Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, “Radikal Bir Düşünce Devrimine İhtiyacımız Var”

ANKARA – UHA HABER / Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, “Artan nüfus, yaşanan iklim krizi ve daha birçok nedenle su kullanımı konusunda daha bilinçli olacağımız bir dönemdeyiz” dedi.
Su Politikaları Derneği Başkanı, Hidropolitik Uzmanı İnşaat Mühendisi ve Su Politikaları Uzmanı Dursun, Tarım Gündem Dergisi’ne verdiği röportajında, “bireysel ve toplumsal olarak kullanım alışkanlıklarımızı, yöneticiler olarak da yönetim anlayışımızı gözden geçirmek zorundayız” diyor.
Su Politikaları Derneği, yurt içinde ve yurt dışında da bölgesel ve küresel ölçekte su yönetimi ve su kullanımı konusunda farkındalığı arttırmaya devam ediyor.
Ulusal ve uluslararası su sorunlarının çözümü için çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun, Tarım Gündem Dergisi’nin sorularını yanıtladı.
İklim krizi, seller, doğal afetler, kuraklık, müsilaj, savaş, pandemi… Zor bir dönemde yaşıyoruz. Su Politikaları Derneği bu süreci nasıl
yönetiyor?
Su Politikaları Derneği’ni kurarken önümüzdeki dönemde dünyadaki sorunların birbirini tetikleyeceğini ve daha kompleks sorunlarla
karşılaşacağımızı biliyorduk. Bu nedenle derneğimizin ilgi alanındaki konulara ve sorunlara disiplinlerarası bir bakış ile yaklaşmamız
gerektiğine karar verdik. Kurumsal yapımızı da buna göre şekillendirdik. Üyelerimizi farklı alanlardaki uzmanlardan oluşturduk. Bu şekilde düşünmemizi gerektiren en önemli hususlardan biri de su, enerji, gıda ve ekoloji arasında artan bağlantı oldu. Bu alanların hepsi birbirini doğrudan etkiler durumda. Ayrıca bu alanların hepsi de iklim değişikliğinden doğrudan etkileniyor. İklim değişikliği de etkisini gün geçtikçe arttırıyor.
İklim değişikliği, ABD başta olmak üzere birçok ülkede bir ulusal güvenlik meselesi olarak ele alınıyor. Bu da su, enerji, gıda ve çevre güvenliği gibi üzerinde çalıştığımız birçok konuyu ulusal güvenlikle ilişkili duruma getiriyor. Bu da bu konuda yapılacak tüm değerlendirme, analiz ve çözüm önerilerinin sadece bir açıdan değil birkaç açıdan ele alınmasını zorunlu kılıyor. Kurumsal yapımızı bu koşulları öngörerek oluşturmuş olmamız bu karmaşık koşulları analiz etmemizde kolaylık sağladı. Üyelerimizin yüzde 65’inin çeşitli branşlardan üniversite öğretim elemanı, diğer bölümünün emekli büyükelçi, üst düzey bürokrat ve özel sektör temsilcilerinden oluşmuş olması da toplum için bilgiye dayalı disiplinlerarası analiz anlayışı ile çalışmalarımızı yürütmemize imkan tanıdı. Gelecekte bugün yaşadığımız koşulların daha da zor ve karmaşık olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle her alanda sürdürülebilir çözümler üretebilmek için radikal bir düşünce devrimine ihtiyacımız var. Geçmişin klasik düşünce kalıplarıyla durmadan daha karmaşık hale gelen sorunlara çözüm bulmak çok zor.
“İklim değişikliği çok önemli bir tehdit. Bu nedenle geleceği düşünerek atılması gereken en önemli adımlardan biri de iklim değişikliğine uyum çalışmalarıdır. Bunun yanı sıra birçok alanda ama özellikle su, enerji, gıda politikalarında doğanının sınırlarını zorlamadan doğa tabanlı çözümlere dönmeliyiz.”
Bu kapsamda geleceği düşünerek atılması gereken adımlar konusunda neler önerirsiniz?
