Perspektif: Haşdi Şabi’nin Tutumu ve Potansiyel Geleceği
◆ Suriye’de muhaliflerin ilerleyişi Irak’ta nasıl karşılandı?
◆ Irak hükümeti Suriye’deki gelişmelerin başlangıcından sonuna kadar
nasıl bir yaklaşım benimsedi?
◆ Esed rejiminin devrilmesinin Haşdi Şabi üzerindeki potansiyel etkileri neler olabilir?
UHA / İnternational News Agency
Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü araştırma görevlisi ve Türkiye’nin saygın, güvenilir Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı için Recep Tayyip GÜRLER, “Esed rejiminin devrilmesi ve Irak’ın Suriye politikası” başlıklı Perspektif yazının bugünkü bölümünde ise “Haşdi Şabi’nin Tutumu ve Potansiyel Geleceği“ni kaleme aldı.
HAŞDİ ŞABİ’NİN TUTUMU VE POTANSİYEL GELECEĞİ
Kasım sonunda Suriye’de muhalif grupların ilerlemeye başlamasının ardından Esed rejiminin Bağdat yönetiminden yardım istediği ve Haşdi Şabi milislerinin sınırı geçerek rejim saflarında savaşmaya başlayacağı şeklinde çokça spekülasyon yapılmıştı.
Reuters’ın Suriyeli iki askeri kaynaktan aktardığı iddiaya göre başta Ketaib Hizbullah, Bedir Örgütü ve Nuceba Hareketi olmak üzere aşırı İran yanlısı gruplardan bazıları Halep’te devam eden muhalif ilerleyişine karşı Esed hükümetini desteklemek için Suriye’ye savaşçı gönderdi.
Bu iddiaya ek olarak Suriye İnsan Hakları Gözlemevi yaklaşık 200 Iraklı savaşçının Suriye’ye girdiğini ifade etti. Bu savaşçı geçişi İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Esed ile görüşerek Tahran’ın Esed’in arkasında olduğunu söylemesinin ardından geldi.
Bu endişeler ışığında HTŞ lideri Colani, Irak’a Haşdi Şabi gruplarının Suriye’ye müdahale etmesine izin vermemesi çağrısında bulunarak mücadelelerinin Suriye sınırları içinde kaldığını ve Irak için bir tehdit oluşturmadıklarını vurguladı. Nitekim ilerleyen günlerde Suriye’de muhaliflerin hızlı ilerleyişinin ardından Haşdi Şabi, Esed rejiminin destek çağrısı ve takviye taleplerine rağmen Suriye’ye doğrudan müdahale etmekten kaçındı.
Bağdat yönetimi ve Haşdi Şabi’deki bu isteksizlik karmaşık dinamikler ve potansiyel riskler göz önüne alındığında Irak’ın sınırları dışında daha fazla askeri çatışmadan kaçınma arzusunda olduğunu göstermektedir.
Haşdi Şabi üyesi hiçbir örgüt doğrudan Suriye’ye gitmeyi kabul etmemiş olsa da bazıları olaylardan duydukları endişeyi dile getirdiler. Örneğin Seyyid eş-Şüheda grubunun sözcüsü Kazım Fartusi Suriye’deki çatışmaların Irak’ı doğrudan etkilediğini ve Şam’a yapılacak bir saldırının Haşdi Şabi’nin de ait olduğu “direniş ekseni”ne yapılmış bir saldırı olacağını söyledi.
Asaib Ehli’l Hak lideri Kays Hazali de Irak’tan 2011’de Suriye’ye gönderilen milisler için önemli bir gerekçe olan Suriye’deki Seyyide Zeynep Türbesi’ni savunmanın her şeyden önemli olduğuna dikkat çekti. Bağdat yönetimi ise Kasım sonundan itibaren yaptığı gibi milis kuvvetlerinin açıklamalarını görmezden geldi.
Haşdi Şabi’nin lideri ve eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Falah Feyyad, Haşdi Şabi grubunun Suriye’ye girdiği iddialarını yalanladı. Feyyad, Irak güvenlik birimine bağlı olan Haşdi Şabi’nin Başbakan Sudani’nin yönetimi altında olduğunu da sözlerine ekledi. Irak İçişleri Bakanlığı da benzer açıklamalar yaparak Iraklıların Suriye’ye girdiği yönündeki haberleri “Facebook dedikodusu” olarak nitelendirdi.
Suriye’deki gelişmelerin ardından İran destekli Haşdi Şabi’nin dönüşüm geçirmeye başlaması da muhtemel senaryolar arasındadır. Özellikle Washington’ın HTŞ’yi muhatap alması ve Irak hükümetine Haşdi Şabi’nin Sünnilerin çoğunlukta olduğu bölgelerdeki rolünü gözden geçirme çağrısından sonra Bağdat’ın İran destekli Haşdi Şabi’nin geleceği konusunda nasıl adımlar atacağı merak konusudur.
Şii siyasetçiler böylesine kritik bir dönemde Haşdi Şabi’yi dağıtmanın zor olduğuna inanıyorlar. Çünkü halen DEAŞ’ın Suriye’nin
doğusunda yeniden canlanması ve Irak’a yayılmasından korkuyorlar.
