ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
16:07 ABD Başkanı Joe Biden’ın Başkanlık döneminde ABD’nin Balkanlar politikası
14:31 Güvenlik Bilimleri Analisti Onur Dikmeci’nin 12. “İstihbarat Analizleri” kitabı okuyucuyla buluştu
11:45 İsrail’i protesto etme tekeli
10:08 Kastamonulu Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı öncülüğünde ülkenin her bir karış toprağını su ile buluşuyor
09:07 Amerika Ticaret Savaşlarına Geri mi Dönüyor?
07:29 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçtiğimiz Kasım ayına ait dış ticaret istatistiklerini açıkladı
07:17 DEM Parti Temsilcilerinin Teröristbaşı ile Görüşmesi
06:32 Yeni Suriye’nin Geleceği
06:26 Kitap: “OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E TÜRK TARİHİ” kitabı raflarda yerini aldı
06:17 İslamofobi Kavramı
18:00 Noel ve Noel Baba üzerine Hasan Ali Yücel’in bir yazısı
17:04 Bu kahpe dünyada yeni yıllar nasıl mutlu olsun ki?
16:26 Önceki dönem Kocaeli Büyükşehir belediye başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Etik Kurulu üyesi İbrahim Karaosmanoğlu yeni yıla teşkilatlarla girdi
09:22 Girişimcilerin gözü İTÜ Arı Fonu’nda
22:26 Kocaeli Kartepe Belediye Başkanı Kocaman’dan Yeni Yıl Mesajı
22:23 CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, “Usta Öğreticilerin Mağduriyetine Son Verin!”
22:05 Suriye’deki gücünü kaybeden İran, şimdi de Afganistan’da telaşa kapıldı
21:49 Kuzey Makedonya’dan Mektup Var!
21:35 Kırgızistan’daki FETÖ İltisaklı SAPAT Okulları Türkiye Maarif Vakfına Devredildi
16:22 Afyonkarahisar´ın Sandıklı ilçesindeki Akdağ Tabiat Parkı´ndaki Akdağ Göleti dondu
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Rusya’nın Kıbrıs Politikası

Rusya’nın Kıbrıs Politikası
30 Aralık 2024
8
A+
A-

Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iç sorunlarla uğraştığı için küresel sorunlara, özellikle Ortadoğu’ya yeterli ilgiyi gösterememiştir…

Uluslararası Diplomatik İlişkiler, Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği (UDİAD) Başkan M. Gökhan ÖZÇUBUKÇUYardımcısı, Yazar ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı M. Gökhan Özçubukçu, Rusya’nın Orta Doğu Politikasını ele aldığı “Rus Dış Politikası Perspektifinden Orta Doğu” başlıklı köşe yazısını bugünkü bölümünde de  “Rusya’nın Kıbrıs Politikası” konusunu UHA Haber’den Gazeteci* Ataner YÜCE’ye değerlendirdi.

Rusya’nın Kıbrıs Politikası

Rusya, Ortodoksluğa dayalı ortak kültürel bağlara sahip olduğu için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile güçlü siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilere sahiptir. Soğuk Savaş sırasında başlayan iyi ilişkiler bugün de devam etmektedir. Soğuk Savaş’ın başlangıcından bu yana Sovyet Rusya, Kıbrıs politikasını ‘‘bağımsız ve bağlantısız Kıbrıs’’ ilkesi üzerine kurmuştur. Bu dönemde Moskova, Doğu Akdeniz’deki jeostratejik konumu nedeniyle Kıbrıs’a özel bir önem vermiş ve adanın bir NATO üssüne dönüştürülmesini istememiştir. Bu nedenle Sovyet Yönetimi, önce İngiltere’nin adadaki üslerini terk etmesini sağlayacak girişimleri desteklemiş, ardından adayla ilgili olarak NATO üyeleri arasında derin siyasi bölünmeler yaşanmasını bekleyerek Kıbrıs’ı kendi nüfuzu altına almaya çalışmıştır.

2011 yılında Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB içinde karşı karşıya kaldığı borç krizi, Rusya’nın iki AB üyesi üzerindeki etkisinin artmasına neden oldu. Bu dönemde Rusya’nın iki milyar euro borç vermesinin ardından Kıbrıs Rum Yönetimi beş milyar euro daha borç talep etti. Bu gelişmeyi takip eden uzmanlar, Rusya’nın borç verme girişimini Kıbrıs Rum Yönetimi’nin gelecekte keşfedilebilecek doğal gaz rezervleri üzerinde söz sahibi olmak istemesi olarak yorumladılar. Bu dönemde gelişen ikili ilişkiler çerçevesinde Rusya, 10 Ocak 2014 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı bir anlaşmayla, Baf Uluslararası Havalimanı’nın askeri ayağı olan “Andreas Papandreu Hava Üssü” ile “Limasol yakınlarındaki Evangelos Florakis Deniz Üssü”nü kullanma iznini elde etti. Rusya’nın, kullanım izni aldığı iki üssü, Ortadoğu’da yaşanabilecek bir kriz durumunda bölgedeki vatandaşlarına yönelik kurtarma operasyonları için kullanmayı planladığı öne sürülüyor.

