Prof. Dr. Ertan Aydın “Türkiye Yüzyılı Değeri ve Doğruyu Esas Alan Bir Vizyon”

Türkiye’nin bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan Araştırmacı Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ, Kriter Dergisi için AK Parti’nin seçim kampanyasının başında bulunan Prof. Dr. Ertan Aydın ile mimarları arasında olduğu Türkiye Yüzyılı vizyonunu ve AK Parti’nin seçime yönelik iletişim ve siyaset stratejisini konuştu.
2023 seçimlerine 47 gün kaldı. Bir tarafta ülkesinin bir sonraki asrının inşa planlarını yapan ve bunu “Türkiye Yüzyılı” vizyonu olarak ilan eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, diğer yanda ise masadaki tartışmalar ile gündemde yer alan muhalefet cephesi ve adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde bir süre siyasi işlerden sorumlu başdanışmanlığını da yapan, şimdi ise AK Parti’nin seçim kampanyasının başında bulunan Prof. Dr. Ertan Aydın ile mimarları arasında olduğu Türkiye Yüzyılı vizyonunu ve AK Parti’nin seçime yönelik iletişim ve siyaset stratejisini konuştuk.
SÖYLEŞİ: FERHAT PİRİNÇÇİ
FERHAT PİRİNÇÇİ: AK Parti kuruluşundan itibaren iletişim ve organizasyon becerileriyle kendinden söz ettiren bir parti oldu. Belki de dünya siyasetinde seçim başarıları ile en fazla öne çıkan parti. Bu yirmi yıllık seçim başarısı nasıl bir çalışmanın sonucu olarak karşımıza çıktı?
Prof. Dr. Ertan Aydın: Bir siyasal partinin başarısı için gerekli olan şartlara/unsurlara baktığımızda şunlar ön plana çıkmaktadır; toplumun ekseriyetinin üzerinde ortaklaştığı sosyoekonomik talepler ki buna genelde taban diyoruz, bu taleplere uygun siyasal söylem ve program ile bahse konu talepleri karşılayacak şekilde güven ve itimat telkin eden bir kadro ve liderlik. Dolayısıyla bir siyasal partinin başarısı, sadece bir imaj ve anlatı kurma politikası yani üst düzey iletişim becerisi olmanın çok ötesinde yapısal gerek ve gerçeklere dayanır. Halkla ilişkiler anlamında çok iyi bir reklam, tanıtım ve cazip siyasi sloganlar kurma mekanizmasıyla bir müddet başarı elde edilebilse de bu asla kalıcı olamaz.
AK Parti’nin modern siyasal tarihte benzeri hemen hemen hiç görülmemiş uzun süreli/kesintisiz bir siyasal başarısı söz konusu. Türkiye gibi asırlık sorunları olan, genç, dinamik bir nüfusa sahip ve dünya ile entegre olan bir toplumda bu kadar uzun süreli kesintisiz siyasal başarı, herhalde salt bir iletişim ve organizasyon başarısına indirgenemez. Elbette iletişimin ve organizasyon becerilerinin çok etkisi var ama önemli olan toplumun taleplerine/ihtiyaçlarına cevap verebilmek, toplumsal değişim ve dönüşüm dinamiğinin gerisine düşmemek, toplumu sorun ve talepleri karşılayabilme kapasitesine sahip olunduğuna ikna edebilmektir. Başka bir ifadeyle, bir siyasi parti için en büyük başarı kriteri, ikna edici ve realist bir gelecek vizyonu sunabilmek, hem gerçekçi hem de ütopya sahibi olabilmektir. Bütün bunlar tabii ki ciddi bir iletişim ve organizasyonu gerektirir. Yani siyasal ilke ve hakikatleri doğru bir şekilde tespit etmek ve bunu hakkaniyet içinde doğru aktörlerle topluma ifade ederek onları ikna etmek söz konusudur. Yaklaşık 20 yıllık tarihinde AK Parti’nin, “hamaset ve sloganın değil, gerçek hikayenin peşinde” olmak şeklinde özetleyebileceğimiz bir iletişim stratejisi güttüğü söylenebilir. Kanımca, uzun süreli kesintisiz başarısının sırrı da burada yatmaktadır. Kısacası toplumun nabzını iyi tutmak olarak ifade edilen toplumsal talep, değişim ve dönüşüm dinamiklerine dayanabilme becerisi.
Ertan Aydın “Yaklaşık 20 yıllık tarihinde AK Parti’nin, “hamaset ve sloganın değil, gerçek hikayenin peşinde” olmak şeklinde özetleyebileceğimiz bir iletişim stratejisi güttüğü söylenebilir. Kanımca, uzun süreli kesintisiz başarısının sırrı da burada yatmaktadır.”
İLETİŞİM DEVRİMİ SİYASETİ ETKİLEDİ
FERHAT PİRİNÇÇİ: Salgın hastalık sonrası gıda, enerji gibi alanlarda krizler yaşandı. Dünya bu krizlerle büyük bir dönüşümü de yaşadı aslında. İletişim çağının kendine daha fazla alan bulduğu, artık her işin online yapıldığı bir düzen oluşmaya başladı. Bu süreçleri göz önünde bulundurursak siyasal iletişim nasıl bir değişim ve dönüşüme uğradı?
