Resesyon – Enflasyon İkilemi
Tüm finansal şok dalgaları ve oynaklıklara rağmen, Türkiye ekonomisinin reel parametrelerinin oturmuş olması, sağlam temelleri ve iyileşmeyi sürdüren reel makro verileri umutlu olmak için çok neden sunuyor.
Dr. Öğr. Üyesi Bilal BAĞIŞ, Bingöl Üniversitesi
ABD ekonomisi, Ticaret Bakanlığının son açıkladığı öncü verilere göre, teknik olarak resesyona girmiş durumda. ABD Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER) henüz resmi olarak ilan etmemiş olsa da iki çeyrek üst üste daralma teknik olarak resesyon anlamına geliyor. Fed ise faiz artırmaya devam ediyor. Bu gidişle de stagflasyon (önlenemeyen enflasyon ve ekonomik daralmanın getirdiği yüksek işsizlik) ve finansal daralmanın getirebileceği yeni bir borç krizi kapıda.
Bu yüzden, başta Fed olmak üzere ABD’deki politika yapıcıların işi önümüzdeki dönemler çok daha zor olacak. Bir yanda enflasyon, diğer yanda resesyon ve hatta stagflasyon riski ile mücadele etmek durumunda kalacaklar. IMF’nin Temmuz 2022’deki son Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nda da yeni ve ciddi bir küresel resesyon uyarısı tekrar edilmişti.
Faiz Artırmak ya da Artırmamak
ABD merkez bankası Fed ise Temmuz ayı FOMC toplantısında da (beklentilere paralel olarak) 75 baz puanlık (bps) artış ile politika faizini 2,25-2,50 aralığına çıkardı. Haziran’daki 75bps artış ise son 28 yılın (1994 sonrası) en büyük faiz artışı idi. Yıl sonuna kadar 100bps’lik yeni faiz artırımları da yolda. Dahası, Fed, Eylül’de bilanço küçültmenin de hızlandırılmasını planlıyor (toplamda aylık 95 milyar dolara). Böylece, finansal koşullar daha fazla sıkılaşmış olacak.
Veriler ise ABD’de son dönemde artan faizlere bağlı olarak, ekonomik aktivitenin zayıflamaya başladığını gösteriyor. Konut ve yatırımlar gibi faiz artışlarından nispeten daha fazla olumsuz etkilenen sektörlerdeki yavaşlama dikkat çekiyor. ABD’deki bu resesyon verileri ve Fed’in önümüzdeki dönemler agresif faiz artırımlarına gitmeyebileceği beklentileri ile tahvil faizleri ve dolar endeksinde ise kısmi gerileme yaşandı.
Aslında ABD’de vadeli piyasalarda, son dönemde, resesyon endişeleri zaten fiyatlanıyordu. Anketler ve ABD ekonomisine yönelik analizler de resesyon olmadan, faiz artışları yoluyla enflasyon ile mücadelenin mümkün olmadığına işaret ediyor. Dolayısıyla da küresel ekonominin mevcut konjonktüründe, ABD dahil ekonomiler ve politika yapıcılar enflasyon ve resesyon arasında sıkışmış durumdalar.
ABD özelinde reel ekonomik aktivite de ilk çeyrekteki %1,6’lik küçülmenin ardından; ikinci çeyrekte de yıllıklandırılmış olarak %0,9 daraldı. İstihdam verileri (işsizlik %3,6 seviyesinde) şimdilik iyi durumda olsa da 1980’lerin başındaki Volcker periyoduna benzer yeni bir yüksek işsizlik dönemi de ihtimal dahilinde. Nitekim, 1970’lerdeki enerji krizini müteakip, enflasyonun kontrol altına alınması için başlatılan daraltıcı politikalar, 1980’lerde işsizliği (uzun dönemli ortalamanın çok üstünde) %10’ların üzerine yükseltmişti.
Enflasyon mu Resesyon mu?
