Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanı Dr. Tolga SAKMAN, “Ukrayna’nın Kursk Operasyonu ile Savaşın Yeni Evresi” başlıklı yazısında, saldırı Kremlin’e de bir darbe indirdiğini, ülkeyi korumadaki başarısızlığını gözler önüne serdiğini ve Putin’in Rusya’nın düşmanlarından büyük ölçüde zarar görmediği yönündeki söylemini de yerle bir ettiğini açıkladı.
Seçkin özel kuvvetler birimleri ve deneyimli Wagner paralı askerleri de dahil olmak üzere Rus takviye birlikleri Kursk bölgesine gelmeye başladı, ancak şu ana kadar Ukrayna birliklerini Sudzha ve diğer bölgelerden çıkarmayı başaramadılar. Ukrayna, yüzlerce Rus savaş esiri aldığını ve çok az direnişle bazı bölgelere girdiğini iddia ediyor.
Bununla birlikte Rusya’nın bazı birliklerini Ukrayna’nın kuzeydoğusundan Kursk’a kaydırdığına dair doğrulanmamış haberler mevcut. Ukrayna’nın Rus güçlerini Kursk ve diğer sınır bölgelerini savunmaya çekerek asıl cephe hattındaki baskıyı hafifletme isteğine karşın, Rusların cephe hattındaki Pokrovsk’a ilerleyişinin hızlanması, Moskova’nın yemi yutmadığını gösteriyor.
Rusya’ya göre saldırının, Ukrayna ordusunun silahlandırılması ve eğitiminin denetimini doğrudan NATO’ya resmen devreden Washington’daki NATO zirvesinden sadece bir ay sonra gerçekleşmesi manidar. Ukrayna’nın Kursk saldırısının Washington, Berlin ve Londra’dan takip ve koordine edildiği iddia ediliyor. Bu algıyı destekleyecek şekilde üzerinde durulan İngiliz önde gelen yayın organlarından Economist, Hitler’in aynı bölgede yenilgisinin 81. yıldönümüne denk gelen ayda gerçekleşen bu saldırıyı selamlayarak, “İkinci Kursk Muharebesi”nin başladığını ilan etti.[2]
Rusya topraklarındaki çatışma, Ukrayna’nın NATO üyeleri tarafından sağlanan silahları kullanıp kullanmadığı sorusunu da yeniden alevlendirdi. Ukrayna’nın sınırda hangi silahları kullandığı net olmasa da Rus medyası Amerikan Bradley ve Alman Marder zırhlı piyade araçlarının orada olduğunu bildirdi. Ayrıca Polonya’nın tedarik ettiği PT-91 Twardy tanklarını, 9K33M2 Osa füze sistemlerini ve Rosomak zırhlı araçlarını da Ukrayna kuvvetlerinin bu saldırıda kullandığı iddia ediliyor.
Moskova’ya göre eğer Ukrayna’nın NATO silahlarını kullanarak Rusya’ya saldırması hoş görülüyor ise, NATO birliklerinin de doğrudan Rusya’ya saldırması hoş görülecektir. NATO’nun geçeceği bir sonraki “kırmızı çizgi”, Kırım’a yönelik askeri saldırı da dahil olmak üzere kendi birliklerini konuşlandırması olabilir.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Rus topraklarına yapılacak bir saldırının nükleer silahların kullanımıyla karşılanacağını daha önce kamuoyuna duyurmuştu. Ruslara göre NATO güçleri, Rusya’nın bu tehdidini yerine getirmesi için neredeyse meydan okuyor, ki bu eylem yalnızca Rusya ile NATO arasında tam ölçekli bir savaşı değil, tüm insanlığı yok edebilecek bir termonükleer değişimi de tetikleyecektir.
Ukrayna Kendine Zarar Mı Veriyor?
Ukrayna Rus topraklarında ilerleyerek risk aldı ve sonunda Rusya’dan daha fazla asker kaybedebilir.
Başlangıçtaki başarılara rağmen, Rusya’ya yönelik bu harekât, Ukrayna’nın en yetenekli birliklerinde kayıplara yol açabilir ve Donetsk’teki birliklerin hayati önem taşıyan takviyelerden mahrum kalmasına neden olabilir. Üstelik cephe hattının Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna’nın silahlı kuvvetlerini daha da zorlayacağı için bundan en çok Rusya faydalanabilir. Bu durum, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik önceki saldırılarında elde ettiği somut kazanımların az olmasıyla birleşince, Kiev’in saldırıda kullandığı kaynakların ve uğradığı potansiyel kayıpların, olası stratejik kazanımlarla başarıya ulaşabileceği yönelik tartışmaları gündeme getirdi.