Öncelikle oluşan sorunların genel karakterini ve birbirleriyle artan ilgisini görmek zorundayız. Ayrıca artık sorunların bir ülkede çıktıktan sonra hızla küreselleştiğini görüyoruz. Örneğin Rusya’nın Ukrayna işgali tüm dünyayı gıda güvencesi riski ile karşı karşıya bıraktı. Aynı durum önümüzdeki dönemde iklim değişikliğinin daha da sertleşmesi ile tekrar gündeme gelebilir. Bu nedenle ülkeler, başka ülkelerde çok büyük tarım arazileri satın aldı veya kiraladı. Bu arazilerin tüm dünyadaki toplam büyüklüğü yaklaşık 75 milyon hektara ulaştı.
İklim değişikliği çok önemli bir tehdit. Bu nedenle geleceği düşünerek atılması gereken en önemli adımlardan biri de iklim değişikliğine uyum çalışmalarıdır. Bunun yanı sıra birçok alanda ama özellikle su, enerji, gıda politikalarında doğanının sınırlarını zorlamadan doğa tabanlı çözümlere dönmeliyiz. Yenilenebilir enerji üretimini arttırmanın ve yeşil mutabakatın gereklerini hızla yapmalıyız. Bu konularda rapor ve eylem planı hazırlıklarından artık uygulamaya geçmek zorundayız.
Uygulama için de bu konuların birer devlet politikası olarak siyasi partilerin gündemlerinin daha üst sıralarına taşınması gerekiyor. Örneğin su yönetimi konusunda yeni tehditlere yönelik olarak yeni düşünce yapısına ve çok hızlı ve etkili çalışabilecek havza ölçeğinde güçlü bir
kurumsal yapıya ihtiyacımız var. Gıda güvencemiz için ise su, iklim ve çevre gibi birçok sosyal ve ekonomik politikayı birlikte ele almalıyız.
Güneydoğu Anadolu Projesinin gıda güvencemiz için önemini tekrar hatırlamalıyız. Ayrıca geleceğimiz için mutlaka bir Yeni Tarım Hedefleri ve Gıda Güvencesi Doktrini’ne ihtiyacımız var. Toprak ve su gibi stratejik kaynaklarımız daha planlı ve doğru kullanılmalı. Buradaki ‘doktrin’ kelimesini politika ve uygulamaların üzerine kurulabileceği sistemli toplumsal destekli bir metot olarak kullandım.
Su Politikaları Derneği Gürcistan’da düzenlenecek Aras-Kura Havzası’nda Su ve Barış için Gençlik çalıştayında yer alacak. Dernek olarak katılacağınız bu çalıştayın önemi ve hedefleri nelerdir?
Gürcistan’da 14-18 Temmuz tarihlerinde “Aras-Kura Havzası’nda Su ve Barış için Gençlik” projesi kapsamında bir çalıştay gerçekleştirilecek. Su Politikaları Derneği, Çalıştaya çeşitli üniversitelerden seçilen 6 genç akademisyen ve iki uzman ile katılarak katkı koyacak. Proje, Ermenistan Ülke Su Ortaklığı ve Avrupa Su Gençlik Parlamentosu tarafından başlatıldı. Havza ülkelerinden üniversite ve sivil toplum kuruluşları işbirliği ile sürdürülecek.
Türkiye’den çalıştaya Su Politikaları Derneği davet edildi. Kura ve Aras nehirleri Türkiye’den doğan sınıraşan nehirler. Bu havzada ülkelerarasındaki işbirliği çabaları Türkiye açısından da önemli. Bu proje, başlangıç olarak Ermenistan, Türkiye ve Gürcistan’dan genç akademisyenlerin bir araya gelerek, sürdürülebilir sınıraşan su yönetimi konusunda, birlikte çalışabileceği bir işbirliği platformu oluşturmaya yönelik bir proje. Proje ile Aras Kura havzasında ortak havza sorunları konusunda birlikte çalışmak üzere Kura-Aras Havzası Gençlik Ağı oluşturulacak. Bu proje havza ülkelerin gençleri arasında su yoluyla barış inşası için oluşturulan ilk ortak girişim olma özelliği taşıyor.
