Sen Türkülerini Söyle programı üzerine eleştiriler
* TRT 1’in Türk halk müziği temalı büyük ilgi gören yarışması “Sen Türkülerini Söyle,” Türk müziğinin zengin mirasını korumayı ve yeni yeteneklere kapı aralamayı amaçlayan özel bir platform haline geldi.
* Jüride yer alan deneyimli isimler, yarışmacılara rehberlik ederken, program Türk müziğinin çeşitli türlerinden eserleri en iyi şekilde seslendirebilen yetenekleri keşfetmeyi hedefliyor.
UHA / Europe İnternational News Agency
Gerçek Tarih Yayın Koordinatörü Muhammed IŞIK, “Sen Türkülerini Söyle” programı üzerine bir eleştiri yazısı kaleme aldı.
Öykü Gürman, Emre Yücelen, İsmail Altunsaray, Aysun Gültekin ve Cengiz Özkan gibi usta isimlerden oluşan jüri, yarışmacılara kendi zengin deneyimlerinden gelen geribildirimlerle yol gösteriyor.
Program, katılımcılarına elenmeden süper finale gitme şansı sunarak büyük ödül olan 500 bin TL’yi kazanma hedefiyle yarışan birçok yetenekli sesi bir araya getiriyor.
Eren Özdemir, unutulmaz performansıyla “Zeynep’im Türküsü” ile dinleyicileri duygusal bir yolculuğa çıkararak dikkatleri üzerine çekti. Ömer Gökmen ise kendine has yorumuyla ve etkileyici sesiyle “Başında Pare Pare” eserini seslendirerek izleyicilerin beğenisini kazandı.
İbrahim Yıldız, “Sen Gülersen Gül Açılır Yaz Olur” eseriyle yarışmaya damgasını vurdu. İlk yorumuyla jürinin ve izleyicilerin kalbini fetheden Yıldız, duygusal söyleşi ve özgün yorumuyla dikkat çekti. Program, Türk müziğine katkı sağlamak amacıyla bu gibi yetenekli isimlere önemli bir fırsat sundu.
Bu üç isim ilerleyen haftalarda hatırı sayılır Neşet Ertaş eseri seslendirmiş olsa da ben bazı eserleri de duymak isterdim. Belki yeni sezonda olurlarsa veya konserlerinde söylemek isterlerse diye not düşmek istiyorum. “Yar İmiş Meğer”, “Anam Ağlar Başucumda Oturur”, “Gönül Yâri Bulmayınca”, “Neredesin Sen”, “İki Büyük Nimetim Var”, “Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını”, “Ağla Sazım”, “Bir Garip”, “Ne Yaşamış Ne Yaşıyor Ne Yaşar”, “Yolcu” , “Zamana Uymasını Bil”, “Vay Vay Dünya” , “Az mı Çektim”, “Alı Bozuk Deme”, “Yazımı Kışa Çevirdin” gibi birçok eserleri de yine çeşitli ortamlarda bu seslerden dinlemek isteriz.
Bu üç sanatçı, benzersiz yorumlarıyla dikkat çekerken, her birinin kendine özgü bir tarzı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bozlak, uzun hava ve oyun havalarını keyifle dinlediğim bu üç yetenekli ismin ortak paydası ise Neşet Ertaş’tı. Yarışma sürecinde, Haşim Akman’ın Neşet Ertaş ile gerçekleştirdiği ve ardından kitaplaştırdığı söylemi hatırladım. Özellikle 32. gün programında, TRT radyoda karşılaştığı zorluklardan bahseden Neşet Ertaş, Nida Tüfekçi ile olan ilişkisine özellikle vurgu yapmıştı.
“Batı müziği hocaları, halk müziği hocaları, Türk müziği hocaları önünde imtihana girdik. Bana ayda iki on beş dakikalık bir program verdiler. Daha sonra Nida Tüfekçi İstanbul’dan Ankara’ya geldi. Halk Müziği Şube Müdürü olarak atandı. İlk işi Âşık Veysel’in bütün türkülerini repertuvardan çıkartmak oldu. Ondan sonra ben de battım. Benim de bütün türkülerimi repertuvardan çıkarttı. Beni sözleşmeye aldı. Dışa yani.”