Ukrayna güçleri için Kursk bölgesinde kalıcı bir varlık oluşturmaya çalışmak ise tedarik hatları Rus ateşine karşı savunmasız olacağından ve Ukrayna’nın elindeki sınırlı rezervlerden dolayı zorlu olacaktır.
Diğer yandan Ukrayna’nın iddia ettiği uluslararası hukuk bağlamındaki haklılığına da bu operasyon zarar verebilir. Ukrayna’nın Batı’dan aldığı sürekli askeri destek sayesinde kazandığı yeni savaş gücü bu saldırının planlama ve uygulamasında oldukça etkili. Bu da şartların BM 51. Madde’deki meşru müdafaa hükmünü tartışmalı hale getiriyor.
Sonuç
Ukrayna son iki yıldır olduğu gibi bu savaşı sürdürmeye devam etmesi oldukça güçleşiyor. Bunu yapabilecek insan gücüne ya da mühimmat deposuna sahip değil. Rusya çok daha büyük bir orduya sahip ve Ukrayna Rusya ile eşit şartlarda savaşmaya devam edemez. Birçok açıdan üstün olan Rus ordusuyla açık savaş alanında karşı karşıya gelmek yerine, Ukrayna’nın kuvvetlerinin mevcut güç ve silahlarına daha uygun taktikler kullanması gerektiği açık. Eğer savaşta kalmak istiyorsa çok daha asimetrik tarzda bir savaşı benimsemesi gerektiği telkinleri arttı.
Fakat bu saldırının da kendi iç limitleri mevcut. Ukrayna ordusu ne kadar ilerlerse, birliklerin ikmal yollarının kesilmesi riski de o kadar artacaktır ki zaten Ukrayna’nın Moskova’ya doğru asker gönderdiği ya da bu yönde hava saldırıları gerçekleştirdiği bir çatışma planlamadığı anlaşılabilir.
Tabii ki bu saldırı, daha fazla tırmanışa doğru atılan bir adım ve Rusya’nın nasıl tepki vereceğini bilmediğimiz için ek riskler var. Ukrayna askerlerinin cüretkarca toprak ele geçirmesinin Putin’i taviz vermeye teşvik etmesi umuluyor ama Kremlin şu anda daha da sertleşmiş durumda. Öyle ki Eski Rusya Devlet Başkanı ve mevcut Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcı Dimitri Medvedev, saldırının ardından Rus güçlerini Kiev ve diğer Ukrayna şehirlerini ele geçirmeye çağırdı.
Bu sebeple, Kremlin’in ani yok ediş saldırılarından duyulan endişeyle daha fazla ilerlemeyi tercih etmeyecek Ukrayna birlikleri, Rusya’nın dengesini bozacak ani başka manevralar gerçekleştirebilir. Burada önemli olan Kiev’in dengeyi koruması ve Batılı ortaklarını dikkate aldığını göstermesidir.
[1] https://www.reuters.com/business/energy/gas-transit-flows-are-normal-amid-reported-clashes-near-russias-sudzha-kyiv-says-2024-08-07/
[2] https://www.economist.com/europe/2024/08/08/ukraine-surprises-with-a-high-stakes-raid-into-russia
***
Yazar hakkında
Dr. Tolga SAKMAN
Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünü bitiren Tolga SAKMAN aynı yıl Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (SAREN) Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Programına başlamış ve “Türk Diasporası’nın Avrupa Siyasal Sistemine Katılım Süreçlerinin Analizi: Almanya, Hollanda, Belçika” konulu tezi ile mezun olmuştur. Doktora çalışmalarını İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda “Başkanlık Sisteminde Güvenlik Yönetimi” konulu tezi ile tamamlamıştır.
2012 yılında Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) bünyesinde Uzman Yardımcısı unvanıyla başlayan görevine daha sonra Uzman ve son olarak da kurum bünyesinde kurulan Milli Savunma ve Güvenlik Enstitüsü’nde Temmuz 2018’e kadar Direktör olarak devam etmiştir. 2016 yılında Nişantaşı Üniversitesi’nde Rektörlük Koordinatörü ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde Öğretim Elemanı olarak göreve başlayan SAKMAN Mayıs 2018’e kadar bu görevlerini sürdürmüştür. Diaspora, güvenlik, strateji ve Avrupa siyaseti konuları başta olmak üzere bugüne kadar 10 kitap/kitap bölümü ile 25 civarında bildiri çalışması hazırlamış, yurtiçi ve yurtdışında 20 civarında projede koordinasyon görevinde bulunmuştur.