Odak: Türk Heyetinin Libya Ziyareti ve Hidrokarbon Anlaşması
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan oluşan üst düzey Türk heyeti 3 Ekim 2022’de Libya’nın başkenti Trablus’a bir ziyaret gerçekleştirdi.
Bilgehan ÖZTÜRK, SETA Araştırmacı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan oluşan üst düzey Türk heyeti 3 Ekim 2022’de Libya’nın başkenti Trablus’a bir ziyaret gerçekleştirdi.
Ziyaret esnasında Başbakan Abdulhamid Dibeybe, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Menfi, Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid Mişri ve Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) bakanları ile görüşen heyet; ticaretten enerji iş birliğine, Libya’nın istikrarı ve siyasi geçiş sürecinin yönetilmesinden seçimlerin düzenlenmesine kadar pek çok konuyu Libyalı muhataplarıyla değerlendirme imkanı buldu.
Ziyaretin en kayda değer çıktısı ise UBH ile Ankara arasında imzalanan “Türkiye ile Libya Arasında Hidrokarbonlar Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı” oldu. 2019’da Türkiye ile UBH’nin selefi Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında imzalanan mutabakat zabıtlarının tamamlayıcısı niteliğindeki bu anlaşma Ankara’ya Trablus yönetimiyle ortaklaşa bir şekilde Libya’nın kara ve deniz alanlarında hidrokarbon (temelde petrol ve doğal gaz) kaynaklarını araştırma ve çıkarma imkanı tanımaktadır.
Afrika Kıtası’nın kanıtlanmış en büyük petrol rezervine sahip ülkesi olan Libya on yıllardır dünyaya petrol ihraç ediyor ve ülkenin ekonomisi büyük oranda buna bağımlıdır. Ancak Libya’nın petrol ve doğal gaz rezervleri bir bölümü faal olan mevcut kuyu ve terminalleriyle sınırlı değildir. Hatta mevcut kuyu ve terminaller de uzun yıllardır ülkedeki çatışma ortamı ve bölünmüşlük sebebiyle gerekli bakım ve geliştirme imkanlarından mahrum kaldığı için kapasitesinin altında üretim yapıyor.
Dahası petrol kuyu ve terminallerinin çoğu ülkenin doğusunda Halife Hafter’in kontrolündeki “petrol hilali” olarak adlandırılan bölgede bulunduğu ve yine Hafter tarafından ablukaya alındığı için üretim ve ihracat yapması engelleniyor.
Uzun süreli üretim durdurmaları da petrol ve doğal gaz terminallerinin üretim altyapısında önemli sorunlara yol açıyor. Her bir ablukada biraz daha kötüleşen üretim altyapısı sonuç olarak Libya’nın kapasitesinin çok daha altında bir miktarda petrol ve doğal gaz üretmesine sebep oluyor.
Ekonomisinin tamamına yakını petrol gelirlerine bağımlı olan Libya’da kesintiye uğrayan veya mevcut kapasitesinin altında kalan üretim ve ihracat ülke ekonomisini de önemli ölçüde sarsıyor. Bunun da ötesinde Libya’nın meşru hükümeti ve kurumları ile nüfusun çoğunluğunun bulunduğu Trablus bölgesi devamlı suretle Hafter’in ne zaman ilan edeceği belli olmayan abluka şantajı altında bulunuyor.
