Rusya’nın 3. Dünya Savaşı ve Fransa’nın Ukrayna’ya asker gönderme tartışması
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından 11 Mart 2024 tarihinde yayımlanan rapor uluslararası silah ticaretindeki eğilimleri değerlendirmek açısından oldukça önemli. Silahlanma eğilimleri, savaş beklentilerinin seslendirildiği şu günlerde istihbarat servislerinin harp ikazı bağlamında bir emare olarak görülüyor. Rusya’nın 3. Dünya Savaşı’nı, Fransa’nın Ukrayna’ya asker göndermeyi tartıştığı…
UHA / İnternational News Agency
Doç. Dr. Murat ASLAN, Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyesi
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından 11 Mart 2024 tarihinde yayımlanan rapor uluslararası silah ticaretindeki eğilimleri değerlendirmek açısından oldukça önemli. Silahlanma eğilimleri, savaş beklentilerinin seslendirildiği şu günlerde istihbarat servislerinin harp ikazı bağlamında bir emare olarak görülüyor. Rusya’nın 3. Dünya Savaşı’nı, Fransa’nın Ukrayna’ya asker göndermeyi tartıştığı geçtiğimiz hafta içinde silahlanma eğilimleri aslında kapasiteleri ve niyetleri ortaya koyuyor. Kendi kapasitesi ile hasım olarak gördüğü aktörün envanteri ve silahlanma eğilimini karşılaştıran devletler meydan okuma kararlarını almak için referanslar üretebiliyor. Dolayısıyla raporun kapsamına kısaca göz atmak ve yorum yapmak faydalı olabilir.
Savunma ürünü ihracatındaki eğilimler
Dünya genelinde, devletlerin birbirlerine satış yoluyla yaptıkları ana silah sistemleri transferlerinde 2014-2018 ve 2019-2023 arasındaki 4’er yıllık dönemler karşılaştırıldığında yüzde 3,3’lük azalma var. Tabi bu rakamlar devletlerin vekil unsurlarına tedarik veya hibe ettikleri rakamları kapsamıyor. Bu azalmanın pozitif bir duruma işaret ettiği sanılmamalı. Rakamlar ihracatçı devletlerin kendi silahlanma programlarından ziyade diğer ülkelerle savunma ürünü ticaretini kapsıyor. Örnek vermek gerekirse, Almanya’nın 100 milyar avro tutarında silahlanma kararı, savunma üretiminin iç ihtiyaca yöneldiğini gösteriyor. Ukrayna’ya yapılan silah ve mühimmat yardımlarının bir kısmının da hibe olduğu dikkate alınırsa, Avrupa’nın savunma endüstrisinde içe kapanma dönemine girdiği söylenebilir.
Savunma ürünlerinde Avrupa’da istisnası olan ülke Fransa’dır. Dünyanın en çok savunma ürünü ihraç eden ülkeleri ele alındığında sırasıyla Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, Rusya, Çin ve Almanya ön plandadır. Bu ülkeler dünya savunma ürünü ihracatının yüzde 75’ini kontrol ediyor. Ancak bu yıl farklı bir özellik dikkati çekiyor. 4’er yıllık son 2 dönem karşılaştırıldığında ABD ve Fransa’nın ihracatlarının diğer ülkelere göre artış eğiliminde olduğu görülüyor. Bu kapsamda ABD yüzde 42, Fransa yüzde 11 satış oranı ile lider konumdalar. Ayrıca bu ülkelerin önceki 4 yıla göre savunma ürünü ihracatı sırasıyla yüzde 17 ve yüzde 47 arttı. Diğer bir ifadeyle Fransa’nın savunma ihracatında büyük bir atak var. Rusya’nın yüzde 53, Çin’in yüzde 5,3 ve Almanya’nın yüzde 14 savunma ihracatlarıysa bu ülkelerin düşüşte olduğunu gösterse dahi, yine de bu ülkeler silah ihraç eden ilk 5 ülke olarak konumlarını koruyor. Burada İtalya’ya da değinmekte fayda var. İtalya dünya genelinde savunma ürünleri ihracında yüzde 4,3’lük paya sahip. Ancak son 4 yıllık ihracının önceki döneme göre yüzde 86 arttığı görülüyor.