“İklim değişikliğinin de etkisiyle suyun birlikte kullanımı kalite ve miktar açısından ülkelerarası gerilimlere neden oluyor. Ülkelerin su sorunlarını çözememeleri, iklim değişikliğinin öngörülen etkileriyle birleştiğinde, havzanın barış ve istikrarını bozabilir. Bu nedenle sınıraşan su havzalarında yer alan ülkeler arasında suyun çatışma aracı değil barış ve işbirliği aracı olmasına yönelik bazı girişimlerde bulunuluyor.”
Sürdürülebilir sınıraşan su yönetimi konusunda bilgi verir misiniz?
Dünyada 276 adet sınıraşan nehir havzası var. 148 ülke bir veya daha fazla sınıraşan su havzası içinde yer alıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’i sınıraşan su havzalarında yaşıyor. Dünyadaki 35 ülkenin sularının yüzde 80’i sınırlarının dışından geliyor. Sınıraşan nehir havzasında yer alan birçok ülkenin arasında çok taraflı anlaşmalar yok. İklim değişikliğinin de etkisiyle suyun birlikte kullanımı kalite ve miktar açısından ülkelerarası gerilimlere neden oluyor.
Ülkelerin su sorunlarını çözememeleri, iklim değişikliğinin öngörülen etkileriyle birleştiğinde, havzanın barış ve istikrarını bozabilir. Bu nedenle sınıraşan su havzalarında yer alan ülkeler arasında suyun çatışma aracı değil barış ve işbirliği aracı olmasına yönelik bazı girişimlerde bulunuluyor. Nehir havza yönetimi organizasyonu kuruluyor. Veri değişimi yapılıyor.
Havzada suyun daha planlı, hakça ve makul ölçülerde birbirlerine zarar vermeden kullanılmasına çalışılıyor. Alınan bu önlemlerle sınıraşan suların yönetiminin daha sürdürülebilir olmasına çalışılıyor. Dünyada bu konuda örnek olabilecek Mekong, Ganj, Brahmatura, Senegal gibi bazı nehir havzaları var.
İtalya’da Po Nehri’ni çevreleyen beş bölgede OHAL ilan edilerek su kullanımına kısıtlama geldi. Bu ve benzeri kararlar başka bölgelerde de alınıyor mu? Alınan bu karar tarım sektörünü ve buna bağlı olarak ithalat ve ihracatı da etkiler mi?
ABD’de Kaliforniya eyaleti son 4 yıldır ciddi bir bölgesel kuraklık yaşıyor. Orada da su kullanımı konusunda bazı kısıtlar ve sektörler arasında yeni su kullanımı tahsisleri uygulandı. İtalya’da da bu yıl Po nehrinin etrafındaki 5 bölgede ciddi bir bölgesel kuraklık yaşanıyor. Po nehrinde su seviyesi yüzde 80 azaldı. Po nehir vadisi buğday ve pirinç dahil ülkenin gıda üretiminin yaklaşık yüzde 40’ını karşılıyor. Bu vadinin dört aydır neredeyse hiç yağış almadığı belirtiliyor.
İtalya’da ülke genelinde tarımsal üretimde yüzde 30 azalma ve 3 milyar Euro’ya yakın zarar tahmin ediliyor. Kuraklık ve su kullanımındaki kısıntıların İtalyan tarımını bu yıl ciddi bir şekilde etkileyeceği açık. Bunun doğal olarak tarım ürünleri ihracatı ve ithalatına da olumsuz yansımaları olacağı tahmin ediliyor.
Sizce Türkiye’nin de böyle kısıtlamalar uygulamaya başlaması gerekir mi? Kısıtlamanın iyi ve kötü taraflarını değerlendirerek alternatif çözüm önerileri de sunmak mümkün mü?
Türkiye’de bölgesel olarak kısıtlı sulama suyu uygulaması başladı. Türkiye 2020-2021 yıllarında belirli bölgelerde ciddi bölgesel kuraklıklar yaşadı. Aydın ve Denizli illerinde, su havzasında yaşanan kuraklık nedeniyle, DSİ 21. Bölge Müdürlüğü tarafından, 2021 yılında Kısıtlı Sulama Programı uygulandı. Bu yıl da özellikle Manisa ilinde beklenen yağışlar düşmeyince barajlar yeterince dolmadı. Gediz ve Büyükmenderes havzalarında bölgesel kuraklık çeşitli seviyelerde sürüyor.