Hizbullah’ın İsrail saldırıları sonrasında güç kaybetmesi ve Esed rejiminin devrilmesi İran’ın bölgedeki etkinliğine önemli bir darbe vurdu. İlerleyen yıllarda da İran’ın böyle bir etkiye tekrardan sahip olması zor gibi duruyor. O yüzden Haşdi Şabi’nin İran’ın bir kolu gibi faaliyet göstermeyi bırakıp daha çok “Iraklılığa” odaklanması gerektiği yorumları yapılıyor.
Geçmişte ise bunun örnekleri mevcuttur. İlk örnek 2003 sonrasında ABD ile savaşırken İran’ın desteğini arkasına alan Mukteda Sadr hareketinin ilerleyen yıllarda giderek Tahran’dan uzaklaşan ve Iraklılığa önem veren bir söyleme geçmesidir.
Açıklamalarında ABD, İran veya bölge ülkelerinin Irak’tan ellerini çekmeleri ve Irak’ın kendi ayakları üzerinde durmasını gerektiğini vurgulayan Sadr, Irak’ın çıkarına hareket etme iddiasıyla 2006-2008 arasındaki ABD ile savaşına son vermiştir.
Bu hamlenin ardından Sadr hareketi içindeki sertlik yanlısı bazı isimler gruptan ayrılarak İran desteği almaya devam etseler de Mukteda Sadr o yıldan beri belirlediği yolda devam etmiş ve bu durum partisinin 2018 ve 2021’deki iki parlamento seçiminde de lider parti olmasını sağlamıştır.
Diğer bir örnek olarak ise Irak İslam Yüksek Konseyi (IİYK) verilebilir. Bu örgüt 1982’de Tahran yönetimi tarafından Irak topraklarında kurulduğunda adı “Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi” idi ve İran Devrimi’nin benzerini Irak’ta gerçekleştirme amacını taşıyordu. Ancak 2007’de örgüt artık Baas rejiminin devrildiği Irak’ta devrim gerçekleştirmeye gerek kalmadığı şeklinde bir karar alarak örgütün adından devrim ifadesini çıkarttı.
Bu durum o dönemde hem İran’ın hem de örgüt içindeki İran yanlısı oluşumların tepkisini çekmişti. Hadi Amiri başta olmak üzere örgüt içinde ayrışmalar yaşanırken silahlı kanat olan Bedir Tugayları örgütten ayrıldı ve İran desteği bu oluşuma kaydı. Hem Sadr grubu hem de IİYK’den ayrılan isimlerin sonraki yıllarda İran destekli Haşdi Şabi’nin başat güçlerini oluşturduğu görüldü. Şimdi İran’dan uzaklaşma ve Iraklı olma yolunu seçme sırası bu gruplara gelmiş gibi görünüyor.
SONUÇ
Irak’taki Şii siyasi partiler ve siyasetçilerin kısa vadede İran destekli Haşdi Şabi’nin geleceği konusunda kararsız kalmaları muhtemeldir. Çünkü şu andaki duruma göre bu grupların geleceğine ilişkin karar verme gücü Bağdat’tan çok Tahran’ın elindedir. Önümüzdeki günlerde Tahran’ın Haşdi Şabi’nin gücünü kaybetmemesi ve Washington’ın da Haşdi Şabi’nin silahsızlandırılması için Bağdat’a yönelik baskıları artacaktır.
Diğer yandan Irak’ın Suriye’deki potansiyel kargaşanın yayılmasını önlemek için sınırlarının güvenliğine öncelik vermeye devam etmesi muhtemeldir. Diplomatik açıdan ise Irak, Suriye’nin istikrara kavuşturulmasını amaçlayan gelecekteki bölgesel tartışma ve müzakerelerde ara bulucu rol oynamaya hazırlanabilir.
Nitekim Irak son dönemlerde ABD-İran ve İran-Körfez ülkeleri arasındaki bölgesel sorunların çözümü için ara buluculuk faaliyetlerine ağırlık vermiş durumdadır.
Böyle bir girişim önümüzdeki yıl Bağdat Konferansı’nın olası bir tekrarıyla bağlantılı olarak gerçekleşebilir. Orta vadede ise Başbakan Sudani, Washington ve Tahran arasındaki denge politikası pozisyonunu dikkatli bir şekilde yürütmek durumunda kalacaktır. İran’ın önemli bir güç kaybedeceğine dair öngörüler gerçekleşirse Sudani’nin Tahran’dan giderek daha bağımsız bir konum elde etmek için sürdürdüğü çabalar sonuç verebilir
***
Yazar hakkında
RECEP TAYYP GÜRLER
Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans eğitimini “Şii Aktörlerin Irak Politikasındaki Yeri” tezi, doktora eğitimini de “Irak’ın İran Politikasında Lockeçu ve Kantçı Kültürün Yansımaları: Rekabet, Çatışma ve Dostluk (1958-2020)” teziyle Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde tamamlamıştır. Halihazırda Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde araştırma görevlisidir.
Yorumlar