilde katleden bir kısmını ise topraklarından eden ‘beyaz güçler’, insanlık dışı başka bir olaya daha imzasını attı. ‘İnsan hayvanat bahçeleri’. İlk başlarda ‘insan gösterileri’ olarak adlandırılan olay, yıllar sonra ‘insan hayvanat bahçeleri’ ya da ‘insanat bahçeleri’ olarak anılmaya başlandı.
Afrikalılar başta olmak üzere Uzak Doğulular, Eski Moğollar, Tatar, Kızılderili gibi değişik ırktan insanlar, adeta hayvan avlar gibi yakalanıp ya da köle tüccarlarından satın alınarak, kafeslere, bahçelere kapatılıp, Avrupa ve Amerika’nın başkentlerinde ‘sergilenmeye’ başlandı.
Ne insanlaşabilmiş ne de maymun kalabilmiş ‘ara tür’ olarak kabul edilen bu insanlar, ‘vahşi, ilkel, hiçbir duygusu olmayan, incelenmesi gereken’ yaratıklar olarak görüldü ve utanç verici koşullarda hayatta tutularak, yıllarca beyaz insanlara, çıplak ya da yarı çıplak olarak sergilendi.
Bu insanların arasında kadın, çocuk, albino, cüce ve kambur olanlar da yer alıyordu. Bir kısmı kızamık, su çiçeği, zatürre gibi hastalıklara dayanamayarak, bir kısmı da yetersiz beslenme sonucu can verdi. Ölülerin bile sergiye açıldığı bu alanları milyonlarca kişi ziyaret etti.
Fransa ve Belçika’daki bu insanat bahçelerine günde 40 binden fazla kişinin geldiği tahmin ediliyor.
Ota Benga isimli pigme (cüce denecek denli kısa boylu zenci), yıllarca çitlerle ayrılmış bir alanda maymunlarla yaşamak zorunda kaldı ve sonunda bu zulme dayanamayarak intihar etti.
Bu hatırlatmayı neden mi yaptım?
***
O dönemlerde kölelik açık bir şekilde yapılıyorken şu an modern şartlarda devamlılığı sağlanıyor. Buna ‘modern kölelik’ diyoruz.
Özellikle tatil beldelerinde hizmet veren, köleleştirilen garsonlar buna açık bir örnek.
Yunanistan’ın Rodos adasındaki bir plajda, denizin içinden geçerek, güneşlenen müşterilere yemek servisi yapan garson, bana tam da Avrupa’nın Amerika’nın o dönemlerini hatırlattı.
Görüntülerde, üzerinde tişört ve şort olan bir garson elindeki tepsi ile göğsüne kadar gelen derinliğe doğru yürüyerek loca adı verilen özel platformda güneşlenen ve tatil yapanlara ‘hizmet ediyor’. Ve bu şekilde kendine hizmet ettirenler ise bundan zerre kadar utanç duymuyor.
Aslında her şey utanma duygumuzu kaybettiğimiz anda başlıyor.
Medyada geniş yer buldu bu görüntü. Sosyal medya tam da bu nedenle oldukça önemli.
Hala vicdanını korumayı başarabilen, bir takım duyarlı kişilerin bu iğrençliklere sessiz kalmayıp kayda alması ve sosyal medyada paylaşılmasını sağlaması, en azından bu vahşi kapitalistlerin ifşası açısından yararlı olduğunu düşünüyorum.
Bunu yaptıranların da, buna alet olanların da utanmadığı, bizim izlerken yerin dibine giresimiz geldiği benzer bir olay da Antalya’nın Alanya ilçesinde yaşandı.
Bir işletme sahibinin, ‘daha fazla müşteri çekebilmek’ için garsonları toplu halde dans ettirmesi, emekçilerin, sermayedarlar tarafından nasıl maymun haline getirildiğinin açık bir göstergesi.
Buna ek olarak yine geçen yıl (bir otelin bahçesinde çekildiğini hatırlıyorum), havuzun içinde yemek yiyen müşterilere, paçalarını dize kadar sıvayarak, suyun içinde servis yapan garson gündeme gelmişti.
İşçiyi malı gibi gören, onun ‘aç karnını doyurduğu’ yanılgısına kapılan ve ‘her şeyi yaptırabilirim’ cüretine sahip bu işletmecileri ifşa etmek de bizlerin görevi.
Kendine bu şekilde hizmet ettiren, eğlence anlayışı rezillikten başka bir şey olmayan bu kişilerin, havayı boşu boşuna teneffüs ettiğini düşünüyorum.
Şimdi bu emekçi garsonlar adına hep birlikte birazcık da olsa utanma zamanı!