Rapor: DP’den Ak Parti’ye sağ kalkınmacılık!

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Arş. Görevlisi Yunus ŞAHBAZ, bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı için ‘DP’den Ak Parti’ye sağ kalkınmacılık!’ başlıklı bir rapor hazırladı.
Kalkınma fikri ve söyleminin Türkiye sağ siyasetine girişi 1950’de iktidara gelen DP hükümetiyle birlikte mümkün olmuştur. DP iktidarlarıyla birlikte tarım, sanayi, ulaşım ve altyapı alanlarında büyük yatırımlar yapılmıştır. DP’nin bu yatırımlar ve kalkınma hamleleri vasıtasıyla dönemin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) kendisini ayırmaya çalıştığını söylemek mümkündür.
DP hem halka hitap edebilmek hem de kendisini CHP’den farklılaştırmak adına doktrinal bir söyleme başvurmamış ve doğrudan doğruya halkın hayat standartlarını geliştiren bir siyaset biçimi benimsemiştir.
DP dönemiyle birlikte Türkiye siyasetinde sağ kalkınmacı bir anlayış başlamıştır. Adnan Menderes’in “Siyaset, vatana ve millete en yüksek seviyede hizmet etme yoludur” ya da “Siyaset devlete ve millete hizmet sanatıdır” şeklindeki sözleri bu siyaset anlayışının özünü ifade etmektedir. Siyaseti “hizmet anlayışı” olarak kodlamak sadece günübirlik gereklilikleri tatmin etmek üzere geliştirilmiş ve benimsenmiş değildir. Çünkü bu anlayış doğrultusunda dönemin mevcut somut problemlerinin çözümü kadar “istikbalin inşası” da amaçlanmıştır.
Menderes önderliğindeki DP ile özdeşleşen yatırım ve kalkınma siyaseti 27 Mayıs 1960 Darbesi ile akamete uğramıştır. Ancak Süleyman Demirel’in Adalet Partisi (AP) genel başkanlığına gelmesi ve ardından da başbakan olmasıyla sağ siyasette tekrar kalkınma politikalarının öne çıktığı görülmektedir. Demirel de sağ siyasetteki selefi Menderes gibi siyaseti esas olarak bir hizmet etme vasıtası tarzında telakki etmiştir. Demirel’in “Siyasi mücadeleyi, hizmet yapmak savaşı olarak anlıyoruz” ya da “Biz particiliği, siyaseti, memleketin ümranı, memleketin iyiliği, büyük Türk milletine hizmetin nuru addederiz” sözleri aslında bu gelenek içindeki siyaset anlayışının sürekliliğini göstermektedir.
Yol, köprü ve baraj yapma, köylere elektrik ile su götürme ve şehirleri mamur etme bu siyaset anlayışının en temel motivasyon kaynaklarıdır.
Teknik ve teknolojik anlamda şehir ile kırsal arasındaki farkın azaltılması, şehirde ne varsa aynısının köyde de olmasının gerektiği düşünülmektedir.
Bu kapsamda Cumhuriyet’in yüz yıllık tarihi boyunca yakın yıllara kadar Türk toplumunun ağırlığının köy ve kırsal bölgelerde yaşadığını hatırlamak gerekir. Türkiye’de sağ ve merkez sağ partilerin hükümette olduğu yıllar toplumsal yapının hızlı bir dönüşüm içine girdiği dönemlerdir.
Yaşanan hızlı dönüşüme rağmen 1960’lar, 1970’ler ve 1980’lerde köy nüfusu kent nüfusundan fazladır. 1980’lerde Anavatan Partisi (ANAP) iktidarında bile Orta Anadolu’da elektriği olmayan köyler mevcuttur. Köylerden kentlere hızlı göç ise kalkınma anlamındaki sorunları çözmemiş aksine köylerdeki mahrumiyeti şehirlerin gecekondu ve gettolarına taşımıştır.
