Şuşa Beyannamesi’nin Bir Yıllık Muhasebesi
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin kendisine özgü niteliği bir yana, devletler arasında sıklıkla çeşitli anlaşmalar imzalanır ve ittifaklar kurulur ancak bu anlaşmaların veya ittifakların etkisi, kağıt üstünde kalmayıp, pratiğe döküldüğü zaman anlamlı olur. Bu açıdan Şuşa Beyannamesi’nin bir senelik muhasebesinin yapılması, mevcut durum ve gelecek hakkında bize önemli ipuçları verecektir.
Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ & Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi
5 Haziran, Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanan Şuşa Beyannamesi’nin birinci yıldönümüydü. Hatırlanacağı üzere, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını özgürleştirdiği İkinci Karabağ Savaşı’nda en belirleyici faktörlerden birisi Türkiye’nin vermiş olduğu destekti. İki ülkenin iş birliğinin pratikte nasıl sonuçlar ortaya çıkaracağı belki de en fazla bu savaşta ortaya çıkmıştı. Bu zaferin ardından imzalanan ve iki ülke ilişkisini ilk kez bir resmi belgede ittifak seviyesine çıkaran Şuşa Beyannamesi ise aslında bir nevi manifesto gibiydi. Nitekim Beyanname her ne kadar Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalansa da mahiyeti ve etkileri itibarıyla ikili ilişkileri aşan ve başta Türk dünyası olmak üzere geniş bir coğrafyayı kapsayan bir belge niteliğinde.
Öte yandan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin kendisine özgü niteliği bir yana, devletler arasında sıklıkla çeşitli anlaşmalar imzalanır ve ittifaklar kurulur ancak bu anlaşmaların veya ittifakların etkisi, kağıt üstünde kalmayıp, pratiğe döküldüğü zaman anlamlı olur. Bu açıdan Şuşa Beyannamesi’nin bir senelik muhasebesinin yapılması, mevcut durum ve gelecek hakkında bize önemli ipuçları verecektir.
İkili İlişkilerin Artan İvmesi
Şuşa’nın özgürleştirilmesinin üzerinden 19 ay, Şuşa Beyannamesi’nin imzalanmasının üzerinden ise bir yıl geçti. Aradan geçen süre ikili ilişkiler, Ermenistan’la ilişkiler ve bölgesel düzeyde değerlendirildiğinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
Öncelikle bir yıllık süreç değerlendirildiğinde, ikili ilişkilerin genişleyerek ve derinleşerek devam ettiği görülüyor. Bunun bir göstergesi, son bir yılda iki devlet arasında gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretler. Cumhurbaşkanları, bakanlar, diğer üst düzey bürokratlar ve teknik heyetler seviyesinde son bir yılda çok sayıda karşılıklı ziyaretin gerçekleştiği görülüyor. Bu açıdan Türkiye’nin Bakü’deki ve Azerbaycan’ın Ankara’daki büyükelçilikleri, son bir yılda belki de dünyada en fazla heyet ağırlayan diplomatik misyon konumundalar. Bu ziyaretlerin önemli bir yönü ise neredeyse tamamının sembolik olmadığı, her bir ziyarette somut çıktılar üretildiği. Son bir yılda ordular arası iş birliğinden savunma sanayiine, eğitimden kültüre, ticaretten ulaşıma, turizmden tarıma kadar akla gelebilecek hemen her alanda yoğun ve ivmesi her geçen gün artan bir iş birliği mevcut.
Azerbaycan için öncelikli alanlardan birisi olan özgürleştirilen Karabağ’ın yeniden inşası konusunda yine ikili iş birliğinin somut çıktılarını gözlemlemek mümkün. Son bir yıl içinde mayın temizlenme çalışmalarından yolların yapımına, kurtarılan bölgelerdeki inşaatlardan tarihsel ve kültürel varlıkların restorasyonuna kadar hemen her alanda Türkiye’nin Azerbaycan’a yoğun bir desteği söz konusu. İşgalin sona ermesinden sonra bir yıldan kısa bir sürede inşa edilerek faaliyete geçen Füzuli Uluslararası Havalimanı, Türk şirketlerinin bu havalimanının yapımındaki rolü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile açılışını yapması, söz konusu iş birliğinin önemli ve sembolik örneklerinden sadece birisi.
Ermenistan’la İlişkiler
Yakın iş birliğinin somut çıktıları, iki ülkenin Ermenistan’la geliştirdikleri münferit ilişkilere de yansıyor. Nitekim Ermenistan’la gerek Azerbaycan gerekse Türkiye nezdinde gerçekleştirilen son bir yıldaki girişimler, bu ülkenin işgal politikasını terk edip bölgesel istikrar ve kalkınmayı önceleyen bir politika izlemesini teşvik etmeye yönelik oldu. Şuşa Beyannamesi imza töreninde Erdoğan ve Aliyev’in Ermenistan’a uzattıkları zeytin dalı, sonrasında da iki ülkenin söylemlerine ve eylemlerine yansıdı.
