Rusya’nın Siber Politikası
Günümüzde artan teknolojik gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, siber alandaki ilerlemeleri göz ardı eden devletlerin mühim güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalabilecekleri öne sürülebilir.
Bu anlamda devletlerin teknolojik gelişmeleri yakından takip edip; tüm kurum ve stratejilerini siber alanla uyumlu hale getirerek kapasitelerini siber saldırılara karşı yeniden organize etmeleri gerekmektedir. Nitekim pek çok devlet gibi Rusya’nın da siber alana dair mühim bir gelişim gösterdiği bilinmektedir. Aslında bu sürecin 1979 ile 1989 yılları arasındaki; yani Afganistan Savaşı dönemindeki güvenlik temelli tecrübelere dayandığı bilinmektedir.
Rusya’nın siber stratejisinin temelini oluşturan programın 1980’li yıllarda Sovyetler Birliği Ordusu’nda görev yapan Mareşal Nikolai Ogarkov tarafından başlatılan “Askeri İşlerde Devrim” programı olduğu kabul edilmektedir. Programın Sovyetler Birliği Silahlı Kuvvetleri’ni daha etkin bir hala getirmek için ağ teknolojilerini ve teknik operasyonları önemsediği söylenebilir.
Ayrıca Rusya’nın siber alan politikasını etkileyen en önemli unsur, tarih boyunca Rus siyasetinin savaşa dayalı bir kültüre sahip olmasıdır. Bu bağlamda Moskova’nın dış politikadaki hedeflerine ulaşabilmesi için Niccolo Machiavelli’nin “Prens” isimli eserinde kullandığı “Amaça giden her yol mübahtır.” anlayışını hayata geçiren küresel bir aktör olduğu ifade edilebilir.
1994 ile 1996 yılları arasında cereyan eden Çeçen Savaşı döneminde siber alanın sunduğu imkanlar kullanılarak Rusya aleyhine olumsuz haberlerin yayılması, Rus güvenlik ve askeri bürokrasisinde ağ teknolojileri ve enformasyon savaşı alanındaki gelişmeleri teşvik etmiştir.
Hatırlanacağı üzere, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) 1999 yılında Yugoslavya’daki Sırp güçlerini bombalamasının ardından Rus ve Sırp hackerler tehdit amaçlı olarak NATO üyesi ülkelerin askeri haberleşme sistemlerine ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanlığı’nın altyapıları sistemlerine siber saldırılar gerçekleştirmişlerdir.
Moskova, uluslararası alandaki hedeflerine ulaşmak için siber alanın sunduğu siber espiyonaj, dezenformasyon, elektronik savaş, psikolojik savaş ve propaganda gibi faaliyetleri sıklıkla kullanmaktadır. 2000’li yılların başından itibaren Rusya, siber güvenliği önemseyerek konuyla ilgili resmî belgeler yayınlayama başlamıştır.
21 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe giren “Ulusal Güvenlik Konsepti” ve 9 Eylül 2000 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından kabul edilen “Bilişim Güvenliği Doktrini”, söz konusu resmî evraklar arasında bulunmaktadır. 2011 yılında yayınlanan “Rusya Silahlı Kuvvetlerinin Bilgi Alanındaki Faaliyetlerine İlişkin Kavramsal Görüşler” isimli belge ise enformasyon çağında Rus Ordusu’nun faaliyetlerini yasallık, işbirliği, yenilik ve etkileşim gibi birtakım ilkelere dayandırmıştır. 2013 senesinde kabul edilen “Rusya’nın Dış Politika Konsepti” adlı metin de ağ diplomasisine dair kritik bilgiler içermektedir.
Günümüzde yeni teknolojiler de ulusal güvenliğe yönelik tehditler oluşturduğu için modern dış politikanın enstrümanları arasında yer almaktadır. Bu bağlamda 2013 yılında “Uluslararası Bilgi Güvenliği Alanında Rusya’nın Temel İlkeleri” isimli belge yayınlanmış ve belgede ülkenin uluslararası alandaki bilgi güvenliğine dair temel prensipleri belirlemiştir. Metinde Rusya’nın bilgi ve telekomünikasyon teknolojileri alanında dünyanın diğer önemli güçleriyle yarışabileceği koşulların oluşturulmasının hedeflendiği açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Yeni teknolojilerin imkanlarını kullanan Rusya, siber gücü vasıtasıyla hibrit saldırılar gerçekleştirmektedir. Örneğin Moskova; 2007 yılında Estonya, 2008 senesinde Gürcistan, 2009 yılında Kırgızistan ve 2014 senesinde Ukrayna’yı hedef alan DDoS (ağ) saldırıları düzenlemiştir.
Siber teknolojilerden etkin bir biçimde yararlanan Rusya’nın bu alanda sahip olduğu kapasite, sadece komşuları üzerinde değil; uluslararası sistemde de ciddi etkiler yaratmaktadır. Bahse konu olan durum, ABD ve NATO müttefikleri açısından tehdit olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de siber alanın gücünü anlayan ülkeler, söz konusu alana ciddi yatırımlar gerçekleştirerek siber saldırılara karşı altyapılarını güçlendirmektedir.
Halihazırda Rusya, mühim bir küresel aktördür. Bu doğrultuda yeni teknolojilerin sunduğu imkânları da stratejik bir dış politika aracı olarak kullanmaktadır. Nitekim Rusya’nın strateji belgelerinde siber güvenliğe yapılan atıflar, her geçen yıl daha da artmaktadır. Buna paralel olarak istihbarat servisleri de siber saldırılardan yararlanmaktadır.
Sonuç olarak değişen teknoloji, devletlerin ulusal güvenlik konseptlerini ve dış politika araçlarını da farklılaştırmaktadır. Bu çerçevede siber alanda elde edilen güç, devletlerin diğer aktörler üzerindeki çıkarlarını elde etmek amacıyla kullandıkları bir araçtır. Tüm bu bilgilerden hareketle, küresel güç seviyesine ulaşmak isteyen devletlerin siber alandaki kapasitelerini arttırmaya öncelik veren hamleler yapacakları öngörülebilir. Zaten Rusya örneği de bunu doğrulamaktadır.
Nigar GULİYEVA & Ankasam Araştırmacısı
***
[UHA Haber Ajansı, 08 Eylül 2021]