DP ve AP çizgisinde görüldüğü üzere Türk siyasetindeki merkez sağ partilerin siyaset etme biçiminde kalkınma meselesi önemli bir unsurdur. Bunun öncelikli sebebi bu partilerin ideolojik ve doktrinal yönlerinin zayıf olmasıdır. Halka herhangi bir ülkü ya da kutsal dava vadetmek yerine onların doğrudan hayatlarına dokunan, somut ve maddi problemlerini çözmek isteyen bir anlayış hakimdir. Halkın mevcut refah seviyesinin yükseltilmesi, büyük yatırımlar ve kalkınma hamleleriyle istihdam ve istihsal imkanlarının oluşturulması amaçlanmaktadır. Böylelikle kalkınma siyaseti halkla kurulan en önemli rabıta olmaktadır.
DP ve AP özelinde bu siyaset etme biçiminin seçmen nezdinde de kabul gördüğü anlaşılmaktadır. Nitekim DP ve AP’nin başarılı bir kalkınma ve yatırım siyaseti izleyebildiği dönemlerde girdiği seçimlerden genelde yüksek oylar aldığı görülmektedir. Hatta kendi seçmen kitlesi dışında nispeten bu partilere muhalif olarak addedilebilecek seçmen nezdinde de imar ve ümran girişimlerinin destek bulduğu anlaşılmaktadır.
DP’nin nispeten popülaritesini kaybetmeye başladığı Şubat 1959 gibi geç bir tarihte bile daha çok CHP’li seçmenlere hitap eden Akis dergisi seçmenlerine ideal kabinede kimleri görmek istersiniz sorusunu sormuş ve verilen cevaplarda imar bakanı olarak Adnan Menderes’in görülmek istendiği sonucu ortaya çıkmıştır.
Kalkınma ve yatırım merkezli bir siyaset anlayışının beslendiği diğer bir olgu da “büyük Türkiye”, uluslararası arenada “güçlü Türkiye” ve “güçlü devlet” hedefleridir. Devlet, kalkınma hedefinin hem en önemli aracı hem de nihai kertede amacıdır. Bir başka deyişle kalkınmada devlete sorumluluklar yüklenmekte fakat en nihayetinde devletin uluslararası itibarı ve nüfuzu için kalkınmış bir ülke olmanın zaruri olduğu kabul edilmektedir.
Bu anlamda Türkiye’nin kalkınma düzeyi ve ekonomisi diğer ülkelerle mukayeseli bir şekilde ele alınmakta ve esas gayenin bu mukayesedeki eksiklikleri gidermek olduğu savunulmaktadır. Zira ulaşım ve altyapı gibi temel eksikliklerini tamamlayamamış ülkelerin uluslararası arenada rekabet gücünün de olamayacağı varsayımından hareket edilmektedir.
[12 Mart Muhtırası]
Hem DP hem de AP’nin askeri müdahalelere maruz kalmış siyasi hareketler olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla yapılan yatırım ve kalkınma hamleleri bu şekilde sekteye uğramıştır. Ayrıca 27 Mayıs Darbesi ve 12 Mart Muhtırası’ndan sonra koalisyon hükümetleri kurulmuş ve bu dönemlerde kalkınma hamlelerine girişmek çok daha zor olmuştur.
Bir anlamda istikrarlı ve etraflı bir kalkınma siyaseti izleyebilmek için siyasi istikrarın asgari bir şart olduğunu tespit etmek gerekmektedir. Bu nedenle söz gelimi 1970’lerdeki istikrarsız koalisyonlar dönemi kalkınma ve yatırım hamlelerinde duraklamaya sebebiyet vermiştir. Zira bu yıllarda yapılan en önemli yatırım hamlesinin yapımına 12 Mart’tan önce başlanması da dikkate değer bir konudur.
Bu bağlamda plan ve projeleri daha öncesine dayanan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün (ilk ismi Boğaziçi Köprüsü) inşaatına 1970’te başlanmış ve muhtıra kaynaklı gecikmelerden dolayı köprünün açılışı ancak 1973’te yapılabilmiştir.