Savunma ürünü ithalatında eğilimler
Silah ihracatçısı ülkeler kadar alıcılara da bakmakta fayda var. Son 4 yıl içinde toplam 170 ülke savunma ürünleri ithal etti. En çok silah ithal eden ülkeler sırasıyla Hindistan, Suudi Arabistan, Katar, Ukrayna ve Pakistan’dır. Son 4 yıl değerlerine göre, savunma ithalatında bölge bazlı karşılaştırma yapılırsa Asya ve Okyanusya ülkelerinin yüzde 37, Orta Doğulu ülkelerin yüzde 30, Avrupa’nın yüzde 21, Amerika kıtasının yüzde 5,7 ve Afrika ülkelerinin yüzde 4,3 oranında silah alımı yaptığı görülüyor. Tabi bu rakamlara iç savunma ürünü üretimi ve tedariki dahil değil. Alım yapan ülke ve bölgeler değerlendirildiğinde ilk dikkati çeken husus Hindistan ve Pakistan’ın silahlanma yarışıdır. Her an savaşmaya hazır olan bu 2 devletin küresel ekonomik krize rağmen silahlanmada Dünya liderliğine soyunması dikkati çekicidir.
Savunma ürünleri tedarikinde Afrika’da gözle görülür bir azalma var. Bu durumun nedeni ise ekonomik imkansızlıklar. Afrika’ya silah ihracatı yapan ülkeler sırasıyla, yüzde 24’le Rusya, yüzde 16 ile ABD, yüzde 13’le Çin ve yüzde 10 ile Fransa’dır. Afrika’da son yıllarda ortaya çıkan darbelerde ve bölgesel rekabetlerde hangi ihracatçının kime destek verdiğinin ithalat tercihlerine etki edebileceği ifade edilebilir. Bununla beraber Cezayir yüzde -77 ve Fas yüzde -46’yla Afrika ile aynı kaderi paylaşan ülkelerdir.
Orta Doğu söz konusu olduğunda önemli bir özellik göze çarpıyor. Orta Doğu ülkelerinin silah ithalatı halen yüksek düzeyde ve dışa bağımlı olsa da 4’er yıllık son 2 dönemde yüzde 12’lik bir azalma var. Öte yandan Orta Doğu’da silah ithalatında liderliği sırasıyla Suudi Arabistan, Katar ve Mısır alıyor. En büyük tedarikçi ise geleneksel olarak yüzde 52’lik ihracat ile ABD. İsrail’in savunma ürünleri ithalatının -ki ABD hibelerinin katkısına raporda yer verilmemiş- 4’er yıllık dönemsel karşılaştırmasında yüzde 5,1 artış görülüyor. Bu ithalatın yüzde 69’unu ABD ve yüzde 30’unu Almanya karşılıyor. İsrail’in ithalatında güdümlü mühimmat ve füzeler ile gelişmiş savaş uçakları ve denizaltılar başı çekiyor. Raporda Türkiye ile ilgili bir analiz yer almazken tablolardaki veriler Türkiye’nin dünya genelinde durumunu ortaya koyuyor. Türkiye 2019-2023 yılları arasında yüzde 1,6 pay ile en çok savunma ürünü ihracatı yapan 11’inci ülke konumundadır. Bu oran 2014-2018 yılları arasında yüzde 0,7 idi. Dolayısıyla savunma ihracatında Türkiye’nin 4’er yıllık dönemlerde yüzde 106’lık savunma ihracatı artışı var.
Ülkelerin savunma ürünü karnesi
Raporda ifade edilen değerler ve eğilimler incelendiğinde çıkarılan sonuç aslında gayet net: Savunma ürününde lider olan 5 ülkenin (ABD, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya) devletler veya devlet dışı aktörler arasındaki çatışmalarda silah tedariki belirleyici role sahip. Bu ülkeler sorunlu bölgelerdeki çatışan aktörlere silah satışı veya hibesi yaptıkları sürece çatışmalar devam edecektir. Refah bölgesi olmayı amaçlayan Avrupa, kendi envanterlerini güçlendirmek yerine silah ihracatına yöneldi. Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Avrupa özelinde yüzde 2’lik savunma harcaması yapılmaması şikayeti de bu gerçekten kaynaklanıyordu. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonrasında, Avrupa’nın silah ihracatı yanında kendi silahlanmasını da ön plana çıkarttığı görülüyor.