Ankara’nın ittifak halinde olduğu Trablus merkezli meşru hükümetlerin Hafter karşısındaki bu yapısal zayıflığı Türkiye’nin hem Libya’da hem de Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına zarar verme potansiyeline sahiptir. Doğu Akdeniz’deki çıkarların muhafazası için Ankara’nın anlaşma ve ittifak halinde olduğu Trablus merkezli hükümetlerin istikrarlı ve güçlü olması gerekiyor. Bunun için de bu hükümetlerin hem askeri hem de ekonomik açıdan tehdit altında olmaması şarttır. UMH ve UBH bugüne kadar kendilerine yönelik askeri saldırılardan Türkiye’nin de katkılarıyla kurtulmuşsa da ekonomik açıdan kırılganlıkları ortadan kalkmamıştır. Üst düzey Türk heyetinin ziyaretinde imzalanan hidrokarbon anlaşması ile Trablus yönetiminin enerji ve ekonomi alanındaki kırılganlığı bir nebze de olsa hafifletilebilir. Türkiye öncelikle UBH’nin güçlü olduğu ve kontrol edebildiği bölgelerde bu anlaşmaya dayanarak petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerine hız verebilir, bunun sonucunda Hafter’in tehdidi altında bulunmayacak yeni petrol kuyuları da ortaya çıkarılabilir. Trablus yönetiminin üretim ve ihracat açısından yetkisini paylaşmak zorunda kalmayacağı yeni petrol ve doğal gaz kaynakları elde etmesi “hükümet edebilme” kapasitesini önemli ölçüde artıracaktır. Bunun sonucunda da UBH yaptığı uluslararası anlaşmaların gereklerini yerine getirebilmede daha iyi bir performans sergileyecektir.
2021’in başında kurulan UBH Libya’da Türk özel sektörüne iyi bir alan açmış ancak önce seçimler ve sonra paralel hükümet hamlesiyle derinleşen kriz ve istikrarsızlık sebebiyle taahhütlerini arzu ettiği ölçüde yerine getirememiştir. Ankara da aynı sebeple 2019’da imzaladığı mutabakat zabıtları ile Trablus nezdinde elde ettiği siyasi ve askeri nüfuza mukabil bir ekonomik kazanım sağlayamamıştır. Gerçekleştirilen üst düzey ziyaret ve imzalanan bahse konu anlaşma –Trablus yönetiminin istikrarını muhafaza edilebildiği sürece– Ankara açısından eksik kalan parçayı tamamlayacaktır. Ankara’nın Libya ile iş birliği içerisinde yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarını keşfedip üretken hale getirmesi yalnızca Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılamada katkı sunmayacak aynı zamanda Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle hem maliyet hem de arz konusunda sıkıntı yaşayan Avrupa için de alternatif bir enerji kaynağına dönüşebilecektir.
Son olarak bu ziyaret zamanlama açısından da iki noktada önem arz etmektedir. Birincisi kısa bir süre önce (27 Ağustos 2022) UBH, Temsilciler Meclisinin desteklediği paralel başbakan Fethi Başağa’nın tasfiye etme amaçlı saldırısına maruz kalmıştır. Bu saldırının ve Trablus içerisindeki UBH muhalifi milislerin püskürtülmesiyle Libya’da yeni bir güç dengesi oluşmuştur. Bu yeni denge ülkenin bundan sonraki askeri ve siyasi süreçlerine etkisi bakımından yeniden bir değerlendirme yapılmasını gerekli kılıyor. Mevcut statükonun sürdürülemez yapısı, Türk heyetinin “seçimlerin yapılması” yönündeki güçlü tavsiyesinde ifadesini bulmuştur. Ancak bununla beraber “Libya’nın geleceğinin Libyalılar tarafından tayin edilmesi, siyasi süreçlerin dış aktörler tarafından manipüle edilmemesi” gerektiği yönündeki vurgu da Ankara’nın yakın gelecekteki Libya politikasının esaslarını ortaya koymuştur.
İkincisi bu ziyaret Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile ilişkilerinin son derece gergin olduğu bir dönemde gerçekleşmiştir. Atina yönetimi ile Doğu Akdeniz’de yönetilmesi gereken gerginlik politikası, Trablus’un hem kapasite hem de pozisyon açısından konsolide edilmesini gerektiriyor. Bu ziyaret kapsamında imzalanan hidrokarbon anlaşması da 2019’daki deniz yetki alanları anlaşmasını temel kabul ederek bu anlaşmaya olan bağlılığı hem teyit ediyor hem de bir adım öteye taşıyor. Bu noktadan sonra Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’deki tansiyonun seviyesine bağlı olarak Libya’nın münhasır ekonomik bölgesinde –ki Atina yönetimi bu bölgeleri kendi münhasır ekonomik bölgesi olarak görüyor– birtakım faaliyetler yürütmesi Yunanistan’ın mütecaviz ve provokatif hamlelerine yönelik vereceği karşılıklar arasında yer alacaktır.
[UHA Haber Ajansı, 08 Ekim 2022]