Bu anlaşmanın hemen ardından, Rus Donanması Filosuna ait “Peter the Great” adlı kruvazör Şubat 2014’te Limasol Limanı’nı ziyaret etti. Bu gelişmenin ardından Yunanistan Savunma Bakanı Fotis Fotiu söz konusu gemiyi ziyaret ederek, “savaş gemilerinin Ada’ya gelmesinin siyasi ve ekonomik yararlarını” vurguladı; bu, taraflar arasındaki ilişkilerin geldiği noktayı göstermesi açısından ilginçtir. Bu gelişmenin ardından, Kıbrıs Rum Yönetimi de ABD’nin muhalefetine rağmen, terörle mücadele kapsamında Rusya’ya limanlarını kullanma izni verdi.

NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan arasında siyasi olarak bölünmüş Kıbrıs adası konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, Rusya’ya hem Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerinde hem de bölgesel politikalarında önemli avantajlar sağlıyor. ABD, Rusya ile Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki iyi ilişkilere sıcak bakmıyor. Bu nedenle, iki yönetim arasındaki iş birliği yerine ABD, bölgede İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki iş birliğini destekliyor. ABD’nin bu konuda üç yönetim arasındaki iş birliğini desteklemek amacıyla 2019 yılında hazırladığı “Doğu Akdeniz Enerji Ortaklığı” yasa tasarısı, Rusya’nın Baf ve Limasol limanlarını kullanmasının yasaklanmasını öngörüyor. ABD’nin tasarısı Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından kabul edilmedi ve Moskova’nın da öfkesini çekti.

İsrail-İran-Lübnan Üçgeninde Rusya’nın Bölgeye Yaklaşımı

Ortadoğu’daki güç dengesinde farklı bloklarda yer alan Rusya ve İsrail arasında son dönemde gelişen dostça ilişkiler, bazı bölgesel sorunların büyük krizlere dönüşmeden çözülmesine önemli katkılar sağlayabilir. Rusya’nın Mart 2014’te Kırım’ı ilhak etmesinin ardından Batı ile ilişkilerinin gerginleştiği dönemde İsrail, iki taraf arasında gizli diplomatik arabuluculuk yaptı. Suriye’deki siyasi ve askeri varlığıyla İsrail’in komşusu haline gelen Rusya, Suriye ile İsrail, İran ile İsrail arasında da benzer bir temas sağlayabilir. Rusya’nın İsrail üzerindeki etkisi Doğu Akdeniz’de olduğu kadar Ortadoğu’da da hissedilebilir. Ancak bu etkinin zaman zaman ortadan kalktığı dönemler de olabilir. Böyle bir durum çoğunlukla İsrail ile İran arasında ani bir gerginlikten kaynaklanır. Gerginliğin ortaya çıkmasıyla İran, Suriye’deki unsurlarıyla İsrail’i tehdit ederken, İsrail bu unsurları yok etmek veya en azından sınırından uzak tutmak için her türlü yolu, özellikle savaş uçaklarını kullanmaktan çekinmez. Aslında olumsuz görünen böyle bir durumda, tarafları dizginlemek ve gerginliği yatıştırmak için Rusya’nın müdahalesi bölgedeki prestijinin artmasına katkıda bulunur.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi İsrail-Filistin ihtilafına olumlu etki etti. Çünkü Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Ortadoğu bölgesi artık iki blok arasında rekabet alanı değildi. SSCB ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler Ekim 1991’de yeniden kuruldu. 1980’lerin sonuna kadar Filistinli gruplar İsrail devletini tanımadı, ancak 1980’lerin sonuna doğru Filistin Kurtuluş Örgütü’ne bağlı örgütler bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için İsrail ile diyaloğa girmeye hazır olduklarını açıkladılar. 15 Kasım 1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü’ne bağlı Filistin Ulusal Konseyi, Cezayir’de 19. toplantısını gerçekleştirdi ve sürgünde bağımsız bir Filistin devletinin kurulduğunu ilan etti. 1987-1993 yılları arasında işgal altındaki topraklarda yaşanan ayaklanmalar sırasında İsrail tarafı da bu topraklarda yaşayan Filistinlileri kontrol edemeyeceğini anladı ve Filistinlilerle görüşmeyi kabul etti.