TRT Radyo’da yaşadığı sıkıntıları anlatan Neşet Ertaş, “Yeni bir türkü çalıp söyleyemiyorduk, bu beste diyorlardı. İstediğimiz gibi bir türkü çalıp söyleyemezsek, canımızın çektiği gibi, asker talimi gibi ölçülü bir şey değildir. Gönlümüzden geldiği gibi türkü söylemek asıl olan. Canın nasıl istiyorsa öyle çalmaktır türkü. Babamdan, dedemden ve öncekilerden duyduğumuz budur. Bize bunu böyle çaldırıp söyletmediler,” şeklinde sitem etmişti.
Neşet Ertaş’ın bu eleştirilerinin ne kadar yerinde olduğunu, TRT’de yayınlanan “Sen Türkülerini Söyle” programında daha iyi anladım. Detone, sürtone gibi kavramların Türk Halk Müziği’nde katı bir şekilde denetlenmesine karşı çıkıyorum. Neşet Ertaş’ın müziğinde olduğu gibi, insanın o anki duygusal durumundan doğan ifadelerin ve yorumların matematiksel kurallara, nota düzenine sıkı sıkıya uyması mümkün değildir. Neşet Ertaş’ı dinleyerek eser çalışan yarışmacıların sürtone olmaları kaçınılmazdır. Çoğu zaman Neşet Ertaş, müzik kurallarına tam olarak bağlı kalmamıştır.
“Sen Türkülerini Söyle” yarışmasında haftalar ilerledikçe, Ömer Gökmen ve Eren Özdemir’in performansındaki duygu düşüşünün müzik eğitimlerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Anadolu’nun özgün ruhunu, müzikal eğitimle sistematik bir şekilde okumaya zorlamak, bu duygusal derinliği yapay hale getirebilir. Neşet Ertaş’ın müzikal eğitim almamış olması, onun benzersiz eserler üretmesine ve özgün yorumlar yapmasına nasıl katkıda bulunduğunu düşündürüyor.
İbrahim Yıldız, alaylı bir müzisyen olarak özgünlüğünü koruma çabasında. Ancak, “Sen Gülersen Gül Açılır Yaz Olur” eserini seslendirirken ki rahatlığı ve duyguyu sonraki performanslarda pek göremediğimi söylemeliyim. Yine de her eserini zevkle dinledim.
Ali Açıkyol ise yarışmada Şanlıurfa’yı temsil eden bir isim olarak dikkat çekiyor. Sesini ve yorumunu gerçekten çok güzel buldum. Onun gazellerini dinledikçe insanın ruhu dinleniyor. Ancak, Ali Açıkyol’un kendi yöresinden eserleri seslendirmesini beklerdim. Son bölümde “Tükendi Nakti Ömrüm” ile bir nebze bu beklentimi karşıladı ancak sesine daha çok yakışacak çok güzel eserler olduğunu düşünüyorum.
Örneğin kendisinden, Seyfettin Sucu, Kazancı Bedih, Celal Güzelses, Nuri Sesigüzel ve İzzet Altınmeşe gibi ustaların eserlerini dinlemek isterdim. Dinlediğimiz gazeller elbette kötü değildi ancak Ali Açıkyol’un sesinden “Aşkın Ne Derin Yaralar Açtı Ciğerimde”, “Ben Bir Yakup İdim”, “Bugün Bayram Günüdür”, “Gitti Canımın Cananı”, “Kapuyı Çalan Kimdir”, “Maraş Maraşta Derler Bu Nasıl Maraş”, “İki Dağın Arasında Kalmışam”, “Yemen Türküsü” gibi yöreye özgü eserleri duymak beni daha fazla memnun ederdi. Nuri Sesigüzel’in “Gidenin Üçü Güzel”, “Leylam”, “Aynaya Baktım” gibi eserlerini de dinleyebilirdik.