Sağ siyasetteki kalkınma söylemini Turgut Özal ve Necmettin Erbakan gibi diğer sağ siyasetçilerde de görmek mümkündür. 1980’lerle birlikte Türkiye’nin iktisaden dünyaya açılmasına koşut olarak Başbakan Özal altyapı yatırımlarının tamamlanmasına büyük önem vermiştir. Özellikle ticaret ve ulaşımın gelişmesi için otoyollar yapılması Özal’ın en büyük icraatlarından kabul edilmektedir. Yine İstanbul Boğazı’ndaki ikinci köprü olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü de Özal zamanında açılmıştır.
Necmettin Erbakan da özellikle ağır sanayi ve savunma sanayii konularına ağırlık veren bir siyasetçi profili çizmiştir. Erbakan’ın diğer sağ liderlere nazaran iktidarda kalma süresi, özellikle de tek başına iktidar olma durumu, çok az olduğu ya da hiç olmadığı için doğrudan kendi damgasını vurabildiği bir dönemden bahsetmek mümkün değildir. Ancak savunma sanayii ve ağır sanayi hamlesi Erbakan’ın siyasi gündeminin hep merkezinde olmuştur. Ayrıca 2000 sonrasında AK Parti tarafından hemen hepsi gerçekleştirilen birçok büyük yatırım Erbakan’ın gündeminde yer almıştır.
Söz gelimi Erbakan son yıllarda çokça tartışılan büyük projeleri neredeyse kalem kalem sıralayarak partisinin 2002 seçimlerinden önceki yaptığı basın toplantısında bu projeleri partisinin gelecekte yapmak istediği taahhütleri arasında göstermiştir:
Bütün illere havaalanı, hızlı tren projeleri İstanbul-Ankara arası 2 saat, olacak. Ankara-Konya arası 1 saate inecek. Boğaz köprüsü, boğazdaki tünel, İzmit Boğazı köprüsü, Çanakkale köprüsü ve İran-Bakü otoyolu, yollar, otoyollar 4 bin 334 km otoyolu ve nükleer santraller, termik santraller, hidrolik santraller ve bütün Türkiye’yi baştan başa ören doğal gaz boru hatları.
Erbakan’ın vadettiklerinin hemen hepsi ilerleyen yıllarda AK Parti iktidarı tarafından hayata geçirilmiştir. Menderes’ten Erbakan’a neredeyse tüm sağ liderlerin kalkınmacı bir perspektifle hareket etmesi mühendis olmalarıyla açıklanmaktadır. Ancak böyle bir açıklama vakanın mahiyetini tespit ve teslim etmek yerine bunun sebebini araştırmaya matuf bir girişimdir. Bu ise ancak resmin bir kısmını göstermektedir.(devam edecek-AK Parti’nin kalkınma politikalarının temel parametreleri)
Yunus ŞAHBAZ
***
Yazar hakkında
Yunus ŞAHBAZ,2014’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi-Mülkiye’den mezun olmuştur. 2017’de Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamıştır. Kırıkkale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Şahbaz “Türk Düşüncesinde Aydın Sorunsalı: Bir Erol Güngör Çözümlemesi” başlıklı teziyle doktorasını tamamlamıştır. Akademik görevlerinin yanı sıra Muhafazakar Düşünce dergisinin genel yayın yönetmenliğini deruhte etmektedir. Akıntıya Karşı Bir Aydın: Erol Güngör ve Vahdettin Işık’la beraber editörlüğünü üstlendiği Said Halim Paşa: Geleneğin Muhafızı, Değişimin Faili isimlerinde kitapları vardır. Çok sayıda ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri ve çeşitli süreli yayınlarda yazıları bulunmaktadır.
Temel çalışma alanları Türk siyasal hayatı, Türk düşüncesi, Türk sağı, Türkiye’de milliyetçilik ve
muhafazakarlıktır.
[UHA Haber Ajansı, 23 Ocak 2023]