Bu da su kısıtı ve yeraltısuyu tahsislerinin durdurulması gibi önlemleri beraberinde getiriyor. Su yönetimi kurak geçebileceğini tahmin ettiği bir dönemin öncesinde risk yönetimi kapsamında bu önlemleri almak zorunda. Alternatif çözüm önerisi olarak en etkili çözüm uygun bitkiler için damla ve yağmurlama sulama sistemlerini yaygınlaştırmak olabilir.
Kuraklık süreklilik kazanırsa daha düşük su ihtiyacı olan bitki paternine geçilmelidir. Bu önlemlerin hemen hepsi tüm havzalarımız için hazırlanan kuraklık yönetim planlarında detaylı olarak açıklanmış durumda. Bu tedbirleri havza ölçeğinde uygulayabilecek güçlü ve etkili kurumsal yönetim yapısına ihtiyaç var.
Karadeniz sele teslim oldu bir kez daha… Yağış rejiminin değişmesiyle yeni riskler ortaya çıkıyor. Bu noktada neler yapılmalı?
Doğu ve Batı Karadeniz bölgelerimizle ilgili birçok bilimsel çalışmada yağış tekerrürlerinde ve yağışların şiddetlerinde artışlar olacağı açık bir şekilde belirtiliyor. Son iki yıldır hemen hemen aynı kentlerde yaşanan taşkınlar bu bölgemizde sel ve taşkın risklerinin artacağını açıkça gösterdi. Ancak Meteoroloji Genel Müdürlüğünce taşkın ikazları yapılmasına rağmen köy ve kentlerindeki mevcut yapı yerleşimlerinin ve imar altyapısının plansız ve çarpık olması nedeniyle alınabilecek önlemler kısıtlı kalıyor.
Taşkından korunma tedbirlerinden uzun vadeli ve olumu sonuçlar alınması, eğitimden ekonomiye, mevcut altyapıdan yeni imar planı uygulamalarına kadar tüm sistemin birlikte ve doğru işlemesine bağlıdır. Bu nedenle bu bölgemiz için orta ve uzun vadeli tedbirlerin yanı sıra, kısa süreli olarak taşkının zararlarını en aza indirmek ve can kaybının oluşmasını önlemek için alınması gereken tedbirlere öncelik verilmelidir.
Özellikle meskün mahallelerin içinden geçen nehir yataklarında yatak kesitlerini daraltan bitki ve kum, çakıl birikimleri öncelikle ve sürekli olarak temizlenmelidir. Ayrıca köprü açıklıklarını daraltan her türlü birikinti de kaldırılmalıdır. Karadeniz’e boşalan derelerin denize çıkış ağızlarında gerek nehrin taşıdığı kum çakıl ile gerekse dalga hareketi ile kapanmış olan bu bölgelerin ve sahil yolu köprü açıklıklarındaki dolu kesitlerin açılmasına da öncelik verilmelidir.
Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı 2019 yılında hazırlanmış olmasına rağmen son taşkınların etkisini azaltmaya yönelik bir şekilde uygulanamamıştır. Karadeniz bölgemizin mevcut fiziki sosyo ekonomik, sosyo kültürel, sosyo politik koşulları bölgede Taşkın Koruma önlemlerinin alınmasını zamana yaymaktadır. Bu nedenle bu önlemler alınırken toplumun yönetimle koordinasyon içinde Taşkından Korunma farkındalığının arttırılması da büyük önem taşımaktadır.
Su kaynaklarını nasıl koruyabiliriz? Bireysel ve toplumsal neler yapılabilir?
Su kaynaklarımız konusunda kullanıcılar olarak kullanım alışkanlıklarımızı, yöneticiler olarak da yönetim anlayışımızı gözden geçirmek zorundayız. Su kaynaklarımız doğal çevrimin bir sonucu olarak oluşur. Bu nedenle su kaynaklarının korunması için öncelikle ekolojik dengenin korunması gerekir. Ekolojik dengenin korunmasına dair her türlü faaliyetin aktif bir şekilde desteklenmesi gerekiyor. Ayrıca su kaynaklarımıza yapabileceğimiz en büyük iyilik onları kirletmemek olacaktır.