Filistinliler ve İsrailliler arasındaki değişimleri değerlendiren SSCB, Ortadoğu’daki sorunlara çözüm bulmak amacıyla uluslararası bir konferans düzenledi. Sadece İsrail ve Filistin’in değil, tüm Arap ülkelerinin katıldığı uluslararası konferans, 3 Kasım 1991’de Madrid’de yapıldı. ABD ve SSCB bu konferansa çift başkanlık ederek çatışan tarafları ilk kez bir araya getirdi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, halefi olan Rusya Federasyonu, kendi siyasi istikrarsızlığı nedeniyle İsrail-Filistin sorununu çözmede aktif olamadı. Ocak 1992’de Moskova’da yapılan çok taraflı görüşmelerde, güvenlik konuları, Ortadoğu bölgesinin ekonomik kalkınması, Filistinli mülteciler sorunu, su kaynakları ve çevre sorunları gibi konular ele alındı. FKÖ, İsrail tarafından terör örgütü olarak kabul edildiğinden ve kendisiyle herhangi bir görüşme yasaklandığından, Filistin tarafı Ürdün heyetinin bir parçası olarak bu görüşmelere katıldı.

İsrail-Filistin durumu 2004’ün sonlarında ve 2007’nin ilk yarısında gerginleşmeye başladı. Yaser Arafat 11 Aralık 2004’te vefat etti ve onun liderliğindeki Fetih hareketi zayıflamaya başladı. Bu durumdan faydalanan Hamas liderleri Filistin’de iktidarı ele geçirmeye çalışıyor. Yaser Arafat’ın yerine geçen Mahmud Abbas, özerk bölgedeki sorunları çözemedi. Sonuç olarak Hamas, 25 Ocak 2006’da Filistin Yasama Konseyi seçimlerinden zaferle çıktı. Batılı devletler, özellikle ABD ve İsrail, Hamas’ın 74, Fetih’in ise 45 sandalye kazandığı seçimlerden böyle bir sonuç beklemiyordu. 1987’de kurulan Hamas, kurulduğu ilk günden beri İsrail’in var olma hakkını tanımamış ve Filistin-İsrail anlaşmalarının hiçbirini kabul etmemiştir.

Barış sürecinin beklenen sonuçları vermemesi, Filistin’in arzuladığı bağımsızlığa ulaşamaması ve İsrail’in güvenliği sağlayamaması, tarafları tek taraflı eylemlere yöneltti. Rusya Federasyonu, tüm tartışmalı konuların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini savundu. 26 Eylül 2010’da, Batı Şeria’daki 10 aylık inşaat moratoryumu sona erdi. 8-9 Kasım’da İsrail, Doğu Kudüs’te 1.300 kişilik ve Batı Şeria’da 800 kişilik konut inşaatına başlanacağını duyurdu. Rusya Federasyonu, “Dörtlü”nün diğer üyeleriyle birlikte, İsrail’in statüsü belirsiz bölgelerde inşaata yeniden başlamasını kınadı.

Rusya Federasyonu Filistin meselesinde her zaman aktif rol oynamaya çalışmıştır. 18 Ocak 2011’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Medvedev Filistin topraklarını ziyaret etti. Bu ziyaretten önce Fetih hareketi üyesi ve Filistinli müzakerecilerden Nabil Şaat, “el-Hayat” gazetesine verdiği röportajda Moskova’nın bağımsız Filistin devletini tanımaya hazır olduğunu söylemişti. Rus ve Filistin bayraklarıyla karşılanan Medvedev, Filistin lideri Mahmud Abbas ile görüşmesinin ardından düzenlediği basın toplantısında Rusya’nın bağımsız Filistin devletini tanıdığını söylemişti. Sovyetler Birliği’nin de Filistin’in bağımsızlığını tanıdığını söyleyen Medvedev, “Filistin’in bağımsızlığı için bir karar aldık ve o günden bu yana Moskova’nın tutumu değişmedi” demişti.

Rusya, sadece İsrail’in değil, Filistin tarafının da barış sürecinde bazı tavizler vermesi gerektiğini savunuyor. Bu çatışmadaki en hassas nokta Kudüs. Rusya Dışişleri Bakanlığı, bu konunun barış sürecinin son aşamasına bırakılması gerektiğini savunuyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’a göre, Kudüs ikiye bölünmeli, Batı Kudüs İsrail’de, Doğu Kudüs ise Filistin’de olmalı. Doğu Kudüs’teki kutsal topraklar BM ve UNESCO’ya devredilmeli ve tek Tanrı’ya inanan üç dini (İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik) temsil eden uluslararası bir kuruluş tarafından yönetilmeli. Bir diğer önemli konu ise 1948-49 ve 1967 savaşları sırasında evlerini terk eden mültecilerin Filistin topraklarına geri dönmesi. İsrail, Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönmesine karşı çıkıyor. Ancak tüm mültecilerin geri dönmesi pek olası olmadığından, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov çözümün belirli sayıda mültecinin geri dönmesi ve diğer mültecilere maddi tazminat ödenmesi olduğunu söyledi. Filistin hükümeti ayrıca Batı Şeria’da yaşayan İsraillilerin de geri dönmesini istiyor. Bu topraklarda en az 600 bin Yahudi’nin yaşadığı biliniyor. Bu kadar çok insanın göç etmesinin imkansız olduğunu belirten Rusya, olası bir anlaşmada İsraillilerin Filistin’e toprak tazminatı ödemesi gerektiğini savunuyor.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.