Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, “Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iç sorunlarla uğraştığından küresel sorunlara, özellikle Ortadoğu’ya yeterli ilgiyi gösteremedi”
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Rusya’nın, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iç sorunlarla uğraştığı için küresel sorunlara, özellikle Ortadoğu’ya yeterli ilgiyi gösteremediğine dikkat çekti.
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, UHA Haber’den Gazeteci Ataner YÜCE’ye yaptığı açıklamada, Rusya ve Rusların, bugüne kadar Avrupa ülkeleri tarafından hep “öteki” olarak görüldüğünün altını çizdi.
Prof. Dr. Kemaloğlu, Knez I. Vladimir’in 988’de Hristiyanlığı kabul etmesi ve Bizans’ın siyasi ve kültürel etki alanına girmesiyle Rusların, Avrupa’nın geri kalan kısmından ayrılmış olduklarını belirterek, Türk-İslam Devleti Altın Orda’nın hâkimiyeti altında kalmasıyla (1242-1480) Rusya’nın, Avrupa’dan daha da uzaklaştığına vurgu yaptı.
Batılı kaynaklarda, Moskova Rusyasının “Doğulu” bir devlet olarak tasvir edildiğini ifade eden Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, 18. yüzyılın hemen başında I. Petro’nun başlattığı reformlarla Rusya’nın, Batılılaşmaya başlasa da Rusya’ya karşı “öteki” yakıştırmasından vazgeçilmediğini belirtti.
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, şunları söyledi:
“Bununla birlikte Rusya, Petro sonrasında Avrupa’nın tarihinde önemli rol oynamaya başladı. I. Aleksandr döneminde Rus birlikleri Paris’e, II. Dünya Savaşı sonunda Berlin’e girdiler. Rusya, birkaç kez Avrupa’nın paylaşılmasında aktif rol oynadığı gibi Soğuk Savaş döneminde de Avrupa’nın bir kanadını kendi tarafına çekmeyi başardı. Doğu Bloku’nun parçalanması ve 2000’li yıllarda Avrupa Birliği’nin (AB) hızlı bir şekilde genişleme siyaseti izlemesiyle Avrupa, tarihinde nadir rastlanacak şekilde bir bütün olarak ortaya çıkarken, Moskova’nın Avrupa’daki etkisi de sona erdi”.
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, Rusya!nın, AB’nin genişlemesinden tıpkı NATO’nun genişlemesinden olduğu gibi rahatsız olduğunu belirterek, “zira Soğuk Savaş sonrasında da Moskova, AB’ye “yeni katılan cumhuriyetlerin” kendi etki alanında kalmasını, buraların Rusya ile Avrupa arasında bir tampon bölgesi işlevi görmesini istedi. Slav kardeşlerin AB üyesi olmasıyla da Moskova, eskiden güçlü olduğu Doğu Avrupa’da tüm etkisini kaybetti. Kaldı ki bu kaybın yalnızca siyasi ve güvenlik boyutları değil, ekonomik boyutu da vardı. AB’nin genişlemesinin Rusya’nın dahi başta tahmin edemediği bir başka olumsuz tarafı daha bulunuyordu: Bundan daha birkaç yıl önce 1 Mayıs’ı “İşçi Bayramı”, şimdi ise “Üyelik Günü” olarak kutlayan AB’nin yeni üyeleri -aynı zamanda NATO üyesi ve ABD’nin bölgedeki yakın müttefikleri olarak- AB içerisinde Rusya’ya karşı daha sert bir siyaset izlenmesinin savunucusu oldular” dedi.
Doğu Avrupa ülkelerinin Birliğe üyeliklerinin ilk yıllarının, uluslararası terörizmle mücadele dolayısıyla Rusya ve Batı’nın “romantik” ilişkiler yaşadığı bir döneme denk geldiğini açıklayan Prof. Dr. Kemaloğlu, ancak özellikle Ukrayna’daki renkli devrim girişimlerinden sonra Rusya-AB ilişkilerinin tekrar bozulmaya başladığını hatırlattı.