Ülkemizin özellikle batı bölgesindeki tüm su havzalarında su kalitesi çok düştü. Bu suların arıtılmadan sulamada bile kullanılması sorun yaratacaktır. Bireysel olarak sularımızın kirletilmemesine özen gösterebilir ve verimli kullanılmasına yönelik çalışmalara katkıda bulunabiliriz. Evsel su kullanımımızı, aparatları ve alışkanlıklarımızı değiştirerek yüzde 40 oranında azaltabiliriz. Su kaynaklarının öneminin daha iyi anlaşılabilmesine yönelik eğitim ve farkındalık programları yapılarak toplumsal bilinç arttırılabilir.
Son olarak Su Politikaları Derneği’nin 2022 hedefleri ve çalışmalarından bahseder misiniz?
Su Politikaları Derneği olarak nihai hedefimiz disiplinlerarası bir eğitim, uygulama ve düşünce üretim enstitüsü olmaktır. Her yıl yaptığımız çalışmalarla bu hedefe yaklaşıyoruz. 2022 hedeflerimiz arasında da bu nihai hedefimize yönelik proje çalışmalarımız var. Water Europe paydaşları ile ortak proje hazırlıkları yapıyoruz.
Ayrıca Türkiye’de Sulama Sistemi olmasına rağmen sulama yapılmayan 2 milyon hektara yakın arazinin durumu ve Lisans üstü Hidropolitik Eğitiminin durumunu ortaya koyacak iki kapsamlı rapor hazırlığımız var. Bunların yanı sıra ülkemizde hızla gelişen su gündemine göre spekülasyon yapmadan bilgiye dayalı analiz çalışmalarımız ile toplumsal farkındalığın arttırılmasına katkıda bulunmaya devam edeceğiz.
***
Hidropolitik Uzmanı İnşaat Mühendisi ve Su Politikaları Uzmanı 1958 yılında Samsun’da doğan Dursun YILDIZ ,İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Daha sonra DSİ Genel Müdürlüğünde çalışmaya başladı Bu dönemde Hollanda ve ABD de lisansüstü mesleki teknik eğitim ve uygulama programlarına katıldı. ATAUM’da “AB Temel Eğitimi ve “Uluslararası İlişkiler Uzmanlık “Programlarını izledi. Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırma Merkezinde Su Politikaları alanında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı.DSİ’ de Teknik Araştırma ve İçmesuyu Dairesi Başkanlıkların da Şube Müdürlüğü ve Daire Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Bu dönem içinde Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi ve Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırma Merkezinde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak ders verdi..2007 yılında DSİ’den emekliye ayrıldı Dursun YILDIZ Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın (UMAG Araştırmacı Gazetecilik Eğitim Programında Su ve Enerji Politikaları alanında 8 yıldır su ve enerji politikaları konusunda konferanslar vermektedir. TMMOB ve İnşaat Mühendisleri Odasında çeşitli dönemlerde yönetim kurulu üyeliği ve ikinci başkanlık görevlerinde de bulunan Dursun YILDIZ ‘ın mesleki,teknik,teknopolitik ve hidropolitik alanlarında yurtiçi ve yurtdışında yayınlanmış çok sayıda teknik rapor ,bildiri ve makaleleri ve 12 adet rapor ve kitabı vardır. Dursun YILDIZ Türkiye Ziraatçiler Derneği tarafından Su Politikaları konusundaki araştırmaları nedeniyle “2008 yılı Başarı Ödülü’ne” layık görülmüştür. Topraksuenerji çalışma grubu üyesi ve TEMA Bilim Kurulu Üyesi ,Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği Danışmanı,Sulama Birliği Derneği danışmanı olan Dursun YILDIZ halen kendi Mühendislik ve Müşavirlik firmasını yürütmektedir.
[UHA Haber Ajansı, 28 Temmuz 2022]