Suikastlar, Protestolar ve Yaptırımlar Kıskacında İran
Yaşanan felaketlerin bir kısmında yabancı istihbarat örgütlerinin parmağının saptanması, ister istemez tüm hadiseleri şüpheli kılmaya yetiyor.
Mustafa CANER, SETA Araştırmacı
2018 yılından bu yana bir parlayıp bir sönen protesto gösterileriyle karşılaşan İran yönetimi, 2020 itibarıyla da suikast, sabotaj, şüpheli yangın, patlama ve kazalarla boğuşuyor. Yaşanan felaketlerin bir kısmında yabancı istihbarat örgütlerinin parmağının saptanması, ister istemez tüm hadiseleri şüpheli kılmaya yetiyor.
2019 yılının Kasım ayında yaşanan benzin zammı protestoları, ülkeyi sarsmıştı. Benzine yapılan fahiş zam sonrası İranlılar sokaklara dökülmüş, protestolar günlerce sürmüş, ülkede internet erişimi kısıtlanmış ve göstericilere sert müdahalede bulunulmuştu. Uluslararası Af Örgütü, o dönem protestolardan dolayı hayatını kaybedenlerin sayısının 300’ün üzerinde olduğunu iddia etmişti. Ardından, 3 Ocak 2020’de, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun yurt dışı özel operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, ABD’nin gerçekleştirdiği bir saldırı sonrası Bağdat Havalimanında öldürülmüştü. 2020 yılının yaz mevsimi İran’da onlarca şüpheli patlama, yangın ve kazalarla geçmişti. Son olarak, 27 Kasım 2020’de İranlı bilim adamı Muhsin Fahrizade, Mossad tarafından Tahran yakınlarında uğradığı saldırı sonucu öldürülmüştü.
Covid-19 pandemisi, tüm dünyada devletler arası çatışmaları ve toplumsal hareketliliği bir süreliğine askıya alsa da pandeminin zayıflamaya başlaması ve bitmeye yüz tutmasıyla birlikte İran sokakları yeniden hareketlenmiştir. Geçen yıl, kuraklık ve susuzluk sebebiyle Ahvaz ve İsfahan’da kanlı protestolar yaşanmıştır. Benzer şekilde İsfahan’daki Natanz nükleer tesisinde etkili bir patlama meydana gelmiş ve patlamadan İsrail sorumlu tutulmuştur.
Geçtiğimiz günlerde ise İran güvenlik birimlerine mensup kıdemli ve rütbeli isimlerin birbiri ardına ölümleri, yeniden yabancı istihbarat servislerinin İran’a olan müdahalelerini gündeme taşımıştır. Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü’nde görevli Albay Hasan Seyyad Hodayi, 22 Mayıs’ta Tahran’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiş ve saldırıdan Mossad sorumlu tutulmuştur. Sonraki günlerde yine aynı birimde görev yapan Albay Ali İsmailzade, Kerec’deki evinde ölü bulunmuştur. Resmi kaynaklar, İsmailzade’nin evinde kayıp düşmesinden dolayı ölümünün “kaza” sonucu gerçekleştiğini iddia ederken, yaşanan olayın zamanlaması, “Yeni bir suikast mı?” sorusunu akıllara getirmiştir.
Öte yandan, geçtiğimiz yılki kuraklık, tarım ürünleri üretimini olumsuz etkilemiş ve bu durum gıda fiyatlarında enflasyonu tetikleyerek yeni bir protesto dalgasına kapı aralamıştır. Geçtiğimiz Mayıs ayında İsfahan başta olmak üzere pek çok vilayette gıda zammı protestoları baş göstermiş ve yine protestolar neticesinde ölümler ve yaralanmalar meydana gelmiştir. 23 Mayıs’ta ise Abadan şehrindeki 10 katlı bir binanın çökmesi sonucu 40 civarında insan hayatını kaybetmiştir. Bu olayın ihmalkarlık sonucu yaşandığının ortaya çıkması, kentte hükümet karşıtı protestoların yaşanmasına sebep olmuştur. İran dini lideri Ali Hamaney, birbiri ardına patlak veren protestolardan Batı’yı ve yabancı istihbarat örgütlerini sorumlu tutmuştur.
Geçtiğimiz yılın Kasım ayından bu yana devam eden nükleer müzakerelerde ise son haftalarda ciddi bir kriz kendini göstermektedir. İran yönetimi, Devrim Muhafızları’nın ABD tarafından 2019 yılında dahil edildiği Yabancı Terör Örgütleri listesinden çıkarılmadığı takdirde nükleer anlaşmanın mümkün olmadığını söylerken ABD tarafı ise bu konuda geri adım atmamaya niyetli görünmektedir.
Bu bağlamda İsrail’in saldırılarının, İran’ı agresif bir cevap vermeye zorlayarak Devrim Muhafızları’nın “terör örgütü” olduğu iddiasının sağlamasını yapmaya yönelik olması ihtimali de ağırlık kazanmaktadır.
Aynı doğrultuda, İsrail Başbakanı Naftali Bennett, İran’a karşı yeni stratejilerini “ahtapot doktrini” şeklinde kavramsallaştırmıştır. Buna göre İsrail, eskiden olduğu gibi İran’ın uzantılarını (vekil kuvvetlerini), İran dışında (Suriye gibi) vurmaktan, yani ahtapotun kollarını hedef almaktan ziyade, ülke içerisinde yaptığı saldırılarla İran’ı sarsmayı, yani “ahtapotun kafasını” vurmayı hedeflemektedir. Son suikast ve şüpheli ölümler sonrası Bennett’in bu açıklaması dikkate değerdir.
Henüz müzakerelerdeki Devrim Muhafızları düğümü çözülmeden, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) İran’a yönelik aldığı son karar ve İran’ın bu karara tepkisi, nükleer anlaşma umutlarını iyice suya düşürmüştür. İran’ın, 2003 öncesi uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ait ve uluslararası gözlemcilere bildirilmemiş üç bölgede rastlanan nükleer materyal izlerine ikna edici bir açıklama getirmediği yönündeki UAEA kararı, İran yönetiminin sert eleştirilerinin hedefi olmuştur. Ajans’ı siyasi ve taraflı hareket etmekle suçlayan İran yönetimi, nükleer tesislerindeki kameraların bir kısmını sökerek var olan gerginliği iyice artırmıştır. Bu haliyle nükleer müzakerelerin başarı şansı oldukça azalmış durumdadır.
2022’nin ikinci yarısına girilirken İran, içeride ekonomik gerekçelerle halkın sokağa taşan öfkesi ile meşgul olurken dış siyasette ise tıkanan nükleer müzakereler ve İsrail’in ülke içindeki ve dışındaki saldırıları ile uğraşmaktadır. Pandemi koşulları ve Ukrayna Savaşından kaynaklanan ekonomik krizlerin etkilerinin önümüzdeki dönemde hissedilmeye devam edileceği göz önüne alındığında, İran’ın yaptırımlar kaldırılmadığı takdirde ekonomisini yoluna koyması mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla yakın ve orta vadede İran’ın maruz kaldığı iç ve dış meydan okumaların yoğunlaşması beklenebilir.
***
Mustafa Caner
[UHA Haber Ajansı, 13 Haziran 2022]