“Moskova’nın eski müttefikleri de Batı’nın eski Sovyet coğrafyasını demokratikleştirme siyasetinde ön safta yer aldılar” ifadesini kullanan Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, şöyle devam etti:
“Polonya eskiden topraklarının bir kısmına sahip olduğu Ukrayna ile Belarus’ta, Romanya ise yine tarihî bağlara sahip olduğu Moldova’da Batı yanlısı aktörlerin iktidara gelmelerinde önemli roller üstlendiler.
Gerek önemli Rus nüfusuna sahip Baltık cumhuriyetleri (Örneğin, Estonya ve Letonya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini Ruslar oluşturuyor) gerekse de Rusya’nın tarihi düşmanlarından Polonya ve diğer ülkeler, Rusya’yı hala tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle bu cumhuriyetler, Rusya ile kendi aralarında yer alan Ukrayna, Belarus ve Moldova gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinde Rus etkisinin azalmasını, bu ülkelerin başta AB olmak üzere Batı ile entegrasyonlarının hızlandırılmasını ve Rusya ile münasebetlerin sınırlı seviyede tutulmasını istiyorlar. Yine aynı kaygıdan ötürü bu ülkeler, ABD ve NATO’nun askeri üslerine ev sahipliği yapma konusunda adeta yarış halindeler. Bunda Rusya’nın, Baltık cumhuriyetlerinin ortasında kalan ve Rusya ile kara sınırı olmayan Kaliningrad’ı önemli askeri teknolojilerle donatmış olmasının etkisi büyük. Yine başta II. Dünya Savaşı olmak üzere tarihi olayların yorumlanması konusunda da taraflar arasında büyük farklılıklar mevcut”.
Yaptırımlardan Rusya kadar AB ülkeleri de zarar görüyor
Rusya’nın “eski” Avrupa ülkeleri ile ilişkileri ise daha farklı düzeyde olduğuna vurgu yapan Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, “2000’li yılların başında Moskova’nın AB’nin genişlemesinden duyduğu rahatsızlığa rağmen Rusya-Almanya-Fransa arasında yakın işbirliği geliştirilmiş, taraflar birlikte ABD’nin hegemonyasına karşı koymaya çalışmıştı. Fakat Almanya’da Angela Merkel’in, Fransa’da ise Nicolas Sarkozy’nin iktidara gelmesi, bu üçlü ittifaka son verdi” dedi.
Moskova’nın başta Gürcistan’a, ardından Ukrayna’ya müdahalesiyle Rusya’nın AB’nin önde gelen ülkeleriyle ilişkilerinin de çıkmaza girdiğini işaret eden Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, AB gerek Gürcistan’a gerekse de Ukrayna’ya somut bir destek veremese de Rusya’ya karşı ABD ile birlikte çok yönlü yaptırım uygulamaya karar verdiğinin altını çizdi.
Prof. Dr. Kemaloğlu, AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımların günümüzde devam etse de Rusya-AB ilişkilerinin, Rusya-ABD ilişkilerinden daha iyi durumda olduğunu söyledi.
“Bunun da kendince haklı sebepleri var. En başta AB ülkeleri -hem eski hem de yeni üyeleri-, Rus doğalgazının önemli müşterileri durumunda” olduğunu hatırlatan Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, şöyle sürdürdü:
“Rusya, Türkiye dâhil Avrupa’ya yılda yaklaşık 200 milyar metreküp doğalgaz satıyor. Rusya’nın Avrupa’daki en önemli müşterileri ise İngiltere, Almanya, İtalya, Hollanda, Fransa ve Avusturya. Doğalgaz ihracatında eskiden beri kullanılan Ukrayna ve Belarus güzergahlarının yanı sıra Rusya, son yıllarda Kuzey Akım ve Türk Akımı gibi projeleri de hayata geçirdi. Rusya’ya uygulanan yaptırımlara, ABD’nin, Rusya’ya enerji alanındaki bağlılığını azaltma konusunda AB’ye yaptığı baskıya ve AB ülkelerinin bir kısmının bu enerji projelerine karşı çıkmasına rağmen Kremlin, Kuzey Akım-2 dahil istediği projeleri tamamladı”.
