“Sahipsiz bir bayrak düşü kuranların heveslerini kursaklarında bırakmak hepimizin sorumluluğu”
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cansız bir vatan, kansız bir millet, takatsiz bir devlet, sahipsiz bir bayrak düşü kuranlara, bu maksatla beşinci kol faaliyeti içinde olanlara kâbus yaşatmak, alayının heveslerini kursaklarında bırakmak hepimizin sorumluluğu” olduğuna dikkat çekti.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, şunları söyledi:
“Cansız bir vatan, kansız bir millet, takatsiz bir devlet, sahipsiz bir bayrak düşü kuranlara, bu maksatla beşinci kol faaliyeti içinde olanlara kâbus yaşatmak, alayının heveslerini kursaklarında bırakmak hepimizin sorumluluğudur. Lütfen dikkat buyurunuz, hepimiz diyorum, nitekim milletin hiçbir ferdini; anasının dili, kökeni ve yöresi ne olursa olsun hiç kimseyi ayırmıyor, ayrıştırmıyor, öteki görmüyorum. 1839’dan 2024’e kadar geçen 185 yıl içinde altı dönüm noktasının varlığı az çok herkesçe malumdur.
Bunlar; Tanzimat, Islahat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık mazisinde de üç stratejik evre bulunmaktadır: Birincisi tek parti dönemi, ikincisi çok partili hayat, üçüncüsü de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. 29 Ekim 2023’ten 29 Ekim 2123’e kadar geçecek olan önümüzdeki yüz yıllık zaman diliminde ise altı çizilmesi gereken tarihi eşikleri şu başlıklar altında toplayabiliriz: İlk olarak, 2053 İstanbul’un fethinin 600’üncü yıl dönümüdür.
Hedefimiz, bu tarihte “Süper Güç Türkiye”nin tezahür etmesidir. İkinci olarak, 2071 Malazgirt Zaferi’nin 1000. yıl dönümüdür. Hedefimiz, fetih mirasının Türk Devri’yle eklemlenmesi, Türk-İslam coğrafyalarında birliğin ve beraberliğin sınırlardan taşarak çınarlaşmasıdır. Üçüncü olarak, 2077 Anadolu’da kurulan ilk Türk devletinin 1000. yıl dönümüdür. Anadolu Selçuklu Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşan bin yıllık devlet müktesebatının gelecek bin yıllara ulaşması hususunda 2077 kilit mahiyettedir.
Dördüncü olarak, 9 Temmuz 2118 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne resmen geçişin yüzüncü yıl dönümüdür. Sistem sorunlarından tamamen kurtulmuş, halk iradesinin ivmesiyle kurumsallaşıp köklü birikime dayanmış, aynı zamanda dünya çapında örnek gösterilen yönetim hayatımızla Türkiye Cumhuriyeti ve gelecek nesiller çok daha huzurlu, çok daha güvenli, çok daha rahat bir hale geleceklerdir. Beşinci olarak da, 29 Ekim 2123’tür ki, bu tarih Cumhuriyet’in 200. yıl dönümüdür. Önümüzdeki yüz yıllık takvim işlemeye başlamıştır. Zaman Türk ve Türkiye Yüzyılı zamanıdır. Bu yüzyılda özlemini duyduğumuz Türk mucizesi gerçekleşecek, Türk-İslam medeniyetinin timsali Türkiye Cumhuriyeti devleti olacaktır.
“En büyük gücümüz çelik gibi sağlam milli birliğimizdir”
Yeni yüzyılda, kuvvetle muhtemeldir ki, üzerinde oynanan haritalar yeni baştan çizilecek, ihlal edilen sınırlar belirsizliğe gömülecek, çökmüş devletler minyatür devletlerin doğum sancısı olacak, bölgesel ve küresel istikrarsızlıklar kabuk değiştirse bile mahiyetleri aynı kalacak, belki de nevzuhur patlamalar vasat bulacaktır.
Milli hedefimiz, tıpkısının aynısıyla Osmanlı Barışı’na benzer bir Türk Barış kuşağının kale duvarları gibi etrafımıza çekilmesi, Türk coğrafyalarının ve insanlığın tam bir huzura kavuşmasıdır. Türkiye bölgesel ve küresel barışa katkıda bulunan sorun çözücü iddiasını güçlendirecektir.
İstanbul’un fethi ve Fatih Sultan Mehmed ile sökün eden Osmanlı Barışı, Balkanlar ve Ortadoğu’da adaleti, hoşgörüyü, merhameti, mehabeti, muhabbeti, ahlaki ve medeni ilişkiler ağını kurmuştur. İstanbul’un fethinin 600. yıl dönümünde tarihin uyanışına müzahir şekilde; Asya, Afrika ve Avrupa’da bir Türk Barış ikliminin tekemmül ve tecellisi mümkündür, bunun için de şimdiden kollar sıvanmalıdır. Osmanlı İmparatorluğu yerel kültürleri ve etnik toplulukları bünyesinde nasıl bir arada tutup barış ve sükûnet ortamını tesis etmişse, ecdadımızın ayak izlerini takip ederek Türk Barış devrinde aynısı yaşanabilecektir.
Türk milleti tarihin hiçbir döneminde asimilasyoncu olmamıştır. Yaratılan, Yaradan’dan ötürü sevilmiş ve saygı duyulmuştur. Peki tarihin tekerrürüne hizmet etmek varken, milli beraberlik ve kardeşlik mirasını yağmalamak için kuyruğa girenlere göz yummak akıl karı mıdır? “Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” sözünün zamana uygun başka tür ve türevini duymak varken, hala neyle oyalanıyoruz? Tarihin akış istikametinin tersine kürek çekenler nereye ve hangi çevrelerin namı hesabına faaliyet gösteriyor? Çekildiğimiz tüm coğrafyalar çatışma ve çalkantılarla boğuşurken, içimizi karıştırmaya, milli birliğimizi karartmaya niyet eden iç ve dış ihanetin çıbanbaşlarını nasıl yok sayalım? Bu vebale nasıl ortak olalım? Ne diyelim? Basiretimiz bağlandı mı diyelim? Duymadık, bilmedik, görmedik bahanelerini mi sıralayalım? Türk’ü Kürd’e, Kürd’ü Türk’e kırdırmaya, milleti etnik kabilelere ayırmaya, Anadolu’yu mozaik cehennemine dönüştürmek için fırsat kollayan alçaklara sesimiz çıkmasın mı? Geleceğimizi rehin mi bırakalım? Bağımsızlığımızın çiğnenmesine tepkisiz mi kalalım?
Gözünü kulağını yarın yapılacak ABD Başkanlık seçimine çevirenler, yeni başkanın kim olacağıyla ilgili toto oynayanlar, acaba nasıl çıkar devşiririz çetelesi tutanalar, alacakları emperyalist suflelerle, hibe edilecek zalim senaryolarla Türk milletinin ve Türk devletinin hakimiyet sınırlarını gevşetmek için pusuya yatanlar, unutmasınlar ki, en büyük gücümüz çelik gibi sağlam milli birliğimizdir, bu birliği yıkıp geçmeyi amaçlayanların sonu da yalnızca mezarlıktır. (TBMM)
Gazeteci* Veysel KAVRAYAN