Prof. Dr. Ertan Aydın: Hepimizin bildik/tanıdık olduğu dünya aslında 1980’den itibaren hızlı bir şekilde dönüşüyor. Küreselleşme dinamiğinin iletişim-ulaşım teknolojileri sayesinde hızlandığı, zaman-mekan kısıtlamalarının hızla aşındığı ve neredeyse her şeyin dijitalleştiği bir iletişim devrimi yaşıyoruz. Bu değişim ve dönüşüm, tarım ve sanayi devriminden sonra insanlığın şahitlik ettiği en büyük üçüncü değişim sürecini oluşturmaktadır. Dolayısıyla klasik ya da geleneksel siyaset taktik ve pratiklerinden tutun da bildik anlamdaki iktisadi ve ticari organizasyonlara değin her şey hızla değişmekte ve eskisi çok hızlı bir süreçte demode olmaktadır. Örneğin eskiden konvansiyonel medya olarak bildiğimiz ulusal TV ve gazetelerin siyasal sistem üzerindeki etkisi, günümüzde artık çok daha kısıtlı hale gelirken, “sosyal ve dijital medya” denilen yeni bir kamuoyu kurucu güç ile tanıştık. Aynı şekilde geleneksel olarak siyasal partilerin toplumla temas ve iletişimi için kılcal damarlar olarak görülen parti teşkilatlarının fonksiyon ve rollerinde ciddi bir değişim yaşanmaktadır. İletişim devrimi, aslında siyasetin daha da demokratikleşmesi, temsili demokrasinin en önemli kısıtlamalarından biri olan halkın doğrudan söz söyleme ve karar alma sorununu önemli ölçüde aşmaya yardımcı olacak özelliklere sahiptir. Geç modern çağda ortaya çıkan kamuoyu özellikle sosyal medya üzerinden artık çok daha güçlü ve dikkate alınması gereken bir faktör haline gelmiştir. Bu da ister istemez siyasal partilerin pratikleri ve tekniklerini değişime zorlamaktadır.
KAMUOYU CANLI VE DİNAMİK OLAN BİR ÜLKEYİZ
FERHAT PİRİNÇÇİ: Bu noktada Türkiye’yi bazı devletlerle karşılaştırırsak ülkemizdeki siyasal iletişimin diğer ülkelerden avantajlı ve dezavantajlı yönleri nelerdir?
Prof. Dr. Ertan Aydın: Türkiye sanayi devrimini kaçırmış bir ülke olmakla birlikte iletişim devrimini ıskalamış sayılmaz. Özellikle ulaşım ve iletişim teknolojisini yakından takip eden ve iletişime ciddi manada yatırım yapan bir ülke olarak, bu alanda altyapımızın iyi olduğunu söyleyebilirim. Bunun yanında bir asrı aşkın bir Cumhuriyet, neredeyse bir asra yaklaşan çok partili bir siyasal hayat söz konusu. Eskiden beri kamuoyunun canlı ve dinamik olduğu bir ülkeyiz. Bütün bu gerçeklerin üzerine eğitim seviyesi giderek yükselen, orta gelir düzeyinin üstüne çıkmaya çalışan, dünya ile entegre ve dinamik bir nüfus yapımızı da göz önünde bulundurunca siyasal iletişimin önemi ve etkisi kendisini daha net ortaya koymaktadır.
Türkiye’de siyasetin kamusallaşması/halkın hikmetinin hükümete dahil edilmesi Birinci Meşrutiyete kadar uzanır. Biz en yakın komşularımız olan Rusya ve İran’dan neredeyse yarım asır önce anayasa ile tanışmış bir toplumuz. Bunun yanında 1950’den beri devam eden birçok partili yaşam söz konusu. Ara rejim dönemlerini -ki çok kısa sürmüştür- saymazsak, neredeyse bir asra yakın süredir, ülkeyi ancak ve ancak halka dayananlar yönetebilmektedir. Bu gelenek siyasal iletişimde ciddi bir birikim sağlamaktadır. Dezavantajlarımıza gelince; bence halen en büyük sorun, siyasal iletişimi bir ürün tutundurma/pazarlama çabası olarak görmek söz konusudur. Sanki toplumu pasif bir müşteri kitlesi, siyaset kurumunu ve siyasetçiyi de aktif pazarlama yapan bir satış mümessili gibi algılayıp, kim daha iyi reklam ve tanıtım yaparsa tutundurma başarısı gösterecek şeklinde bir algı vardır. Halbuki ne toplum pasif bir süje ne de siyasal mekanizma salt anlamda siyasetçiden seçmene bir beğendirme/tutundurma ilişkisidir. (devam edecek-İLETİŞİM DEVRİMİ SİYASETİ ETKİLEDİ)
***