Fransa’nın savunma ürünlerinde yaşadığı sıçrama oldukça dikkati çekici. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Fransız askerlerini Ukrayna’da savaşa dahil etme veya Afrika’da kaybettiği zemini tekrar kazanma hırsının savunma ihracatı verileriyle ne kadar bağdaştırılabileceği belirsiz. Ancak savunma sektöründe 2’nci büyük oyuncu olmak doğal olarak Macron’un iştahını açıyor. Öte yandan Yunanistan’a yapılan satışlar dikkate alındığında Ege ve Doğu Akdeniz gibi hassas bölgelerde Fransa’nın neden tahriklerde bulunduğu da anlaşılır hale geliyor. Asya ve Okyanusya ülkelerinin silahlanma eğiliminde Hindistan ve Pakistan ön plana çıkıyor. Bu 2 ülkeden Pakistan ekonomik ve siyasi bağlamda iniş ve çıkışlar yaşıyor. Hindistan ise aşırı nüfus artışına, zaman zaman ırkçılığı gündemine alan siyasi bir yönetime, kayda değer bir ekonomik büyümeye sahip. Diğer bir ifadeyle Asya ve Okyanusya’da Çin kaygısıyla yaşanan silahlanmanın yanında bu 2 ülkeyi yeni bir savaş olasılığına karşı mercek altına almakta fayda var.
Orta Doğu’da, özellikle Körfez ülkelerinde, savunma ithalatı devletten ziyade rejim güvenliğinin bir aracı olarak ortaya çıkıyor. Günümüzde de durum farklı değil. Ancak Körfez ülkelerinin kendi silahını üretme arayışları olduğu, kimi zaman Rusya veya Çin ile etkileşim içinde bulundukları biliniyor. Bu nedenle Körfez bölgesinde artık ABD’nin rakiplerinin de olduğu dikkate alınırsa savunma ürünleri ticaretinde yeni açılımlar ve çekişmeler muhtemel görünüyor. Öte yandan ekonomik durumundaki rekor gerilemeye rağmen Sudan, Etiyopya, İsrail ve Libya’dan duyduğu kaygılar nedeniyle Mısır’ın silahlanması doğal bir sürece işaret ediyor. Nitekim Mısır’ın envanterindeki silah sistemlerinin halen Soğuk Savaş döneminden kaldığı biliniyor. Türkiye’nin durumuna bakıldığında ise savunma sanayinde kendine yeterli olmayı ve savunma teknolojilerini milli ve yerli kılmayı amaçlayan Türkiye halen uzun bir yolun ilk safhalarındadır. Kendi envanterine öncelik veren Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltma ve örtülü ambargolara karşı çözüm üretme, bu arada savunma ürünleri ihracı ile finansal kaynak yaratma niyeti de dikkati çekiyor.
***
Yazar hakkında
Murat Aslan
1991 yılında Kara Harp Okulu’nun Yönetim Bölümünden mezun olmuş ve TSK bünyesinde muhtelif görevler almıştır. Aynı dönem içinde, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde; 2006-2010 yılları arasında yüksek lisans, 2011-2017 yılları arasında doktora eğitimini tamamlamıştır. Eğitimi süresince yumuşak güç kavramının Çin pratiğini kültür çalışmaları ve Afrika kıtası politikaları üzerinden analiz etmiştir. Doktora çalışmalarında istihbarat ve propaganda kapsamında barış odaklı askerî girişimleri analiz etmiş, BM ve NATO’nun Bosna ve Afganistan’daki uygulamalarını yerinde analiz etmiştir.
TSK’dan kendi isteğiyle emekli olması sonrasında Başkent ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında muhtelif dersler vermeyi müteakip, Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmuştur. Ortadoğu özelinde çalışmalara ağırlık vermiş, Libya’da güvenlik sektörünün reform sürecine yönelik yöntemsel araştırma ve yayınlar yapmıştır.
Savunma ve güvenlik çalışmaları kapsamında güç kavramı, istihbarat ve propaganda kavram ve uygulamaları üzerinde yoğunlaşmış, bölgesel ilgi alanı Ortadoğu olmasına rağmen Afganistan, Balkanlar, ABD ve Çin’de yapmış olduğu saha çalışmaları nedeniyle farklı bölgelerin etkileşimi ve küresel politikada konumlanması üzerine yoğunlaşmıştır. Daha önce Başkent Üniversitesinde misafir öğretim üyesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak dersler veren Aslan, halen Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyeliği ile birlikte SETA Araştırmacısıdır.
Aslan, muhtelif akademik makaleleri yanında, Security Sector Reform for Libya: A Cruical Step Towards State Building, Yüzyılın Krizi: Afganistan, Intelligence and Propaganda: The Cases of Bosnia and Herzegovina and Afghanistan isimli kitapların yazarıdır.