Bu noktada Ermenistan’la gerçekleştirilen angajmanlar, geçmişin aksine, Ankara ve Bakü arasında yüksek düzeyde bir koordinasyon ile gerçekleşiyor. Deyim yerindeyse, Ermenistan’ı bölgesel istikrara dahil etmeye yönelik süreç, bir yapbozun parçalarının profesyonelce yerleştirilmesi gibi aşama aşama geliştiriliyor.
Örneğin, Türkiye ile Ermenistan’ın ilişkileri normalleştirmeye yönelik özel temsilciler ataması, Paşinyan yönetiminin Türkiye’ye karşı değişmeye başlayan retoriği ve Ermenistan Dışişleri Bakanı’nın Antalya Diplomasi Forumuna katılarak Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’yla görüşmesi son bir yılda yaşanan gelişmelerden bazıları.
Azerbaycan cephesinde ise son bir yılda Aliyev ile Paşinyan arasında Moskova ve Brüksel’de gerçekleştirilen doğrudan görüşmeler, Azerbaycan ile sınır hattının belirlenmesine yönelik girişimler ve Azerbaycan’ın zaferinin Erivan tarafından kabul edilerek buna ciddi bir meydan okunmada bulunulmaması söz konusu oldu. Dolayısıyla Ankara ve Bakü tarafından Ermenistan’a yönelik son bir yıldaki adımların tamamı iki ülke arasındaki bilinçli, organize ve senkronize politikanın bir yansıması.
Bölgesel Dengelerde Şuşa Etkisi
Bölgesel düzeyde son bir yıl değerlendirildiğinde Rusya’nın Karabağ konusunda Türkiye’nin de etkisiyle belki de ilk kez yapıcı bir davranış kalıbına girmesi (en azından bozucu davranış sergilememesi) ve bundan da önemlisi, yapıcı rolünü sürdürüyor görünmesi son bir yıldaki kazanımlardan birisi.
Benzeri bir durum İran’ın politikaları için de geçerli. Tahran yönetimi ne İkinci Karabağ Savaşı sırasındaki ne de savaş sonrasındaki bazı politikalarını ısrarla takip edebildi. Bunun yerine Zengezur koridoruna alternatifler önererek bölgesel istikrarı destekleyici bir pozisyon alıyor gibi gözüküyor. Tahran yönetiminin değişmek zorunda kalan bu tutumu bir yönüyle bölgenin değişen jeopolitiğinde hasar kontrolüyle ilgiliyken bir yönüyle de Türkiye-Azerbaycan birlikteliğinin siyasi açıdan iş birliğine teşvik edici ama aynı zamanda caydırıcı etkisiyle ilişkili.
Uluslararası düzeyde ise son bir yılda Türk Dili Konuşan Devletler İş Birliği Örgütü’nün Türk Devletleri Teşkilatı’na dönüşmesi ve bunun Şuşa Beyannamesi sonrasında gerçekleşmesi oldukça önemli. Bu dönüşümde ve Türk Devletleri Teşkilatı’ndaki ilerlemede Türkiye ve Azerbaycan’ın desteği oldukça önemli. Ayrıca iki ülke ilişkisinin gerek diğer ülkelerle ilişkilerde gerekse uluslararası örgütlerde yüksek dayanışma içinde olması, son bir yılda etkili sonuçlar ortaya çıkarmış ve çıkarmaya devam ediyor.
Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi’nin bir yıllık muhasebesi yapıldığında, Beyanname’de ele alınan neredeyse bütün konularda Türkiye ve Azerbaycan’ın ciddi bir ilerleme sağladığı görülüyor. İkili iş birliği geliştikçe ve somut çıktılar üretildikçe, yeni ve daha yoğun iş birliklerine ne kadar ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkıyor.
Buradan hareketle Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gelişimine herhangi bir sınır çizmek zor. Aksine ikili ilişkilerin gelişmesini bu aşamadan sonra sekteye uğratmak için ciddi bir çaba gerekiyor. Türkiye-Azerbaycan birlikteliğini ve iş birliği ivmesini olumsuz etkileme potansiyeline sahip bazı risk faktörleri elbette var. Ancak bu risk faktörleri, geçmişten çıkarılan dersler, liderlerin kararlılığı ve güçlü siyasi iradeleri ile Şuşa Beyannamesi’nin ruhu sayesinde kolaylıkla aşılabilir durumda.
[UHA Haber Ajansı, 25 Haziran 2022]