Paris İklim Anlaşması: Türkiye’nin onaylayacağını açıkladığı anlaşma neler öngörüyor?
UHA HABER / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda, Paris İklim Anlaşması’nı önümüzdeki ay TBMM’nin onayına sunmayı planladıklarını duyurdu. Böylece Türkiye, 6 yıl önce imzaladığı anlaşmayı resmen yürürlüğe koymak için beklenen adımı atacağını taahhüt etti.
Türkiye’nin söz konusu anlaşmayı Meclis’te kabul ederek yürürlüğe sokması, çevrecilerin ve iklim uzmanlarının uzun süredir talep ettiği bir adımdı.
Peki Paris İklim Anlaşması’nın önemi ne? Anlaşma neleri kapsıyor?
Paris İklim Anlaşması için 2015’te COP21 zirvesinde uzlaşma sağlandı.
Türkiye, anlaşmayı onaylamayan tek OECD ve G20 üyesi
Paris Anlaşması, 2015’teki 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP21) üzerinde anlaşma sağlanan en kapsamlı iklim anlaşması.
Anlaşma, küresel sera gazı salımının yüzde 55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girdi.
Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York’ta düzenlenen imza töreninde imzaladı. Ancak henüz anlaşmaya taraf olmadı.
Anlaşmayı imzalamak ile “taraf olmak” arasındaki fark şu: Paris Anlaşması’nın imzalandığı ülkelerde yürürlüğe girmesi için, o ülkelerin parlamentoları tarafından da onaylanması gerekiyor. Ülkeler, anlaşmayı imzalasalar bile, iç onay süreçlerinden geçmediği sürece taraf olmuyorlar.
Anlaşmaya toplamda 197 ülke ve özerk yönetim imza attı. Bunların 191’i anlaşmaya taraf olarak süreci tamamladı. Ancak Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ile birlikte Türkiye de henüz anlaşmaya taraf olmuş değil.
Türkiye, Paris Anlaşması’ını onaylamayan tek OECD ve G20 üyesi.
Paris Anlaşması’nda uzlaşılan maddeler
Paris Anlaşması, dünyanın ilk kapsamlı iklim anlaşması olarak tarihi önem taşıyor.
Sera gazı salımının azaltılması anlamında çok radikal bir hedef koymasa da, şu ana kadar en fazla ülkenin uzlaştığı anlaşma olması nedeniyle diplomatik bir başarı olarak görülüyor.
197 ülkenin üzerinde uzlaştığı zirve bildirgesi, tüm ülkeler için ortak düzenlemeleri şart koşuyor. Bu düzenlemeler ülkelerin karbon salımını nasıl azaltacağını, daha yoksul ülkelere nasıl mali yardım yapılacağını söylüyor.
Anlaşmanın öne çıkan maddeleri şöyle sıralanabilir:
- Küresel sıcaklık artışını, 1850-1900 yılları arasındaki “sanayi öncesi döneme” kıyasla 2 dereceyle sınırlamak, mümkünse 1,5 dereceye kadar düşürmek. (Mevcut artışın 1,1-1,2 derece düzeyinde olduğu biliniyor.)
- İnsan faaliyetleriyle ortaya çıkan sera gazlarını, 2050- 2100 yılları arasında ağaç, toprak ve okyanusların doğal yollardan sindirebileceği bir noktaya çekmek.
- Her ülkenin karbon salımını kesme performansını beş yılda bir değerlendirmek ve yeni hedefler belirlemek.
- Zengin ülkelerin daha yoksul ülkelere “iklim finansı” vermesini sağlayarak iklim değişikliğine uyumunu geliştirmek ve yenilenebilir enerjiye geçişlerini sağlamak.
Anlaşma her ülkeye karbon salımını azaltmak için hedefler koyma yükümlülüğü getiriyor ve bu hedeflerin beş yılda bir gözden geçirilmesi öngörülüyor. Bu yıl Glasgow’da düzenlenecek COP26, Paris İklim Anlaşması sonrası genel değerlendirmenin yapılacağı ilk zirve olacak.
Karbon salımını azaltmanın önde gelen yolu, kömür ve fosil yakıtlara dayanan enerji üretimini mümkün olduğunca azaltarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını finanse etmek, buna uygun iş alanları yaratmak ve enerji geçişini belirlenen tarih aralıklarında tamamlamak.
Paris Anlaşması’nda ayrıca, zengin ülkelerin, iklim değişikliğine uyum sağlayabilmeleri için yoksul ülkelere yardım etmesi öngörülüyor.
İklim müzakerelerinde gelişmiş ve gelişen ülke sınıflandırması, yani BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde Ek1 ve Ek2 listeleri, ülkelerin finansal yükümlülüklerini belirliyor.
Gelişmiş ülkeler listesinde yer alan Türkiye, bu listede yer almasına itiraz etmişti. Türkiye anlaşma için taahhütlerini gerçekleştirmek için finansal desteğe ihtiyacı olduğunu savunuyor.
1,5 derece hedefi
Anlaşmanın kriterleri ve hedefleri, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) verileriyle belirlendi. Buna göre, küresel sıcaklıklardaki artış 1,5 derecenin ve ardından 2 derecenin üzerine çıktığında, iklim değişikliğinin yıkıcı etkileri çok daha belirgin ve hissedilir hale gelecek.
IPCC’nin 2021’deki son raporuna göre, iklim değişikliğinin etkisiyle sıcak hava dalgaları, şiddetli yağışlar ve kuraklık şiddetini artıracak ve daha sık görülecek. Bu etkiler şimdiden dünyada gözle görünür biçimde yaşanıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’e göre rapor, insanlık için “kırmızı alarm” niteliğinde.
Rapordaki bulgular, insanlığın iklim üzerindeki zararlı etkisinin “gerçek” olduğuna işaret ediyor. Rapora göre, sera gazlarının atmosfere salımının devam etmesi sonucu yaklaşık 15 yıl içinde önemli bir sıcaklık sınırı aşılabilir. Bu yüzyıl sonunda deniz seviyelerinin de 2 metreye kadar yükselebileceği belirtiliyor.
ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve geri dönüşü
Paris İklim Anlaşması kapsamlı bir uluslararası sözleşme olsa da, dünyadaki diplomatik gelişmelerden derin şekilde etkilendi.
Anlaşmaya ilişkin en büyük tehditlerden biri, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesini anlaşmadan çekmesi oldu.
Trump, Hindistan ve Çin gibi ülkeler fosil yakıtlar kullanırken ABD’nin karbon salımlarını sınırlamasının adil olmayacağını söylemişti. ABD, 4 Kasım 2020’de anlaşmadan resmen çekildi.
Atmosfere en fazla sera gazı salan ülkelerden ABD, anlaşmadan çekilen tek ülke oldu.
Trump sonrasında göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden’ın Beyaz Saray’daki ilk icraatlarından biri, Paris İklim Anlaşması’na geri dönme sürecini başlatmaktı.
Biden, seçim kampanyası döneminde iklim değişikliğiyle mücadele ve anlaşmaya dönüşün ana öncelikleri olacağını açıklamıştı.
[UHA Haber Ajansı, 25 Eylül 2021]