Küresel ekonomide enflasyonist baskı yayılıyor. Batıdaki parasal sıkılaşma tepkisi ise artarak devam ediyor. Finansal sıkılaşma ve finansman sorunu da küresel büyümeyi aşağı çekmeye devam ediyor.
IMF de Temmuz ayındaki son Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nda, küresel büyümenin 2022’de %3,2’ye (önceki %3,6) gerilemesini öngörüyor. 2023 beklentisi de %3,6’dan, %2,9’a güncellendi. IMF’nin ABD ekonomisine ilişkin 2022 büyüme beklentisi de %3,7’den %2,3’e indirildi. 2023’teki büyüme beklentisi ise daha sınırlı ve %1 seviyelerinde.
Küresel büyüme gerilerken, enflasyon beklentileri ise yükseliyor. Parasal sıkılaşma adımları, Ukrayna’daki savaş ve Çin ekonomisi ile ilgili sorunlar; enerji ve gıda krizi ile bağlantılı enflasyonist ortam, meselenin merkezinde. Sıkı para politikasının (ve finansal koşullar) GOÜ’lerde tetikleyebileceği yeni borç krizleri de meselenin bir başka boyutu.
IMF de büyüme tahminlerini düşürürken, küresel enflasyon tahminini ise yukarı yönlü revize etti. Enerji ve gıda krizi ile arz-talep dengesizlikleri, 2022 sonu küresel enflasyon beklentilerini %6,9’dan %8,3’e çıkardı. 2023 için beklentiler de %5,7’ye yükseldi.
Öte yandan, Çin’de karantina önlemleri, derinleşen konut krizi ve tedarik zinciri bozulmaları ile mücadele, büyümeyi zayıflatırken; Avrupa’da da Ukrayna Savaşı ve emtia bağımlılığı ile birlikte, yeni dönemin parasal sıkılaşma adımları büyüme beklentilerini yavaşlatıyor.
Türkiye’nin Görünümü
IMF, tüm dünyada büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize ederken; Türkiye’nin büyümesi ise yukarı yönlü güncellendi. Türkiye’nin 2022 büyüme beklentisi (1,3 puan artışla) %4’e; 2023 büyüme beklentisi de (0,5 puan artışla) %3,5’e yükseltildi. Bu açıdan da Türkiye, önümüzdeki 1-2 yılda beklenen yeni resesyon sürecinden etkilenme ihtimali en düşük ülkelerden biri olarak gösterilmektedir.
Türkiye ekonomisinin, özellikle de 2021 yazından bugüne, genişlemeci, ekonomiyi ve finansal sistemi destekleyici adımları olmasa, küresel ekonominin enflasyon ve resesyon arasında gidip geldiği bu süreçte; ekonominin çok ciddi zorluklara maruz kalması kaçınılmaz olurdu.
TCMB, bu doğrultuda, güvercin duruşunu sürdürüyor. TCMB politika faizi, mevcut küresel resimde beklendiği gibi, 7. kez üst-üste sabit. Eylül 2021 ve Aralık 2021 arasında, %19’dan %14’e hızlı indirilen faizler; 2022 boyunca değişmedi. Enflasyonist ortam, enerji, gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki oynaklıklar Türkiye’de planlanan yeni faiz indirimlerini (doğru bir şekilde) erteliyor.
Tüm finansal şok dalgaları ve oynaklıklara rağmen, Türkiye ekonomisinin reel parametrelerinin oturmuş olması, sağlam temelleri ve iyileşmeyi sürdüren reel makro verileri umutlu olmak için çok neden sunuyor. 2002 sonrası sağlamlaştırılan ekonomik altyapı, güçlü bankacılık sistemi, Kovid pandemisi ve tedarik zinciri kırılmaları sonrası artan stratejik ve lojistik önemi, Avrupa’nın politik istikrarsızlıklarla mücadele ettiği bir dönemde sahip olduğu siyasi istikrarı Türkiye’nin önemli artıları.
***
Bilal Bağış
[UHA Haber Ajansı, 07 Ağustos 2022]