Rusya ile Avrupa’nın önde gelen ülkeleri arasındaki ticari münasebetlerin de taraflar açısından önem arz ettiğini belirten Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, “Rusya, bu ülkeler için önemli pazar konumunda ve AB de Rusya’nın en önemli ticari ortağı. İlişkiler bozulmadan önce 2013’te Rusya-AB arasındaki ticaret hacmi 417 milyar dolarken, 2020’de 219 milyar dolar seviyesindeydi. Yani aslında AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlardan Rusya kadar AB ülkeleri de zarar görüyor. AB içerisinde Rusya’nın en önemli üç ticari ortağı ise Almanya (41,9 milyar dolar), Hollanda (28,6 milyar dolar) ve İtalya (20,2 milyar dolar). Dahası Rusya, AB’nin eski üyeleri tarafından -yeni üyelerden farklı olarak- güvenlik alanında da önemli bir tampon bölge ve başta Orta Doğu olmak üzere uluslararası arenada etkin rol oynayan bir güç olarak algılanıyor. Kaldı ki, gittikçe güçlenen Çin karşısında da Rusya’nın önemi artıyor” ifadesini kullandı.. (Devam edecek-AB zirvesinde Rusya çatlağı)
***
Yazar hakkında
2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te “Altın Orda – İlhanlı Münasebetleri” başlıklı tezle yüksek lisansını ve 2008’de “Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi” başlıklı tezle doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012 yılları arasında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne bağlı Ermeni Araştırmaları Grubu’nun projesi çerçevesinde TC
Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM)’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013-2020 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 2020’den itibaren Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. Ayrıca Yeditepe Üniversitesi’nde de ders vermektedir. 2013 ve 2018 yıllarında Kemaloğlu, arka arkaya iki kez TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu’nun çalışmalarının büyük bir kısmı, Altın Orda, Tatar hanlıkları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere kırka yakın kitap çalışması, hakemli dergilerle popüler siyaset ve tarih içerikli dergilerde de çok sayıda makalesi yayımlanmıştır. Altın Orda’ya dair çalışmaları, Türkiye’de konuyla ilgili önemli boşluğu doldurmuştur. İlyas Kemaloğlu, Ötemiş Hacı’nın Çengiznamesi, Velyaminov Zernov’un Kırım hanlarına ait yarlıklarını, Altın Orda hanlarının yarlıklarını, Galstyan’ın Moğollara dair Ermeni kaynaklarını da Türkçeye kazandırarak Türkiye’de Altın Orda ve Hanlıklar Tarihi araştırmalarına önemli katkıda bulundu. Kazan’da faaliyet gösteren Altın Orda Araştırmaları Merkezi danışmanlığı yapan Kemaloğlu, aynı zamanda merkezin çıkarttığı Golden Horde Review adlı derginin yayın kurulu üyesidir. Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi (Ötüken Yayınları, 2009) adlı çalışması, 2011’de Türk Tarih Kurumu Teşvik Ödülü’ne, 2019’da ise İlim Yayma Vakfı Sosyal Bilimler Ödülü’ne layık görüldü. Altın Orda ve hanlıklar tarihinin yanı sıra Kemaloğlu’nun Türkçeye kazandırdığı ana kaynakların başında yine farklı dönemlerde Osmanlı’ya gelen Rus diplomatlarının elçilik rapor ve hatıraları gelmektedir. Bu eserler, özellikle Osmanlı-Rus tarihinin araştırılması açısından önem arz eden kaynaklardır. Bunun dışında Kemaloğlu, Ermeni meselesi ve Sultan II. Abdülhamid dönemi ile ilgili Rus arşiv belgelerini Türkçeye tercüme ederek Türk araştırmacıların istifadesine sundu. Son çalışmalarının arasında Atlas Tartarica (2017) ve Rus Genelkurmay Belgelerinde II. Abdülhamid ve Osmanlı Ordusu (2018) gibi prestij yayınlar ile metin yazarlığı ve danışmanlığını yaptığı yedi dile tercüme edilen 13 bölümlük Türkler belgeseli (2014) yer almaktadır.