Yarışmayı birincilikle tamamlayan Ömer Ahmet Turhan, yine dikkat çekici bir yorumcu performansı sergiledi. Ali gibi, o da hoyrat ve gazel türündeki eserlerle yarışmada ön sıralarda yer almayı başardı ve nihayetinde birincilikle ödüllendirildi. Özellikle finalde seslendirdiği “Kesik Hoyrat” yorumu, Jüri ve izleyiciler tarafından büyük beğeni topladı. Ayrıca, Elazığ yöresine ait güzel eserleri başarıyla seslendirerek jüriyi etkilemeyi başardı. Ancak, Ömer’in başarısı kolay elde edilmedi. Bir önceki eleme turunda Ömer Gökmen ile karşı karşıya geldiği durumda neredeyse eleniyordu. Bu zorlu süreçten çıkarak finale yükselmesi, sonraki performansının ne kadar etkileyici olacağını gösteriyordu.
Yarışmacılar, mücadele edebilmek için zor eserleri okuma zorunluluğuyla karşı karşıya kaldılar. Bu eserler arasında uzun hava, hoyrat veya gazel gibi geleneksel kalıplardan sapmalar, jüri tarafından dikkatle izlendi. Ancak Ömer Ahmet Turhan, son dönemeçte bu zorlu eserleri ustalıkla seslendirerek yarışmada bir adım öne çıktı.
Teknik sorunlar da yarışmanın bir parçasıydı. Enstalasyon sorunları, yarışmacıların performanslarını olumsuz etkileyen bir başka faktör oldu. Elbette, jüri üyelerinin bu uyarılarda bulunması son derece doğaldır. Ancak benim endişe duyduğum konu, yarışmacıların çoğunun TRT eğitmenlerinden ders aldıktan sonra özgünlüklerini ne kadar koruyabilecekleri. Bu genç yeteneklerin birçoğunu ilerleyen zamanlarda TRT yayınlarında görebiliriz, tabii ki kurallara uydukları sürece.
Emir Talha Altunbaş, zaman zaman beste okuduğu için eleştirildi. Ancak türküde beste olmaz mı sorusu, aslında önemli bir tartışma konusudur. Günümüzde türkü olarak kabul ettiğimiz pek çok Neşet Ertaş eseri, geçmişte beste olarak nitelendirilerek radyoda çalınmasına izin verilmemişti. Bu noktada söz konusu edilen mesele, müziğimizin tarihinde önemli bir yer tutuyor.
Resmi müzik tarihimiz, batı müziği etkisi sebebiyle uzun yıllar boyunca halk müziğini neredeyse yasaklamıştı. Ancak sonrasında, derleyiciler tarafından bu eserler adeta “yaka paça” notaya alınarak kayıt altına alındı. Ancak bu süreçte, türkülerin özgün duygusu da maalesef bir ölçüde kayboldu.
İlke Yıldız, Elif Kayacan, Mergül Palta, Cansu Yolcu, Songül Kalaç, Safa Uzun gibi birbirinden başarılı seslere sahip genç yetenekler, sahnede ve televizyonda izleyiciyle buluşmayı hak ediyor. Onların performanslarını izlemek, müzik dünyasına kattıkları değeri keşfetmek, gerçekten büyük bir keyif olacaktır.
Ömer Gökmen’in yarışmadan elenmesi sonrasında radyoda dinlediğim performansında bir çekingenlik ve korku hissiyatı belirgin olarak hissedildi. Ancak biliyorum ki, sesini ve yorumunu daha özgürce ifade edebilme potansiyeli var. TRT’nin baskıcı ve kuralcı tutumu nedeniyle belki de biraz gerilmiş olabilir. Umuyorum ki, bu genç yeteneklere tanınan özgürlük, onların gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olur.
Neşet Ertaş gibi büyük ustaların müziğine dokunan bu genç yetenekler, gerçekten değerli yorumlara imza attılar. Umarım tarih, bu gençlere Neşet Ertaş’ın yaşadığı zorlukları yaşatmaz ve onların yetenekleri, TRT Müzik ekranlarında daha geniş kitlelere ulaşabilir. Bu sesleri daha sık duymak ve onların eserlerini TRT Müzik aracılığıyla dinlemek, Türk müziğine olan katkılarını takip etmek adına heyecan verici olacaktır.